VARLIK VE ANLAM

Birinin yokluğu yekdiğerini anlamsız kılacağından dolayıdır ki, var olan aynı zaman da bir anlam sahibidir de. Yani insan ontolojik olarak bir anlam içermekte ve bir anlamın bizatihi kendisini temsil etmektedir. Bu varlık ve anlam ilişkisi teolojik olarakta kendisini ispat eder sosyolojik olarakta kendisine anlamlı bir yer edinir.

Varlık, anlamını bir başkasının tayin ettiği sınırlar, ölçüler ve kriterlerden almaz. Bu tayin edicinin hüviyeti, konumu, etki ve yetkisi ne olursa olsun tamamen hükümsüzdür. Zira varlık anlamsız ve anlam da varlıksız olamaz. Anlam, anlamını varlıktan ve varlıkta kaynağını anlamdan almaktadır. Anlamsız bir varlığın olması, hem teolojik olarak namümkün ve hem de sosyolojik olarak olası değildir.

Varlık ve anlamına dair yaşanılan sıkıtının kaynağı, bizatihi varlık ve anlamın kendisinden kaynaklı değildir. Varlığa dair herkesin kendince tanımlama yapması, kendi koyduğu sınırların mutlak olduğuna hükmetmesi, yine kendince nice varlıkların var olmasını anlamsız kıldığı zehabına kapılmasındandır.

Varlık, kendisine tayin edilen sürenin ( ecel ) bitimine kadar, ontolojik değer ve anlamını tamamen muhafaza etmektedir. Var olduğu sürece herkes kadar anlamlı, değerli ve gereklidir. Anlam ve ona dair ölçülerimizi ve yargılarımızı, farkında olarak ya da olmayarak birer ideoloji haline dönüştürmüş durumdayız. Ve hele hele de bu ideolojilere kendi mitos ve kutsallarımızdan kaynaklarda (!) ihdas etmişsek, nice varlıkların anlamsızlığına hükmetme hak ve yetkisini de elimize almışız demektir..!

Bu anlamsız kısır döngünün zamanı, sahibi ve mekânı da yoktur. An geliyor kapitalistin, an geliyor muhafazakârın, an geliyor sekülerist, an geliyor sağcı ve an geliyor solcunun elinde bir ölüm makinesine dönüşüveriyor.

Herkes kendi inançları ve doğrularından hareket ederek doğru ve anlam prototipi çizmeye başlıyor. Bu çizimler, nihayetinde birbirinden farklılık gösterdiğinden, anlam içeren bir çevreye karşın, varlığı anlamsız bir başka çevreyi dikte etmeye başlıyor.

Bir varlığın anlamsızlığına hükmeden bir diğer varlık, kendisini anlamın merkezine yerleştirirken, bir başkasının anlam tanımlamasının dışında kaldığının da pek farkında değildir.

Oysa varlık ve anlam ilişkisi, herkes ve her şeyden bağımsız olarak kendisi ile ilişkilidir ve bu ilişkinin boyutları da kimselerin uhdesi altında değildir. Benim sizlere, sizlerin bana ya da bizlerin bir başkalarının varlığına anlam tayin edemeyeceğimiz gibi, böylesi bir tasarrufa dair memur kılınmışlarda değiliz.

Varlık, varlığını bizlere borçlu olmadığı halde, bizler varlığın varoluşuna dair hiçbir etki ve yetkiye sahip olmamamıza rağmen, bu haddi aşan yaklaşımlarında geçer akçe bir tarafı da yoktur.

Varlığın varlığına ister Tanrısallık ( yaratılış ) boyutunda, ister reenkarnasyon, ister evrimsel bakın sonuç yine aynıdır. Varlığın kaynağını kendinizce ve inançlarınıza göre tasavvur ediyor olmanız ile, varlığın anlamı ya da anlamsızlığına hükmediyor olmanız arasında muhteşem bir fark vardır. Kozmik dünyanın tasavvuruna dair bireysel bir hakkımızın varlığı da, yine varlığımızın anlam boyutu ile sıkıca ilintilidir.

Hem ontolojik ve hem de epistemolojik olarak eşitlik sahibi olan varlık kümesi, birbirinden farklı ve bağımsız değillerdir. Kendimiz için yaptığımız tayin ve tanımlama da, bağımlılık ve illiyet bağından hareketle herkesi kapsamaktadır. Yaratılış inanç ve kaynaklı çeşitli argümanlardan hareketle, bir grup ve zümrenin imtiyazlı olduğuna dair bir takım itirazların olabileceği de kestirimeyeceğim bir durum değil elbette. Burada da gözden kaçırılan yanlış şudur ki, kişinin, kendisini mutlak doğrular üzerinden kodlaması da az cüretkâr bir davranış değildir. Ayrıca, kendinize ve karşı tarafa dair yaptığınız saptamanın mutlak doğru olduğunu kabul etsek bile, o doğruların o gün için geçerli olduğu gerçeğini de her zaman akılda tutma zarureti vardır. İnsan, anlam, hayat ve yaşamın bir dinamizm içerisinde olduğu gerçeği, yaptığımız ve yapacağımız tüm tanımlamalarında bu dinamizm içerisinde hükümsüz kalması içten bile değildir.

Anlam, kendi sınırlarını kendisi belirlemiştir. Bu belirginlik, hiç kimselerin müdahalesi ve reddedişiyle ortadan kalkabilir bir şeyde değildir.

Kendinizi anlamı bulduğumuz kadar başkalarının da taşıdığı anlamı kabul etmenin dışında bir başka seçeneğimiz de yoktur.

Her varlık anlamlıdır..