Üstadım Eygi’yi karalayanlara..

Merhum ve inşallah mağfur hocam, üstadım kelimenin tam anlamıyla kalb-i selim ve akl-ı selim sahibi büyük bir mütefekkir ve davâ adamıydı.
Tamamen kusurdan münezzeh olan yalnız Allah’tır. Peygamber-i kiram hazeratı (a.s) bile hata yaparlardı. Bunlara ıstılahta zelle (ufak kusurlar) deniliyordu galiba.. Üstadın olsa olsa küçük hataları olabilir insan olarak... Başka günahı yoktu, şahidlik ederim rûz-i mahşerde bile.
Hocamızı karalayanlar iki kısımdı:
Müslüman olup onun “DİN BARONLARI” gibi cuk oturmuş sözlerinden rahatsız bizim kesimdeki IQ’sü biraz düşükler ve karşı cenahtaki kefere-i facire... Yani kini dini olan dinsiz tanrısız lâikçi kesimden olanlar...
Madde madde yazacak olursak,
1) Aslında ikinci kesimden olanlar dahi hocaya bir itlik yapmadan önce yüz düşünür bir yaparlardı. Fakat mutlaka yaparlardı..
Hocamıza saldırmak da onların ibadeti idi zahir.. Meselâ hocanın Genelkurmay istihbaratta çalıştığı tumturaklı yalanı...
Hoca ise defalarca yazdı: “İsbat edin size oturduğum evimi de bağ evimi de vereyim, yazı hayatımı bitireyim” dedi, alçaklar tabiî isbat edemediler ama görüyorsunuz; iftiralarınnı ölümünden sonra bile sürdürüyorlar...
2) KANLI PAZAR yalanı: O meş’ûm hadiselerin sorumlusunun merhum ağabeyimiz olduğu, yazılarıyla halkı çatışmaya sürüklediği yalanı, iftirası da bunların temcit pilavlarından bir diğeri...
Oysa hoca o yıllarda büyük bir fitne haline gelmiş olan KOMÜNİZM tehlikesini her aklı başında insan gibi hissediyor, olayları takip ediyor, ülkenin nasıl bir girdaba sürüklendiğini farkediyordu...
* * *
Hava Harp Okulu yıllarımız... ABD 6. Filosuna ait büyük bir uçak gemisi gelmiş, Marmara’ya demirlemişti.
Komutanlarımız bizi bölükler halinde götürdüler gezdik... Hattâ konu uzayacak ama bir hatıramı da müsadenizle anlatayım:
Savaş uçakları devasa asansörlerle alt kata iniyor ve uçuş zamanı pist hizasına çıkarılıyorlarmış.
Aşağısı koca bir futbol sahası büyüklüğünde. Hattâ biz gezerken mürettebat Amerikan futbolu ve basketbol oynuyorlardı...
Epey gezdikten sonra gemi komutanı amiral konuşma yaptı. Okul komutanlığımızda görevli bir asteğmen tercüme ediyordu.
Gâvur amiralin bir lafı beni kahretti ve ABD’ye o gün bugün süren kinimin en önemli sebeplerinden biri oldu... Üstelik o lafı benim sözüm üzerine söylemişti. Nedametle “keşke sussaydım” dedim içimden.
Söz isteyip şöyle demiştim: “Türkiye'nin de bir uçakgemisi olursa ilk kalkış yapan pilotlardan biri olmak isterdim...” Adam sözümü kesip dedi ki, “Şimdi Türkiye bu gemiden bir tane edinse bir aya kalmaz iflas eder. Çünkü bu geminin pervanelerinden bir teki, bir turuyla 2,5 dolar maliyet çıkarır...”
Düşünün bu pervanelerden iki adet var ve en az 2-3 bin devir yapıyorlar dakikada... (2000 desek, bir saat içinde geminin maliyeti 300 bin dolar, 3000 devre çıksa 450 bin dolardan 900 bin USD)
Hepimiz buz gibi olmuştuk. Bölük komutanımızdan konuşma izni alıp amirale haddini bildirmek istedim:
Dedim ki, “eğer 250 senelik Amerika yapabiliyorsa, 2000 yıllık Türkiye ordusu da başarır. İlelebed böyle kalacak değiliz. (İnşallah) yarınlarda biz de büyüyüp gelişeceğiz yeniden...”
Adam kızardı bozardı ve “hadi bakalım, göreceğiz” gibi bir laf etti galiba.. Sinirden titreye titreye konuşmuş, cevaben ne dendiğini anlayamamıştım... (devamı yarına inşá’allah) 18.07.2019