ÜLKEMİZİN BEKASI NE ZAMAN TEHLİKEYE GİRER?

Kanun uygulayıcılarının hukuku ve vicdanı bir yana bırakarak verdikleri kararla tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi, 23 Haziran 2019’da yapıldı. Yapılan seçim sonucunda hak yerini buldu ve milli irade tecelli etti. Kazanan elbette demokrasimiz oldu.

Son dört yılda tam sekiz defa sandık başına gittik. Ülkemizin halledilmesi gereken onlarca sorunu varken gerginliği kamçılayan, kutuplaşmayı körükleyen, milletin bir kısmını aşağılayan, ötekileştiren, ayrıştıran, kendilerinden olmayanı zillet, illet, terörist, vatan haini, millet düşmanı olarak ilan eden tam sekiz seçim…

Bu seçimlerin en ilginçleri, 31 Mart Yerel yönetim seçimi ile 23 Haziran’da gerçekleşen İstanbul BB seçimi oldu. 31 Mart yerel seçimleri öncesinde “beka” gibi en hassas konu seçim malzemesi olarak seçilmişti. “Cumhur İttifakı”, belediyeleri“Millet İttifakı” adayları kazanacak olursa devletin bekasının tehlikeye gireceğini yüksek perdeden dillendirdiler. Böylece ‘Beka’ ve ‘dış güçler’ gibi milletin en hassas olduğu konular üzerinden koltuk kapma yarışına girişildi. Ancak bu politika tutmadı. 16 milyon nüfuslu İstanbul, 5,5 milyon nüfuslu Ankara, 4 milyon 320 bin nüfuslu İzmir, 2 milyon 500 bin nüfuslu Antalya, 2 milyon 220 bin nüfuslu Adana, başta olmak üzere pek çok ilimizde millet,“belediye başkanlıkları” ile “beka” arsındaki ilgiyi iyi kavrayamadıklarından(!) “Cumhur İttifakı”nın geliştirdiği bu söyleme katılmadı.

Belediye seçimlerini ülkenin bekası ile ilişkilendirenler için İstanbul’u kaybetmek, hazmedilmesi en zor olanı idi. Ne yapıp edip yenilenmesi gerekiyordu. 'Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey olmuştur.”, hezeyanı ile İstanbul seçimleri yenilendi. Sonuç, 13 bin farkla kazanılan seçim 800 bin farkla yeniden kazanıldı.

Peki, 31 Mart öncesi halkın en hassas olduğu BEKA söylemine n’oldu? Sahi, 31 Mart öncesi milleti korkutmak için kullanılan “Beka”ya ne oldu?

Ülkemizin Bekası ne zaman tehlikeye girer, biliyor musunuz?

Geleceğimizi ellerine teslim edeceğimiz evlatlarımızı bu acılı ve sancılı coğrafyada vatan, millet, bayrak ve bağımsızlığımızın önemi ile bezemediğimiz; onlara gereken tarih şuurunu vermek bir yana liselerden tarih dersini kaldırdığımız zaman tehlikeye girer.

ABD’nin NATO maskesi altında başta İncirlik ve Kürecik olmak üzere ülkenin dört bir yanına serpiştirilmiş 15 Amerikan varlığını görmek istemediğiniz zaman tehlikeye girer.

Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalayacak kadar alçalan hainlerin devlet içerisinde yapılanmalarına göz yumulduğu zaman girer.

Açılım politikalarıyla Oslo ve Dolmabahçe mutabakatı ile terörist başı Apo’nun kırmızı bültenle aranan katil kardeşi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkartmakla devletin bekası tehlikeye girer.

Ergenekon, Balyoz, Sarıkız ve benzeri operasyonlarla varlığımızın teminatı Türk ordusuna tuzak kurulmasına imkân ve fırsat verilip Türk milletinin gözbebeği ordu itibarsızlaştırılıp aşağılandığı zaman girer.

“Devletin dini adalettir.”, ilkesinden uzaklaşmakla girer.

“Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir.” temel prensibinin tecelli ettiği TBMM’nin yetkilerinin daraltılması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin rafa kaldırılarak milli iradesini güdük bırakmakla girer.

Uygulanan hatalı dış politika ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin yalnızlaştırılması ile tehlikeye girer.

Bu milletin kapitülasyonlardan çektiği unutularak devlete ait limanlar başta olmak fabrika, işletme kısaca gelir getiren her ne var ise özelleştirilerek işletim haklarının yabancılara devredilmesi, satılması ile girer.

Devletin, 480 milyar dolar gibi Düyunu Umumiye’yi hafızalara çağrıştıran bir büyük borcun altına sokulması ile ülkemizin bekası tehlikeye girer.

Liyakatin yerini adam kayırmanın alması ile girer.

Devlet yönetmenin ranta açılan kapı olarak görülmesi, demokrasinin “Yemokrasi” haline dönüştürülmesi ile girer.

Milletin devletine olan güveninin sarsılması ile girer.

Güç zehirlenmesinin anaforuna kapılarak kutsal ne kadar değer varsa siyasete kurban edilmesi ile girer.

Allah adına aldatmanın meşrulaştırılması ile girer.

Suriye’nin kuzeyinde yaşayan 4 milyon Arap’ı Türkiye’ye buyur ederek o topraklarda ABD’nin kurmayı planladığı PKK/PYD devletine zemin ve imkân tanımakla devletin bekası tehlikeye girer.

2004 yılından bu yana Ege’deki 18 ada ve 1 kayalığın Yunanistan tarafından işgaline ses çıkarmamakla girer.

Uygulanan hatalı tarım politikaları ile birlikte kendi kendine yetebilen ülkenin saman, soğan, et ithal eder duruma düşürmekle girer.

İşsizliğin tavan yapması, insanların çaresizleştirilmesi ile devletin bekasını tehlikeye girer.

İlk icraatları, belediye girişlerindeki levhalardan kaldırılan “TC” ibaresini yeniden koydurmak olan büyükşehir belediye başkanları; Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Tunç Soyer, Muhittin Böcek, Zeydan Karaları ve diğerlerini “beka” ile ilişkilendirmek hem bu vatansever insanlara hem de yüce Türk milletine hakarettir.