ÜLKEMİZİN BEKA SORUNU VAR MI?

Son zamanlarda bazı siyasi fanilerin ağızlarına pelesenk ettikleri bir kelime var: Beka. Nedir beka? Beka: ölümsüzlüktür, kalıcılıktır, kesintiye uğramamaktır, geleceğe doğru sürüp gitmemektir. Bekanın devletle yan yana telaffuz edilmesi “devletin beka sorunu var”, demek ise devletimizin yok olmak gibi bir büyük felaketle karşı karşıya kaldığını söylemektir. Devletin beka sorunu vardır derseniz hemen ardından: “Ne oluyoruz? Devletimizin varlığı mı tehlikede? Yurdumuz dış güçlerce işgal mi edilmek isteniyor? Türkiye Cumhuriyeti mi yıkılıyor?”, soruları biri birinin ardından gelir. Felaket çağrıştıran bu sözcüğü dillendirmek, bir büyük kuşkuyu, kaygıyı ve korkuyu beraberinde getirir.

Millet olarak biz, “beka belasını” yakın bir zamanda, 1912 ila 1923 yılları arasında yaşamıştık. 6 yüzyıl üç kıtada varlığını devam ettiren 4 yüzyıl da dünya tarihine yön veren Osmanlı çökmüş, gönül ve kültür dünyamızın son kalesi Anadolu işgal edilmiş, ordumuz dağıtılmıştı. Ölümün kol gezdiği, yokluğu, kıtlığı iliklerde dolaştığı, akan iki acının, kanın ve gözyaşının oluklaştığı o günlerde matemlerin en ağırını yaşamıştık. O yıllarda gerçekten bir beka sorunumuz vardı. Ya bir büyük milli mücadele vererek yok olmaktan kurtulacak ya da tarihin tozlu sayfalarına karışacak, yok olup gidecektik. Elbette Mustafa Kemal’in önderliğinde millet olarak topyekûn bir mücadele ile bağımsızlık savaşı verdik;“Devlet- Ebed- Müddet” dedik ve Türkiye Cumhuriyetini kurduk.

Peki, ne oldu da yüz yıl sonra ülkemiz için, geleceğimiz için böylesi bir kelimeyi yeniden telaffuz eder olduk. Türkiye Cumhuriyetinin varlığı ve devamlılığı tehlikede mi ki “beka” diye bir sözü gündemde tutuyor, milleti endişeye, kaygıya korkuya sevk ediyoruz?

Bakıyoruz ufukta Türkiye Cumhuriyeti anayasası ile kurulmuş partilerin katılacakları bir yerel seçim var. Bu yarışta il, ilçe ve beldelerin belediye başkanları, il encümenleri mahalle ve köylerimiz için muhtarlık seçimleri yapılacak. Belediye başkanları; “A” partisinden seçilirse ne âlâ yok “B” veya “C” partisinden seçilirse ülkenin bekası tehlikeye girer. “Ülkede beka sorunu var” sözünün özeti bu! Peki, ya inandırıcılığı!

Gerçek anlamda ülkemizin beka sorunu var mı? Yok! Yok, ama düşünen, duyan, hisseden bu ülkenin akıl sahibi insanlarını karamsarlığa, endişeye, kaygıya sevk eden olgular, oluşumlar, uygulamalar var. “Ne olacak bu ülkenin hali”,dedirten; ülke geleceği için elzem yapılması şart olan ancak yapılamayanlar var.

Nedir bunlar?

Yarının Türkiye’sini ellerine teslim edeceğimiz evlatlarımızı zekâ, ilgi ve istidatları doğrultusunda vatanını, milletini, devletini, bayrağını seven; milli ve manevi değerlerimizle mücehhez birer vatandaş yetiştirmemek var.

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”, prensibini temel almamak var.

Yasama, yürütme, yargı erklerini tek kişinin tasarruf ve önceliğine bırakmak var.

Devleti, kanunlara göre değil de keyfiliği esas alarak yönetmek var.

Liyakate değil de kayırmacılığı esas alarak devlet kademelerine atama yapmak var.

Gelir dağılımında adaleti sağlayamamak var.

Devlet erki vasıtası ile vatandaşı ötekileştirmek, birlik ve kardeşlik duygularını güçlendirmek için gayret göstermemek var.

Milli ordu ve güçlü Türkiye sevdasını yüreğinde hissetmemek var.

Terör, yıkıcı, bölücü unsurlarla fiilin yanı sıra fikri anlamda mücadele etmemek var.

Ülke kaynaklarını milli çıkarlar için kullanmamak var.

Osmanlıda baş belası kapitülasyonların güncellenmiş ve ağırlaştırılmış hali; milli ve stratejik varlıklarımızın özelleştirerek “işlettim hakkını” yabancılara satılması var.

Duyun-u Umumiyeye kapı aralayacak yüklü miktarda dış borcun altına girmek var.

Üretmemek, üretim için gerekli tedbirleri almamak var.

İsraf var; ahlaklı ve adil olamamak var.

Peki, bütün bunların üstesinden gelmek için ne yapılmalıdır? Öncelikle devlet erkini elinde bulunduranların bu toprağın kahırlı ve çilekeş insanlarına inanmalı ve onlara güvenmelidir. Daha dün Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında aynı duygu ve düşüncelerle çarpan yürekleri yeniden bir araya getirmek için gayret gösterilmelidir. Ayrımcılıktan, ötekileştirmeden şiddetle kaçınmalıdır. Eğer bir beka sorunu var ise bunu samimiyet ve içtenlikle halka anlatılmalıdır. Öncelikle ve özellikle ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyacak eğitimimiz yazboz tahtası olmaktan ve sistemsizlikten kurtarılmalıdır. Üretime ve istihdama yönelik çalışmalar yapılmalı, israftan şiddetle kaçınılmalıdır. Binlerce yıllık Türk-İslam ahlakını esas alınmalı, bir zamanların sevgi imparatorluğu yeniden inşa ve tesis etmek için çalışılmalı, öze dönülmeli, bilimi baş tacı ederek olumsuzluklara çare bulunmalıdır.

Ülkenin beka sorununu var diyerek vatandaşları korkutmak, olumsuzlukların üstünü örtmek, yanlış ve hataları görmezden gelmek, yapılamayanlara mazeret aramak, milleti umutsuzluğa sürüklemek, kaygılandırmak sorunu çözmek değil, sorunu sorun ederek içinden çıkılmaz hale getirmektir.