ÜÇ TAVSİYE

“Tavsiye” kelimesiyle “vasiyet” aynı kökten gelir. Birincisi hayattayken ve büyükten küçüğe yapılan teklif veya nasihattir. İkincisi vefat sonrası murislere yapılması hususunda müteveffanın beklentileridir. Şöyle bir hikâye anlatılır;

Büyük İskender öldükten sonra yapılması için üç vasiyet bırakmış.

1)Tabutumu en iyi doktorlar taşısın ki, ölüme çare bulunamayacağı anlaşılsın

2)Servetimi sokağa saçın ki, dünyada kazanılan dünyada kaldığı görülsün.

3)Bir elimi tabuttan sallandırın ki, elimin boş gittiği fark edilsin.

Büyük İskender'e ait olduğu söylenen bu vasiyetinin yerine getirilip getirilmediğini bilemem. Gerçekten böyle bir vasiyet var mı yok mu, onu da bilemem.

Ama bildiğim bir şey var;

Asırlar sonra Küçük İskender şunları söylemiş;

1)Tabutumu inanmış, samimi ive mümkün olduğunca çok insanlar taşısın ki, onların duasına muhtacım zira benim için vefatımdan sonra en "hayati" şey duadır.

2)Servetimi sokağa saçmayın. Zira servetimi sokaktan toplamadım.

3)Elimi tabuttan sallandırmaya gerek yok. Tabutu taşıyanlar başta olmak üzere herkes bilir ki elimde hiçbir şey yok.

Netice olarak sevgili peygamberimizin tavsiyesi bizim baş tacımızdır ve şudur; Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmak ve kazanmak, yarın ölecekmiş gibi hesap vermeye hazır olmak.

Mesele budur gerisi laf-ı güzaftır.