“O da ne? Nereden çıktı?”, demeyin. El âlemin otomobil sanayi, uçak sanayi yahut ilaç sanayi nereden çıktıysa “tuvalet sanayi” de oradan çıktı.

İhtiyaçtan elbet. Kaldı ki çağımız uzay çağı, hesap kitap çağı. El âlem bu çağda baş döndürücü bir hızla ilerlerken biz, elimiz kolumuz bağlı kalacak değildik ya! İnsanların en doğal ve de elzem olan tuvalet ihtiyacını karşılamak gibi bir büyük bir iş alanı(!) varken biz niçin bundan mahrum kalalım? Neden bizim de bir sanayimiz olmasın? Değil mi ya! Haksız mıyım? Sonra bu öyle bir ihtiyaç ki hani insan; yemeden içmeden günlerce yaşayabilir; giysisi markalı olmayabilir; hani evi, otomobili olmasa da olur. Ya tuvalet…

Şöyle veya böyle sonuçta bizim de ülke geneline yaygın özellikle de büyük şehirlerimizde teşkilatlanmış bir sanayi sektörümüz var. Kaldı ki talebi en fazla olan sektör bu. Her insanın ihtiyacı… Doğru değil mi? Yalan diyen beri gelsin. Çok değil canım bir lira ila bir buçuk lira arası bir şey. Yani paranın YTL’den önceki haliyle ile bir ila bir buçuk milyon arası bir meblağ.

Diyelim ki Ankara’dasınız. Ankara da nereden çıktı demeyin? Başkentimiz ya! Hani Melih Gökçek Efendi’mizin 21 yıldır aralıksız yönettiği şehir… Anlı şanlı Kızılay’dasınız. Şiddetli barsak sancınızdan bir an önce kurtulmak, rahatlamak istiyorsunuz. Boyun hareketlerinize kazandırdığınız ivmeye paralel gözleriniz çevreyi tarıyor. Ha işte Metro’ya inen merdivenin başında WC… Oh be! Adımlarınızı hızlandırıyorsun uz. İşte WC yazan kapı… Dur! O da ne? Ne olacak turnike! Sanayi dedik ya! Holdingin içine öyle apansız dalmak olur mu? Turnikeyi geçmek için bir lira 25 kuruş ödemek zorundasınız. Elinizi cebinize atıyorsunuz: Eyvah bozuk para yok! Neyse ki kâğıt paranız var. Uzatıyorsunuz holding görevlisine(!). Adam: “Bozuk yok kardeşim git bozdur!” demiyor; ama paranızın üstünü verirken suratını asmaktan da geri durmuyor. Bir lirası mı belediye payı yoksa 25 kuruşu mu? Ödediğiniz paranın makbuzu, vergisi yok. Bunları düşünmeye, sorgulamaya kalksanız altınıza edersiniz vallahi! Nihayet atıyorsunuz kendinizi içeri.

İşte böyle, çok değil yüzyıl öncesine kadar hayır sahiplerince kurulan imarethaneler vasıtası ile yoksulların karınlarının doyurulduğu bu topraklarda, bugün yoksulların en zaruri ihtiyaçlarından para kazanmanın yolu bulunmuş ve de sektörleştirilmi ş ya artık sırtımız yere gelmez’ “Uygarlaşıyoruz( !) canım olacak o kadar!” diyorsanız sözümüz yok. Sözümüz yok da sözle olmuyor: Paranız yoksa altınıza edeceğinizin resmidir. Hani diyorum şu üç yaldızlı tuvaletlerin yanına, garibanlar için şöyle dördüncü sınıftan tuvalet yaptırsa bir hayır sahibi ya da belediye… Diyorum da, bilmem Belediye kanununa muhalefetten suç işliyorum diye Gökçek hakkımızda dava açtırır mı?

Şimdi beni, bu koca işletmelerin gerçek ve tüzel kişilerini suçladığım için kınayacaksınız. “Ayıp ayıp! Sen bu kafa ile adam olmazsın, ülkemize bir sanayiyi bile çok görüyorsun; yazıklar olsun sana!”, diyenleriniz olacak da benim derdim bu holdinglerin özel ve tüzel kişilerini teşhir etmek değil; beni asıl düşündüren ev kiraları…

Düşünüyorum da maazallah ev sahipleri normal olarak bir insanın bir günde kaç kez tuvalete gittiğini hesaplasalar onu da şu an tuvalet kapılarında yazan para ile çarpsalar sonra da kiracıya dönerek: “Ulan! Sen benim evime bir ayda şu kadar ediyorsun” diyerek, bunu da kiraya ekleseler kiracının hali nice olur? Hele de kiracı çok nüfuslu ise…

Bak şimdi de kurdun aklına kuzuyu düşürdük.

Birazcık beyin fırtınası yapalım dedik, bakın nerelere geldik. Belediyelerin bir görevi de vatandaşın en temel ihtiyacı olan bu duruma çözüm bulmak değil mi? Bunun için bir yol ve yöntem bulamazlar mı diyeceğim; diyeceğim de bu sefer işin içerisine camilerimizdeki tuvaletler girecek… Öyle ya taharet İslam’ın emri… Nerede taharet olunur. Elbette ki tuvalette… İslam ülkesindesiniz, “temizlik imandandır”, diyen yüce dinimizin emrini yerine getirmek istiyorsunuz. Ama paranız yok. Gördünüz mü belediye derken işe cami dernekleri de girdi. Canım her Cuma hutbesinin değişmeyen, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen mevzularından birisi vatandaştan toplanacak yardım değil mi? Hani diyorum senede bir iki defa da vatandaşın en zaruri ihtiyacı için para toplansa… Ve belediyeler, vakıflar, dernekler biraz da İslam ülkesinde insana hizmet etmenin her şeyden önce geldiğini anlayabilseler…