Aziz dostlar, hayatta iken kendileriyle arkadaşlıklarımız ve hukukumuz  olan dostlarımız  Dâr-ı Dünya’dan (yaşadığımız dünyadan)  Dâr-ı  Ukbâ’ya (ahiret dünyası) göç ettikçe, onlarla ilgili hatıralarımı tarihe, bunlardan genç nesillerin dersler almaları için yazarak  kazandırmak  âdetlerimdendir.

Aziz dostlar, hayatta iken kendileriyle arkadaşlıklarımız ve hukukumuz olan dostlarımız Dar-ı Dünya'dan (yaşadığımız dünyadan) Dar-ı Ukba'ya (ahiret dünyası) göç ettikçe, onlarla ilgili hatıralarımı tarihe, bunlardan genç nesillerin dersler almaları için yazarak kazandırmak adetlerimdendir. Bu cümleden olarak bu yazımda da normal ve sıradan bir ağabeyimiz ve arkadaşımız olmaktan ziyade 'dava ortaklığı üstadımız, dostumuz' olan, 14 Ocak 2022'de aramızdan göçen Sayın Aykut Edibali'den bahsedeceğim. Kendisine Allah rahmet, ailesine, bütün dava arkadaşlarına ve milletimize başsağlığı dilerim.

Türkiye'nin 'BİRİNCİ VE İKİNCİ KUŞAK JÖN TÜRKLER' i

Haklı olarak 'Türkiye'nin Büyük Dava Adamı' olarak nitelendirdiğimiz üstadımız Edibali'yi, tarihimizin 1960-1970 zaman diliminde yaşanan 'TÜRKİYE''NİN İKİNCİ KUŞAK JÖN TÜRKLERİ' esprisi veya kodlaması adı altında değerlendirmezsek, yapacağımız bütün değerlendirmeler yanlış olur kanaatindeyim. Çünkü, Edibali de adı geçen kuşağın, 'başat ekol ve figüranları' dan 'kurucusu – lideri fonksiyonları' dan birisi idi.

Türk Milleti, büyük tarihinin 20'inci yüzyılı (1900-2000) zaman diliminde 'zaman aşımı' ndan olarak birbirinden bağımsız, fakat fonksiyonları ve yapılanmalarıyla birbirlerinin aynısı (özelikle de genç kuşaklara inhisar ettiği halde) iki esaslı i dönemi yaşamıştır. Bunlar şunlardır:

1-'BİRİNCİ KUŞAK JÖN TÜRKLER': 'Osmanlı'nın yıkılışı döneminde, buna bir çare bulmak için 'vatan, millet ve devlet kurtarıcılığı zemininde kendisini gösterdi' denilen, evveliyatı olmasına rağmen, ülke içinde açıktan, serbestçe tartışmaları ve çeşitliliğiyle kendisini daha iyi gösteren ve 24 Temmuz1908'de II'inci Meşrutiyetin ilanı ile başlayan ve ana hatlarıyla 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'ne kadar süreyle 10 yıl boyunca 'BİRİNCİ KUŞAK JÖN TÜRKLER DÖREMİ' nin yaşanması.

2- 'İKİNCİ KUŞAK JÖN TÜRKLER': 27 Mayıs 1960 Darbesini müteakip ortaya çıkan ve bu sefer de:

  • Özelden olarak, Türk İstiklal Harbi kazanıldıktan sonra, kurulan yeni devlete, milli ve yerli tepkilerden gelen 'Türk Milletinin tarihi misyonuna uygun devlet ve düzen kurulamadığı' gerekçesi yanında,

b-Genelden ise, 'Türkiye'yi geri kalmışlıktan kurtarmaktan' da denilerek, 27 Mayıs Darbesi ve Anayasası'yla gelen 'hürriyet havası' içinde, 'halkımız kafasını yorganından çıkardı' ya yorumlanan serbesti ortamında, özellikle de genç neslin, 'atalarımızın yaptıklarını beğenmiyoruz' ana temasıyla da yeniden bir 'vatan, millet ve devlet kurtarıcılığı' na soyunması, teori ve pratiklerine de günümüz Türkiyesinin 'İKİNCİ KUŞAK JÖN TÜRKLER DÖNEMİ' hareketliliği olarak adlandırıp, tarihimize bunu maletmek istiyoruz. Zaten günümüz literatürüyle bu kuşağa '68 KUŞAĞI' denilmesinin yanında, onA daha geniş boyutlarında '68 – 78 KUŞAĞI' denilmiştir.

Birinci Kuşak Jön Türklerinin Fonksiyonları ve Yapılanmaları

Birinci Kuşak Jön Türklerinin 'vatan, millet, devlet kurtarıcılığı' na soyunmaları başlıca iki sebepten kaynaklanmıştı:

a-Özellikle Osmanlı Devletinin son yarım asrına damgasını vuran Batı'nın Kapitalist Emperyalist Büyük Devletleri' nin (İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Avusturya –Macaristan vb.) sömürgecilik ve yayılmacılık emelleriyle 'büyük sömürge imparatorlukları' nı' Osmanlı'dan da işgallerle topraklar kazanmak suretiyle büyütmeleri, tamamlamaları emelleriNİ akim bırakmak yanında;

'Vatan topraklarını korumak' tan 'ikinci' olarak da, yüzyıllardır Osmanlı'nın yönetimindeki 'azınlıklar, etnik unsurlar' denilen Hristiyan tebaası yanında, giderek Müslüman tebaasının (Araplar, Arnavutlar gibi) da 'ayrılıkçı emelleri ve isyanları' nı da alınacak birçok tedbirlerle akim bırakmak;

b-19. asrın başlarında (1800'lü yıllar) 'siyasi devrimleri' ve 'sanayi devrimi' ni yapan Batı'nın yeni ortaya çıkan 'Modern Medeniyeti' karşısında Osmanlı-Türk ve İslam Medeniyetinin benzer atılımlarını yapıp kendisini yenileyememiş sonucu 'Osmanlı geri kaldı' denilerek, bu 'gerilik' in giderilmesine yönelik olarak Osmanlı sivil- asker aydın ve bürokratlarının , 'kurtuluş uğrunda ikiye ayrılışı' na giden yol olarak;

i- Bir kısım sivil – asker aydın ve bürokratların, yerli, dini (veya milli) geleneksel iyi düzen anlayışından uzlaşılması sonucu buhranların doğduğu ve bunlardan kurtuluş için bunlara geri dönülmesini istemeleri veya bunların az-çok 'modernize edilerek' uygulanmasını isteyen bir 'Muhafazakar Jön Türkler Kuşağı Grubu' nun doğması yanında;

ii-Bir kısım sivil- asker aydın ve bürokratların ise, geçmişi yaşatmak veya modernize etmekten ziyade, 'kurtuluş' için bunların tasfiyesi ile 'Modern Batı Medeniyetinin kısmen veya topyekun alınması' na yönelik rejim ve iktidar değişikliklerini istemeyi esas alan 'Devrimci Jön Türkler Kuşağı Grubu' nun doğuşu.

İşte, '1908- 1918 BİRİNCİ JÖN TÜRKLER KUŞAĞI' nın fonksiyonlarını bu iki grup teşkil etti.

A-'Batı Taklitçisi Devrimciler Grubu' nun yapılanmaları:

'Kısmi veya Topyekun Batılılaşmak' ta karar kılan Devrimciler, kendi aralarında yeknesak değillerdi. Dört gruba ayrılmışlardı:

1-Anglo-Sakson (İngiliz –Amerikan bileşkesi) Medeniyeti, toplum ve devlet yapısını taklitçilikten olarak: Başını Jön Türklerden Prens Sabahattin'in (Sultan II. Abdülhamid'in yeğeni) çektiği 'Ȃdem-i Merkeziyet ve Teşebbüs –i Şahsi Grubu.' Bunların bu isimle anılan bir cemiyetleri ve 'Terakki' isimli bir dergileri vardı. 24 Temmuz 1908'de Meşrutiyet ilan edildikten sona 'Ahrar (Ahali –Halk) Fırkası' adıyla da bir siyasi parti kurmuşlardı.

2-Kıta Kara Avrupası ve özelikle de merkeziyetçi Fransız Medeniyeti, toplum ve devlet yapısını taklitçilik yanında, yine özellikle Selanik'te 'ihtilalci bir örgüt' olarak kurulan 'İttihat ve Terakki Cemiyeti' nin liderliğini yapanlardan, Paris'te 'kaçak' olarak yaşayan, iç ve dış mücadeleyi buradan idari eden Ahmet Rıza yanında, Selanik'te Enver, Talat ve Cemal Beyler 'Merkeziyetçi Grup' ta yer alıyorlardı.

BİRİNCİ JÖN TÜRK KUŞAK' tan olarak, '10 Temmuz 1908 Jön Türk İhtilali' denilen ihtilali, adı geçen ihtilalci örgütün üyeleri Kolağası Enver Bey gibi subaylar, emirlerindeki birliklerle dağa çıkarak Sultan II. Abdülhamid'in 'İstibdat' denilen baskı rejimini karşı isyan ederek 24 Temmuz 1908'de onu Meşrutiyeti ilan ettirmek zorunda bırakmışlardı. Ardından, İttihat ve Terakki Cemiyeti, 'İttihat ve Terakki Partisi' ne dönüştürüldü. Ziya Gökalp ve 'Tekin Alp' takma adlı Yahudi kökenli Moiz Kohen gibiler bu partinin 'Türkçü -Turancı ideologları' idiler. Bunların başat gazeteleri Tanin gazetesi ve başat dergileri 'Türk Yurdu' dergisi idi. Bunlara genel bir ad olarak 'Türkçüler – Turancılar' deniliyor, içlerinde 'İslami hassasiyetleri' ni korumakla tanınan bir azınlığın varlığına da rastlanıyor, bunlara 'Türk –İslam Sentezcileri' nitelendirmesi yapılıyordu.

c-Ȃdem-i Merkeziyetçi ve Merkeziyetçi Jön Türk Grupları, Batı'dan taklitçilik olarak adına genelde 'Burjuva Medeniyeti veya düzeni' denilen Kapitalist düzen anlayış ve yapılanmalarına adapte olmuşlardı. Bir de buna, Birinci Jön Türk Kuşağı Batı taklitçiliğinden olarak, 'Kapitalist düzenlerin getirdiği buhranlara reaksiyon' denilen, bunları gidermeye yönelik doktrinerlik ve ideologluğunu asimile olmuş Yahudi kökenli Karl Marx' ın yaptığı 'Komünist veya Sosyalist düzen' isteği, taklitçiliği ve yapılanması da kendisini göstermişti.

Türkiye'nin tarihinde Tanzimat'tan 'tan bu yana varlığını sürdüren 'YABANCI MODELLER DAYATMACILIĞI VE TAKLİTÇİLİĞİ' serüvenlerinden olarak, Birinci Jön Türkler Kuşağı'nda 'Sosyalist Partiler' den denilerek, kendileri de 'Türkiye'nin ilk sosyalistleri' olarak anılan Selanik' li Yahudi dönmeleri tarafından kurulan 'Amele (işçi) Partisi', 'Amele ve Çiftçi Partisi' gibi partilerin kurulması olmuştu. Bu dönemde, 'marjinal, küçük gruplar' olsa da bunlardan da birinci kuşağın 'ideolojik kavga unsurları – çeşitliliği ' den olarak bahsetmek gerekir. Bunlar, Birinci Kuşak içinde 'Sosyalist Grup' olarak anılıyor, Osmanlı'da Batı'da olduğu gibi tam bir 'Kapitalist düzer' ve ' yoğun 'İşçi sınıfı ' bulunmadığı için, bunların bütün görüşleri havada kalıyor, 'kötü bir özenti' olarak değerlendiriliyordu.

d-Birinci Jön Türk Kuşağı içinde, Batı taklitçiliğinin en radikal unsurunu İçtihat Dergisi etrafında toplanan Jön Türkler teşkil ediyorlardı. Bu derginin sahibi, 'İngilizlerle gizli ilişkileri, alış-verişleri' de (Acaba, Türkiye'yi I. Dünya Harbinden sonra gelecek olan İngiltere'nin yeni 'İkinci Dünya Düzeni' ne dizayn için mi?) olduğu sık sık dile getirilen Abdullah Cevdet ve yazarlarından Kılıçzade Hakkı, yazdıkları yazılarında, Tanzimat'tan beri gelen yarım yamamak Batı taklitçiliğiyle 'kurtuluş' olamayacağını, bunun için 'Batı Medeniyetinin topyekun alınması' gerektiğini dile getiren 21 madde halinde bunların neler olabileceğine yönelik olarak; tek eşli evlilik, kadın haklarının genişletilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, medreselerin kapatılarak yeni okulların açılması, şeyh ve evliyalara özentinin kaldırılması, Arap alfabesinin kaldırılarak yerine Latin alfabesinin getirilmesi, dilde inkılap yapılması, Şeriat mahkemeleri ve kanunlarının kaldırılarak yerlerine Avrupa'nın medeni kanunlarının alınması vb. (İçtihat, Sayı 55, 1912) isteniliyordu. Bunların çoğun, 1908'de Meşrutiyet ilan edilirken Jön Türklerin İttihatçı radikal grubundan Mustafa Kemal Bey de dile getirdiği ve İttihatçı hükümetlerden bunları yapmasını istediği hususlardı. O yılların şartlarında bunlar yapılamazdı. Zaten İstiklal Harbi kazanılıp ortam doğduktan sonra, bunlar, birer birer 'Atatürk'ün Devrimleri' olarak uygulamaya başlanılacaktı. Birinci Jön Türk Kuşağı devrini tamamlayıp çekilir ve Atatürk döneminde de iyice tasfiye edildikten sonra, adı geçen kuşağın 'yaşayan mirası' olarak yalnızca 'İçtihat' ın Devrimci Programı' kalacak ve yine 'kurtuluş' için denilerek bu uygulanacaktı.

A-'Muhafazakarlar Grubu': Yerli ve milli düzen anlayışında kararlı veya bunu 'yeni bir medeniyetler sentezlemesi ' olarak görmek suretiyle de (Bunlara göre, Batı'nın yalnızca ilim ve tekniği alınmalı idi) Batı Medeniyetiyle sentezlemeyi esas alan bu görüşü, 'İslamcı şair' denilen, Mehmet Akif (Ersoy), 'Asrın idrakine sunmalıyız İslam'ı ' mısrasıyla dile getirmişti.

Birinci Kuşak Grubu içinde 'İslamcılar' olarak anılan bunların ideologları, Mehmet Akif, Eşref Edip, Babanzade Ahmet Naim, Şehbenderzade Ahmet Hilmi, Sadrazamlardan Sait Halim Paşa gibileri idi. Bunları fikirlerini, Sırat-ı Müstakim, Sebillürreşat vb gibi dergilerde açıklıyorlardı. Bunların siyasi partilerinin, genelde bir iktidar partisi olan İttihat ve Terakki Partisi karşısında 'ana muhalefet partisi' yapılanmasında bulunan 'Hürriyet ve İtilaf Partisi' olduğu dillendirilirse de bu yüzde yüz doğru değildir. Genelde Osmanlı azınlık unsurları (onu emelleri için bir araç olarak gördükleri halde) ve ulemanın bir kısmının içinde yer aldığı bu parti, 'çirkin muhalefet yapılanması, ehliyetsiz ve liyakatsiz kadrolaşması' kötü örnekleriyle bir varlık gösterememiş, Osmanlı İmparatorluğunun batışı yanında, kendi iç kavgaları sonuçlarından olarak da 'Birinci Jön Türk Kuşağı' da artık devrini tamamlamış, bu kuşağın en radikal Batı taklitçileri Abdullah Cevdet – Kılıçzade Hakkı ikilisinin dergileri İçtihat'da 21 madde olarak sıraladıkları, 'Kısmi Osmanlı Batıcılığı' na nazaran 'Topyekun Batıcılık' ı esas alan bu program, kendisine bazı 'radikal programlar' da eklenerek, bunlarla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Döneminde, 'zafer kazanıcı, devlet kurucu' sıfatı ve karizmasıyla Mustafa Kemal Paşa tarafından, 'Atatürk Devrimleri' nden olarak bunları, topluma kabul ettirmek için 'ateş ve demir kullanmakla' da yerleştirilmeye çalışılması sürecinde artık BİRİNCİ JÖN TÜRK KUŞAĞI da Osmanlı'nın devrimi tamamladığı gibi kendi devrini tamamlamış oluyordu. 15 Ocak 2022

İKİNCİ JÖN TÜRK KUŞAĞI'NIN DOĞUŞU VE BUNDA AYKUT EDİBALİ'NİN YERİ

1960-1970

Birinci Bölümün Sonu