Türkiye’deki Referandumun Avrupa'da Siyasi Yansımaları

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni taahhüt eden Anayasa değişikliği için yapılan referandum Türk halkı tarafından kabul edildi. Gayri resmi sonuçlara göre Türkiye’deki referandum, yüzde 48.6’lık Hayır oyuna karşılık yüzde 51.4’lük bir oranla kabul edildi. Yurt içinde kullanılan 48 milyon 374.936 oydan 847 bin 393’ü geçersiz sayılırken yurt dışında ise kullanılan 1 milyon 424.227 oyun 17 bin 6542’ü geçerli kabul edilmedi.

AB üyesi ülkelerin halk oylamasını, ‘diktatörlüğe’ Evet ya da Hayır çerçevesine indirgemeleri ve bu çarpık iddialarını yaymak için yoğun bir propagandaya girişmeleri Türkiye ile bazı Avrupalı devletler arasında siyasi gerilim ve diplomatik skandalların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Aslında gerginlik referandum öncesi dönemde patlak vermiştir. Almanya, Hollanda ve Belçika gibi bazı ülkelerin gerek basın ve gerekse de siyasi partiler aracılığıyla kendi ülkelerinde bulunan Türk seçmenleri Hayır yönünde etkileme ve yönlendirme çabaları içine girmeleri AB ile Türkiye arasındaki gerginliği tırmandıran başlıca sebep olmuştur. Ancak, daha önceki bir yazımda da ifade ettiğim üzere, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı tavır almasının arkasında çok daha farklı ve etkili bir sebep vardı. Bu temel sebep 11 Eylül sonrası Batı’da yükselmeye başlayan İslam karşıtlığı akımıydı. Avrupa’da yayılan İslamofobi akımı son dönemde ırkçılık ve insan karşıtlığıyla da beslenerek özellikle Türkiye’yi hedefe tahtasına oturtmuş, böylece de ırkçılık stratejisi ve hinterlandını oldukça genişletmişti.

Türkiye’nin referandum sürecine girmesiyle birlikte Almanya’da başlatılan Türkiye karşıtı siyasi faaliyetler daha sonra Avusturya, Danimarka, Belçika ve Hollanda’ya da sıçratılmıştır. Hollanda Türkiye Dışişleri Bakanına uçuş izni vermediği gibi ülkesinde misafir bir temsilci konumunda olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın diplomatik kural ve teamüllere aykırı bir biçimde Rotterdam’daki Türk Konsolosluğu’na girişi engellenmişti. Avrupalı yöneticiler, Türkiye’nin resmi temsilcilerine her türlü engellemeleri yaparken, Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren PKK ve DHKP-C gibi terör örgütlerine oldukça müsamaha göstermişler ve çalışmalarına izin vermişlerdir.

Avrupalı siyasetçiler böylece referandum süresince, uluslararası norm ve kurallara aykırı bir şekilde Türkiye’nin iç siyasetini yönlendirme ve manipüle etme operasyonlarına girmişlerdi. Tabiatıyla takip edilen bu anti demokratik tavır ve davranışlar Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarını yaralamıştır. AB ülkeleri tarafından ‘Evet’ oyu aleyhine yapılan tüm engelleme ve baskılar sonuç itibariyle ters tepmiş ve toplam iki buçuk milyon civarında olan Türk seçmenler yüzde 70 dolayında referanduma destek vermişlerdir. Ancak, uluslararası kamuoylarında demokrasi havarisi kesilen AB’li siyasetçiler, Türk seçmenlerin kararına saygı gösterecek yerde onları tehdit etme ve cezalandırmaya referandumdan sonra da devam etmişlerdir. Belçika’daki bazı siyasiler, referandumda yüksek oranda evet oyu çıktığı için Türklerin sahip olduğu çifte vatandaşlık hakkının kaldırılmasını talep etmişlerdir. Almanya’da ise aşırı sağcı AFD partisi evet oyu kullananların Türkiye’ye gönderilmesini istemeye başlamıştır. Bu tür ırkçı veya insan haklarını hiçe sayan talepler Avusturya, Hollanda ve İsveç basınında da yer almıştır.

Hariçte yapılan tüm bu anti demokratik uygulama ve baskılarla yetinmeyen AB ülkeleri, Türkiye’deki referandum sonuçlarını da gölgeleme ve yönlendirme peşine düşmüşlerdir. AP Türkiye raportörü Kati Piri 13 Nisan’da yaptığı açıklamada Evet oyu çıkarsa bunun AB üyelik sürecini olumsuz etkileyeceğini belirtmiştir. Referandum sonrasında ise Avrupa Komisyonu referandumun kural dışı gerçekleştirildiğini iddia edecek kadar ileri gidebilmiştir.

Sonuç olarak AB ile Türkiye arasında gittikçe artan gerilim ve sorunların geçmişe dayanan sebepleri olduğu gibi konjektürel saikleri de mevcuttur. Hakikatte, Avrupa kıtası büyük bir buhran ve ahlaki kriz içerisindedir. Bunun da temel sebebi geçmişi uzun bir maziye dayanan İslamofobi ve yabancı karşıtlığının takip edilen faydacı ve çıkarcı politikalar nedeniyle Avrupa’da ırkçı bir patlamaya sebep olmasıdır. Avrupa medeniyetinin içine yuvarlandığı bu manevi kriz ve buhran en başta eski kıtanın kendi ahalisini köhneleştirmekte ve ırkçı bir ateş çemberinin içine yuvarlamaktadır. Problemlerin bir başka sebebi ise Avrupa’nın Türkiye’ye karşı takındığı ikiyüzlü ve çifte standartlı politikalardır. Siyasi ve ekonomik çöküş ve dağılma içine giren AB kulübü kendini bu fasit sarmaldan kurtarmak için Türkiye’yi hedef yapmakta ve üyelerini Türkiye korkusu temeli üzerinde bir arada tutmaya çalışmaktadır. Bu yolla moral depolamakta birliğini güçlendirmek istemektedir. Ancak bu politikanın kısa vadede siyasi rant sağlaması mümkünse de orta ve uzun vadede Avrupa’yı derin bir fanatizme sürüklemekten ve Türkiye’yi uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacağı da aşikardır.