Türkiye ümmetin medinesidir

Bir Suriyeli Türkmen kardeşimiz bize iş arkadaşı oldu. İsmi Adil.

İstanbul’da ki gazeteci arkadaşım kendisini sosyal medya üzerinden Suriyelilere yardım toplayan bir dernek vasıtası ile bulmuş. 10 gündür gazeteci arkadaşımla birliktelermiş.

Gazeteci arkadaşım ısrarla Türkmen Adil’i benimle tanıştırmak istedi. Ben de kabul ettim ve arkadaşımın ofisine gittim.

Gazeteci arkadaşımın anlattığına göre ; “ İlk olarak bize telefon açtı. O zaman Urfa’daydı. Eşi annesi ve minik bebeği Urfa’dalar. Kendisi büyükşehre İstanbul’a onlara rızık aramak için geldi.”

Allah’ın vesilesi ile gazeteci arkadaşımın da tavsiyesi ile soydaşımız Adil ile tanıştık. Onlara kader ortağı olamasak da, en azından bir el uzatabilmiş olmanın mutluluğunu yaşadık.

Fizik öğretmeniymiş Telabyad’ta, savaş başlayınca her şey tersine dönmüş. Önce Özgür Suriye Ordusu'nda, sonra Türkmen cephelerinde savaşmış. Bebek dünyaya gelince kalkmış gelmiş.

Tabii gazete ofisinde merakla çullandı Adil’in üzerine herkes, soru yağmuruna tuttular.

İlk söylediği şuydu, ‘’ Siz burada siyaset konuşabiliyor musunuz? ‘’ korktu adeta, ben de paldır küldür sözden ziyade ‘’ Ohooo konuşuyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz. Polise taş atan, Bakana yumruk atan, Cumhurbaşkanına her gün küfür edenler de var. Boş ver sen ne biliyorsan anlat" (Bu paragrafta kimse maksat aramasın, tamamen doğrudur)

Kısaca dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan özgürlük Türkiye’de var. Bu millet nelere şahit oldu.

Zor açıldı Adil. Ama açılınca da tam açıldı. Youtube’da Esad’ın tankını ele geçirdiklerinde ‘’ Ellerindeki silahları havaya kaldırıp Allahuekber diye bağırdıkları videoyu gösterdi bize…

Dinimizden, ırkımızdan olmasına rağmen Adil’i öyle görünce irkildi bizim çocuklar. Hatta bir ara espri olsun diye ‘’ Kafa kestin mi? ‘’ diye kabaca bir soru bile sorunca bizim çocuklar renkten renge girdiler.

Güldü Adil ‘’hayır biz cepheden rastgele ateş ediyorduk. Vurdum mu vurmadım mı onu bile bilmiyorum ‘’ dedi.

Aslında çok mahcup, çok utangaç biri… Otomatik kocaman bir makineli tüfek elinde iken öyle görünmüyorsa da, özünde ne olduğunu, ne terbiyeli bir insan olduğunu biz yakından görüyoruz.

İnanın hani çayı karıştırırken, çay kaşığı bardağa çarptıkça bir şıngırtı duyulur ya, işte o ses bizi rahatsız eder çekincesi ile çayını bile ağır ağır karıştırıyor.

Yüzünde hep bir hüzün var. Sessizliği ile hep soruyor boşluğa, ‘’ Ne olacak bizim halimiz? ‘’

Fark ettikçe bu durgunluğu, teselli ediyoruz. ‘’ Ha İstanbul, ha Suriye ikisi de Osmanlı’ya ait Müslüman toprağı sen şehir değiştirdin varsay üzülme ‘’ diyoruz.

Tabii ki bunlar boş teselliler. Ateş düştüğü yeri yakıyor.

Ben bu yazıyı şunun için yazdım. Azımsanmayacak bir kitleye hitap edebilme şansı verdi Mevla’m bana… Ben de bu imkânı kullanarak buradan duyuruyorum.

Allah rızası için iş sahibi olanlar bir Suriyeliye iş versin. Yakından ilgilenelim. Hepsinin tek derdi akşam evine ekmek götürebilmek ve ailesine bakmak huzurlu bir şekilde yaşamak başka hiçbir dertleri yok.

Ben bir günde, Allah misafiri kardeşimiz Adil’in dramına o kadar yakından şahitlik ettim ki, bu yazıyı yazıp göndermeyi bir borç bildim. Ve dahi anlatacak birçok şeyi de anlatmıyorum ki, olur da ajitasyon olarak algılayanlar çıkar…

Batıdan gelen bu ülke de Ata olup rahatça yaşıyorsa tabi ki doğu da ki zulümden kaçıp gelen din kardeşimizde bu ülke de bizim gibi rahatça yaşayabilir.

Allah, yarattığı tüm canlının rızkına kefildir ve vekildir.

Türkiye ümmetin Medine’sidir. Asil millet ümmete Ensar’dır hem de zalimlere karşı düşmandır.

Kimse unutmasın!

Elbette bir gün neyimiz var neyimiz yok bu yalan dünyada bırakıp göçüp gideceğiz.

Bizler ölünce mallarımız, evlatlarımız, torunlarımız dünyada kalacak…

Bizimle ahirete gelecek sadece iki şey var. Günahlarımız ve sevaplarımız.