Türkiye ve Libya arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına ilişkin Mutabakat Muhtırası ile Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası, komşu ülkelerde büyük yankı uyandırdı.

Türkiye ve Libya arasında 27 Kasım 2019'da imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına ilişkin Mutabakat Muhtırası ile Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası, komşu ülkelerde büyük yankı uyandırdı. Ayrıca Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi de 2 Ocak'ta TBMM'de büyük çoğunluk tarafından onaylanması, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki haklarında ne kadar kararlı olduğunu tüm dünyaya gösterdi.

Hakikatte Doğu Akdeniz'deki mücadele, 2 bin yılının başında bu bölgede büyük oranda doğalgaz ve petrol rezervlerinin bulunduğunun ilanıyla başladı. Yeni sahaların keşfi ile ilan edilmiş bu rezervlerin daha da artacağı düşünüldüğünde, enerji bağlamında Doğu Akdeniz'in önemi bir kat daha artmaktadır. Söz konusu zengin kaynakların araştırılması ve işletilmesi, Doğu Akdeniz'de başta kıyıdaş ülke ve yönetimler olmak üzere uluslararası aktörlerin iştahlarını kabartmış, deniz yetki alanları sınırlandırma faaliyetlerininin hızlanmasına neden olmuştur.

Bölgesel aktörler arasında, enerji kaynaklarının paylaşımı odaklı olarak devam eden deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin ilk uyuşmazlık, Güney Kıbrıs Rum Yöneti'minin 2000'li yıllarından başından beri tek-taraflı Doğu Akdeniz'de faaliyetler icra etmesi ve bazı bölge devletleri ile ikili anlaşmalar imzalamasıyla başladı. Yunanistan'ın da desteğiyle Kıbrıs Rum Yönetimi, Avrupa Birliği'nin de desteğini alarak 2 Nisan 2004'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye'nin haklarını yok sayarak 'Kıbrıs Cumhuriyeti' adına 21 Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanında bulundu.

Rum Yönetimi, 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzaladı. Bu cüretkar girişimleri sonrası Rum Yönetimi Yunanistan ile birlikte sözde MEB'i içerisinde 13 adet sözde petrol ve gaz arama ruhsatı ilan etmişti. Rum Yönetimi ve Yunanistan'ın, Türkiye ile arasındaki sorunlara çözüm üretmeden küresel enerji firmaları ve bölge dışı aktörleri müdahil etme gayretleri devam ediyor. İtalyan ENİ, Fransız TOTAL, ABD Noble Enerji şirketi ve EXXON-MOBİL vb birçok şirket Doğu Akdeniz'de faaliyetlerine devam ediyor.

Akdeniz'e en büyük kıyısı olan Türkiye ve Libya, deniz yetki alanlarına yönelik uyuşmazlık yaşadıkları Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail'e karşı yaptıkları anlaşma ile Doğu Akdeniz'deki oyunu bozmuş ve Akdeniz'deki haklarına sahip çıkmışlardır. Bugün gelinen noktada Doğu Akdeniz'deki küresel ve bölgesel aktörleri 5 grupta toplayabiliriz: Birinci grup Doğu Akdeniz'e sahili olan ülkeler. Bunlar Türkiye, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Suriye, Lübnan, Filistin (Gazze şeridi), Mısır, Libya İngiltere (Kıbrıs'taki Agratur ve Dikelya Egemen Üsleri) ve İsrail'dir. İkinci grup Avrupa Birliği. Üçüncü Grup ABD. Dördüncü grup, Rusya. Son ve Beşinci grup ise Çin ve diğer ülkelerdir. Doğal olarak bu aktörlerin, sismik araştırma gemileri, büyük enerji firmaları ve donanma varlığı ile Akdeniz'de yer aldıklarını görüyoruz.

Hazar Denizi Havzası nasıl ki 90'lı yılların başında yeni enerji paylaşımının mücadele alanı olduysa, 2000'ler sonrası da Doğu Akdeniz benzer mücadelenin merkezi oldu. Hazar havzasında işin ucu nasıl Abazya, Güney Osetya, Çeçen-İnguşetya vb krizlere sebep olduysa, Suriye, Libya, Mısır'daki askeri darbe ve Gazze'ye yönelik saldırıların asıl sebeplerinden biri de direkt Doğu Akdeniz'deki enerji mücadelesidir. Büyük güçler, geleceğin yeni Hazar Havzası olacak Doğu Akdeniz'i kontrol edebilecek jeopolitik manevraları ölüm, kan ve gözyaşı üzerine icra etmeye devam ediyor.

Kadim dönemlerde büyük medeniyetlerin kurulduğu ve çöktüğü mekan olan Akdeniz, yeniden tarihi önemine rücu etmiş durumda. Bu şunu gösteriyor ki, 21. Yüzyılın küresel güçleri ve bölgesel güçleri Akdeniz'de aldıkları konumlara göre ortaya çıkacaktır. Tarihin en büyük gaz ve petrol rezervinin bulunduğu Akdeniz, önümüzdeki yıllarda büyük olaylara gebe duruyor. Yunanistan ve İsrail başta olmak üzere birçok batılı ülke Müslüman ülkeleri Akdeniz'den uzaklaştırıp kendilerine kuyruk yapmak isterken, Türkiye, Libya ve Cezayir gibi birçok ülkede Akdeniz'deki haklarına sahip çıkmaya devam ediyor. Gelecek nesiller, yarınlarda bugünlerde Akdeniz'de haklarını müdafaa etmeyenleri çok yakından anlayıp göreceklerdir. Türkiye bölgedeki tüm büyük oyunlara rağmen hem kendi gençlerinin haklarını hem de Müslüman ülkelerin gençlerinin Akdeniz'deki haklarını müdafaa etmeyi sürdürüyor. Sonucun ne olacağını hepimiz ileriki yıllarda müşahede edeceğiz.