Yargıtay; 2007 yılında İstanbul Ümraniye’deki bir gecekonduda 27 el bombasının ele geçirilmesiyle başlayan ve

Yargıtay; 2007 yılında İstanbul Ümraniye’deki bir gecekonduda 27 el bombasının ele geçirilmesiyle başlayan ve aralarında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un yanı sıra birçok ünlü ismin de yer aldığı 274 sanıklı“Ergenekon davasında” son sözü söyledi ya, ortalık ayağa kalktı…

Yargıtay’ın yerel mahkemenin kararını bozmasının ardından, sanki her şey uydurmadan ibaretmiş, öyle darbe girişimleri falan yokmuş türü yorumlar havada uçuşuyor!...

Yargıtay, bozma kararını, “Delillerin toplanmasında hukuka aykırılığa” bağlıyor… Deliller toplanırken, ifadeler alırken usulsüzlük yapılmıştır diyor…

Yani henüz dava sonlanmış, her şey bitmiş değil; dava Yargıtay’ın bozma gerekçeleri ışığında yerel mahkeme de yeniden görülecek…

Ancak bu davanın çok can yaktığını; Cemaatçi savcılar ve hakimlerin intikamcı duyguları ve kararları yüzünden inanların canından olduğunu, cezaevinde ölümlerin, intiharların meydana geldiğini; onlarca insan suçsuz yere hapis yattığını, maddi manevi kayıplar yaşadığını unutmamamız gerekiyor…

Artık ne giden canlar geri gelir, ne manevi kayıplar giderilir. Bir sapkın örgütün, bir ülkenin değerlerine ne kadar zarar verebileceğinin en açık örneğidir bu!...

Bu noktanın altını çizmek gerekiyor ama her şey hayal ürünüydü, hiçbir darbe girişimi yoktu gibi bir düşünceyi dillendirmek de doğru değil!...

Neden mi? Nedeni gayet basit; çok partili siyasal sisteme geçmesinin ardından Türkiye’nin siyasi tarihi tam bir darbe ve darbe girişimi tarihidir!.

1957-1958 yıllarında 9 subay davasıyla başlar darbe girişimleri. İlginçtir bu davada, darbe girişiminde bulunanlar değil, nedense bu girişimi ihbar eden subay yargılanır!...

Bundan iki yıl sonra 1960 darbesinde bir Başbakan ile iki Bakan idam edilir bu ülke!...

60 darbesinin hemen iki yıl sonra 1962-63 yıllarında yeniden yaşanır darbe girişimleri… Ardından 1969’da Talat Aydemir’in darbe girişimi alır sırayı…

Hemen iki yıl sonra bu kez Cemal Madanoğlu girer devreye… Madanoğlu’nun 9 Mart 1971 darbe girişim önlenir ama üç gün sonra bu kez diğer subaylar 12 Mart 1971 darbesini yaparlar…

Hükümet istifa eder, yeni bir teknokratlar hükümeti kurulur…

Sonra, 12 Eylül 1980 darbesi… Sonra 28 Şubat 1997 “post modern” darbe… Sonra 27 Nisan 2007 “e-muhtırası”…

Özetlersek, seçimi kazananların hükümet olduğu ama iktidar olamadığı son 70 yılı darbe ve muhtıralarla yoğrulmuş bir ülkeden bahsediyoruz…

Böyle bir ülkede askerin öcü olarak gördüğü ve hiç hoşlanmadığı AK Parti gibi bir parti seçimleri kazanıp tek başına hükümet olacak ama askerin sesi çıkmayacak öyle mi?...

Hükümet 90 yıllık askeri vesayete karşı savaş açacak ama asker sessiz kalacak öyle mi?... Siz onu benim külahıma anlatın!...

Dava şimdi Cemaatçi hakim ve savcılardan arınmış bir mahkemede devam edecek… Ve kimin ne yapıp yapmadığını hep birlikte göreceğiz…