TÜRKÇE Mİ, YABANCI MI?

Yabancı kelime nedir, yabancı-yerli hudûdu nereden geçer?” diye sorulabilecek mesele -diğer dillerde olduğu gibi- Türkçede de yüzde yüz çözülememiştir. Yabancılar da yerli dilciler de bu problemde net bir sona ulaşamamışlardır.
(Dil profesörlerinin içinden çıkamadığı, bendini yıkamadığı bu ilmî darboğazdan bîhaber “cim karnında bir nokta”lar, cehl-i mürekkeplerini ortaya dökercesine ahkâm keserler: Yok “büyük ünlü uyumu”na uyarsa Türkçeymiş de uymazsa değilmiş; yok “şu harfle başlıyorsa” yabancıymış, içinde “uzun ünlü” varsa Türkçe olamazmış... Onları da hoş görmek lâzım: Ellerindeki malzeme bundan ibâret...)
***
Onca dil âlimi bu işin üstesinden niçin gelememiştir?
Sebeplerin en başında “yabancı kelime-yerli kelime”yi birbirinden ayırmanın güçlüğü gelir. Bu müşkülü bizzat TDK kitapları yazmaktadır. Zorluk, daha mevzûnun başında, “yabancı kelime”nin târîfinde karşımıza dikilmektedir.
Uzun yıllar Türkçe üzerinde araştırmalar yapan Prof. Zeynep Korkmaz, Gramer Terimleri Sözlüğü’nde “yabancı kelime”yi (Alm. Fremdwort, Lehnwort; Fr. emprunt; İng. borrowed word; Osm. müstear kelime) “Bir dilin kendi kökünden gelmeyen ve yabancı dillerden alınmış olan kelime” diye târîf edip bunlara “adalet, inkılap, asalet, estetik, karne, psikoloji, spor, jartiyer, ekose, enflasyon, envanter, kredi, sektör, jüri, rapor, kontrol, kontenjan, iskele, iskarpin, fındık” kelimelerini örnek verir. Fakat daha sonra şöyle bir îzah yapmayı da gerekli görür: “Bunlardan bir kısmı Türkçeleşerek artık alıntı kelime (Lehnwort) durumuna geçmişse de bir kısmı daha yabancılık özelliğinden kurtulamamıştır. Bu nedenle yabancı kelimeleri alıntı kelimeler ve gerçek yabancı kelimeler olarak ikiye ayırmak gerekir...”
***
TDK’nın 2003 baskılı Gramer Terimleri Sözlüğü de benzer bir “yabancı kelime” târîfi yapar: “Bir dile yabancı bir dilden girmiş; ancak, daha o dilde benimsenmemiş olan kelime...” Onda da birtakım örnekler verilir ve sonunda şu tesbit yer alır: “Bunlar içinde estetik, karne, kontrol, kontenjan, ekose, enflasyon, envanter kredi, sektör, jüri, rapor gibi kısmen benimsenerek alıntı kelime durumuna geçmiş olanlar varsa da, yukarda belirtilen türden pek çok söz yabancılık damgasını taşımakta ve Türkçe karşılıklarının benimsenmesini beklemektedir.”
***
Yabancı kelime-yerli kelime hudûdu” tam olarak çizilememiş ve mesele henüz çözülememişken “âlim ve âlime”ler bu düğümün üstüne bir düğüm daha atıyorlar: “Yabancı” denen kelimeleri de“alıntı kelimeler-gerçek yabancı kelimeler” diye ikiye ayırıyorlar.
***
Bir şeyin târîfi muğlâk, yuvarlak ve muallâk olursa, o herkesin kafasında türlü türlü ve birbirinden farklı şekiller alır.
Dolayısiyle, birinin “yabancı” dediği kelimeye öbürü “yerli” der.
Türkçede dil dalaşı böylece sürüp gider.
Benim diyeceklerim de...