“Türk usulü” elinizi yıkayın demiş Dr. Mehmet Öz Amerikalılara.  Ve göstererek tarif etmiş. Dr. Mehmet Öz, bu “Türk usulü el yıkamayı” herhalde ebeveyninden öğrenmiş olmalı.  Bu usul abdestten mülhem olmalı.

'Türk usulü' elinizi yıkayın demiş Dr. Mehmet Öz Amerikalılara. Ve göstererek tarif etmiş.

Dr. Mehmet Öz, bu 'Türk usulü el yıkamayı' herhalde ebeveyninden öğrenmiş olmalı. Bu usul abdestten mülhem olmalı.

Dr. Mehmet Öz, 'Türk usulü el yıkamayı' Amerikalılara gösterince bütün dünyaya göstermiş oluyor böylece.

'Türk usulü el yıkamak' ne demek?

Önce 'Türk' kavramı üzerinde duralım.

Peşinen ifade edelim ki, ırk diye bir gerçek var fakat ırkçılık yoktur.

Bendeniz milletimi severim ancak asla ırkçı değilim.

Ziya Gökalp'ten pek hazzetmem ama bazı sözleri işe yarar. Mesela Gökalp der ki, 'Saf ırk hayvanlara mahsustur'.

Bendeniz milletimi, başka milletlere kıyasla iki defa severim/sevmeye hakkım olduğunu düşünürüm. Birincisi milletim, benim akrabamdır. Zira bilirim ki, millet veya kavmin tarifi şöyledir: Akrabalık çemberini alabildiğine genişletin, kavme ulaşırsınız. Yani kavim vardır fakat 'kavimcilik' kabul edilemez. Çünkü sevgili peygamberimiz 'Kişi kavmini sevmekle ayıplanamaz' buyurmuştur.

İkincisi milletimiz İslam'a hizmet etmiştir. Türk milleti, sevgili peygamberimize hürmette olağan üstü formüller ortaya koymuştur. Mesela sevgili peygamberimizin mübarek adını çıplak şekilde söylemeyi teeddüben tercih etmemiştir. 'Muhammed (SAV)' yerine teeddüben 'Mehmed' şeklinde söylemiştir. Günümüzde bir kısım ilahiyatçıların sevgili peygamberimize salatü selam getirmeyi 'yağcılık' hezeyanına rağmen biz ecdadımıza layık olmaya devam etmeye kararlıyız.

1990'lı yıllarda Bosna'da yaşanan Boşnak katliamını hatırlayın.

Bir kısım Sırp caniler Boşnakları katlederken 'siz Osmanlısınız ve Türk'sünüz' diyorlardı.

Bir Boşnak kızını hatırlarım o günlerde: Sırp cani (Bütün Sırpları tenzih ederim) genç Boşnak kızının başına fes giydirmişti.

Fes, Türkleri temsil ediyor ya!

Bir radyonun canlı yayınında Boşnak kızına tecavüz etmişti.

Böyle dehşetli günler geçirmişti Boşnaklar.

O dehşetli günlerde Boşnakların dirençlerini koordine eden merhum Aliya İzzeç Begoviç diyordu ki, 'Türklüğün şartı beştir'.

Ah, o Balkanlar, ah!

Türk tarihinin en dramlı dönemidir Balkan Muharebeleri günleri.

Maksadım Balkan muharebelerini anlatmak değil.

'Türk usulü' kavramı üzerinde durmak.

Balkanlarda İslam ile şereflenen bir gayrimüslimler için 'Türk oldu' denirdi.

Nedir 'Türk olmanın' özelliği?

Müslüman olmaktır. Hem de Ehl-i sünnet İslamı ile şereflenmektir.

Kirletmemeyi öğrenmektir.

Temizliğin sürdürülebilir olmasının temel şartı: Kirletmemektir.

Kirletmemek için; önce içiniz temiz olacak.

Ahiler gibi eşyaya hürmetiniz olacak.

Kainatta her şeyin insana emanet olduğunun şuuru olacak, sizde.

İşte o zaman kirletemezsiniz çevreyi.

Çevreyi kirletmeyenin kendisi kirli olur mu?

Koronavirüs sebebiyle Avrupa'da taharetli muslukların satışları artmış!

Hayırlı sabahlar!!!

Erken Cumhuriyet devrinde 'Muasır medeniyete ulaşmak' lakırdısı edildi bu ülkede yıllarca.

Halen günümüzde aynı lakırdıyı eden 'sapı bizden baltalar var'.

Temizlik, İslam'ın temel şartıdır.

Temiz değilseniz ibadet yapamazsınız.

İbadet yapmıyorsanız, temiz olmak hususunda dikkatli olmalısınız.

Mesela ağız temizliği: Sevgili peygamberimiz 7. Asırda misvak ile ağız temizliğini öğretti bize.

İslam'a giriş Kelime-i tevhid ile başlar ve hemen ardından gusül abdesti gelir ki, vücudunuzun tamamını 'iğne deliği' kalmayacak şekilde yıkanır. Ağız ve burun içi dahil olmak kaydıyla.

İnancımız daha nasıl tarif etsin, temiz olmayı?

Bilmem duydunuz mu? Nuru'l –İzah isminde bir fıkıh kitabı var. Hani, bazılarının 'merdiven altı' dediği kuruluşlarda bu kitap bize, liseye giderken hocalarımız tarafından okutulmuştu. Bu kitap bildiğim kadarıyla Osmanlı medreselerinde okutulmaktaydı.

Nuru'l-İzah kitabının ilk bahsi 'Taharettir'. Bu bahsin ilk satırı 'Kendisiyle temizlenilmesi caiz olan sular' diye başlar.

Temiz olmayı bize öğreten hocalarımızın ellerinden öpüyorum.

Ama bizim memleketimizde yüzde 13 oranında 'gusül abdesti bilmem ve almam' ve yüzde 17'de 'ara sıra gusül abdesti alırım' diyenler var (MAK Araştırma 2017).

İç çamaşırın temiz olması, elbisenin görünür yerindeki temizlik kadar mühimdir.

Beslenmek, sadece hayatımızı idame ettirmek değildir. Aynı zamanda karakterimizi de şekillendirir, neyle beslendiğimiz.

Helal kazanç hayatın olmazsa olmazıdır.

Domuz eti Müslümanlarca yenmez. Müslümanların çoğunluk olduğu bir memlekette o hayvanın 'kasaplık et' kapsamında olması hangi anlayışın mahsulüdür?

Canan Karatay'ın dediği gibi 'turp yerseniz turp gibi olursunuz'.

Atalarımız def-i hacet için WC falan demezlerdi.

Ne derlerdi bilir misiniz?

'Abdest bozmak' derlerdi.

Ne demek bu?

Sürekli abdestli olan insanlardı onlar, çünkü.

Eli temiz, içi temiz ve dışı temiz insanlardı, onlar.

Onlara layık olamadık.

Şimdilerde Kur'an-ı Kerim'i 'abdestsiz okuyabilirsiniz' diyenler var.

Bir zamanlar Kur'an-ı Kerim okumayı yasaklayanlar vardı. Şimdilerde Kur'an-ı Kerim'i 'abdestsiz okuyabilirsiniz' diyenler var.

Ne farkı bunların bir birinden. Al birini vur ötekine.

Tekrar dönelim şu mikrop meselesine.

Panik yapmaya gerek yok.

Temizliğe dikkat edelim.

Temizliğin yapılması kadar sürdürülebilir olması önemlidir.

'Sürdürülebilir' şu demektir: Daima sizi motive eden ve her daim sizi gören var ise temizlik sürdürülebilir olabilir.

Bu anlayışı hocalarımız bize şöyle öğretmişlerdi: 'En zifiri karanlıkta siyah karıncanın ayak sesini Cenab-ı Hak duyar ve görür'.

Formül budur.

Bize, doğru olanı her yerde ve her zaman ve her şartta tatbik etmeyi öğreten hocalarımıza minnet borçluyuz.

'Türk usulü el yıkamak' demiştik.

Tekrar hatırlamış olduk ecdadımızı.

Ve tekrar hatırlatalım:

Aziz ecdadımız yani Türkler 9. Ve 10. Asırda İslam ile şereflendikten sonra vasat bir Müslüman değildiler. Onlar aynı zamanda İslamiyet'i temsil ettiler uzun müddet.

Mümessil Müslüman olmak bir başka duygudur.

İstanbul merkezli Türklük, Türk-İslam dünyasının gönül merkeziydi yüzyıllarca ve halen de öyledir gönüllerimizde.

Koronavirüs neler hatırlattı bize?