Bireyler arasındaki ilişkilerde olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de komşuluk önemli bir unsurdur.

Bireyler arasındaki ilişkilerde olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de komşuluk önemli bir unsurdur. Yeri gelir çıkarlarınız çatışır savaş noktasına gelirsiniz, yeri gelir, komşu komşunun külüne muhtaç olur.

Türk-Rus ilişkileri de öyle.

Hep inişli çıkışlı olmuş tarih boyu.

Osmanlı döneminde Ruslarla yıldızımız pek barışmamış. Osmanlı, Rusya’nın Akdeniz’e inme, güneye doğru genişleme stratejisine karşı bir set, bir engel çünkü. Birinci Dünya Savaşında farklı ittifakların parçası olarak savaştık. Savaş döneminde Ruslar Doğu Anadolu’nun içlerine kadar girdi.

1917 Ekiminde Rusya’da meydana gelen rejim değişikliğinden sonra işler değişti. Bolşeviklerle, Milli Mücadele hareketi arasında yakınlaşma oluştu. 1920’de Ankara hükümetini ilk tanıyan Sovyet yönetimiydi. Kaynağını Rusya’daki Müslüman halkın Anadolu’daki kardeşlerine katkılarının oluşturduğu maddi yardımlar bu yakınlaşmayı pekiştirdi. Sınırları belirleyen Moskova ve Kars anlaşmaları olumlu ilişkinin tescili mahiyetindeydi.

Zaman zaman iniş çıkışlar olsa da bu olumlu hava İkinci Dünya Savaşına kadar sürdü.

***

İkinci dünya savaşından sonra iki kutuplu bir siyasal yörüngeye girdi dünya. Kuzey komşumuz, Varşova Paktı diye anılan kutbun başı olurken Türkiye karşı kutupta, yeni süper güç ABD’nin safında yer aldı. 1952’de NATO’ya girmemizden sonra Sovyetler karşısında sadece bir komşu değil, bir ileri karakol durumundaydık. CHP’nin son döneminde başlayan, demokrasiye geçişten sonra da DP’nin geliştirerek sürdürdüğü Amerikan yanlısı politikalar egemendi artık Türkiye’de.

Ancak ABD’nin ilişkileri vesayetçi bir havaya büründürmesinden hoşnut olmayan biri vardı. Başbakan Menderes… Parti grubunda söylediği “Bu memleketin 14 senedir asabını yorduk, yıprattık. Hiçbir memleket, bu kadar kesin bir siyasi faaliyete muhatap olmamıştır. Vatandaşları ikiye ayırdılar. İki hasım karargâh halinde, yani NATO ile Sovyet bloku halinde mevki ettik” şeklindeki sözler bir tespitten öte sanki bir rahatsızlığın ifadesiydi.

1960 yılı Mart’ında Sovyetlerle ticaret anlaşması imzalandı. Bir ay sonra iki ülke başbakanlarının karşılıklı ziyaretleri gündeme geldi. Menderes’in Temmuz ayı içinde Moskova’yı ziyareti, ardından da Kruşçev’in iade-i ziyarette bulunması planlanmıştı. Bu yakınlaşmaya CHP lideri İsmet İnönü’nün “batı ittifakından” söz ederek karşı çıkması ilginçti.

Bu ziyaret gerçekleşemedi. Zira 27 Mayıs darbesi olmuştu.

27 Mayıs’tan önce de bir darbe teşebbüsüne kalkışan, ihtilalci Faruk Güventürk’ün, DP’lilerin Vatan Cephesini bir komünist teşkilat olarak nitelemesi karşısında kimse “ne alaka” diye sormadı, soramadı.

Şubat’taki şaibeli uçak kazasından sağ kurtulan Menderes, darbecilerin darağacından ise kurtulamamıştı.

***

Soğuk savaş döneminden sonra komünizm gölgesi kalktığı için Türk Rus ilişkileri olumlu fakat kontrollü bir seyir izledi.

İki ülkede de karizmatik iki liderin öne çıkışına kadar.

Putin Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinden yanaydı.

Tayyip Erdoğan da öyle.

Geçen yılın Kasım ayı ortalarında Antalya’da yapılan G20 zirvesi sırasında iki liderin buluşması oldukça ses getirmişti. Olumlu ilişkinin geliştirilerek sürdürülmesi için 15 Aralık’ta Moskova’da Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplanması planlanmıştı.

Ancak 24 Kasımda Rus uçağının düşürülmesi her şeyi altüst etti. Olumlu bir sürece girmişken, ilişkileri neredeyse soğuk savaş döneminden daha kötü bir noktaya getiren bu olayda hangi derin güçlerin rol aldığı elbette yakında aydınlanacak.

Neyse ki sağduyu galip geldi. Türkiye’nin özür dilemesinin ardından yıpranan ilişkilerin tamiri yönünde adımlar atılıyordu ki bu kez de 15 Temmuz darbe girişimi oldu.

Marmaris’te konakladığı otelin bombalanmasından önce ayrılan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 15 dakikalık bir farkla ölümden kurtulmuştu.

***

Yarın yapılacak Moskova seyahati elbette iki ülke açısından çok önemli. Sadece ekonomik ilişkilerin değil siyasi ilişkilerin de stratejik boyutlu olarak geliştirilmesi söz konusu.

Bu ziyaretten birkaç gün önce Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in Ankara’ya gelmesi manidar. 15 Temmuz sonrasında ülkemize gelen ilk üst düzey ziyaret olmasından öte Nazarbayev’in Türkiye’yi Şanghay beşlisine daveti de ABD’ye, NATO’ya ve batıya bir mesaj niteliğinde.

Erdoğan’ın Rusya ziyareti ile artık yeni bir dönem başlıyor.

Sadece iki ülke bakımından değil; dünya dengeleri açısından da yepyeni bir dönem…