Ciddi bir sancı içerisinde Türk enteljansiyası. Geçmişi ile mevcut hali arasında ki kısa paslaşmalar henüz bir felsefe oluşturmuş degilse de, verilen çaba azımsanmayacak kadar değerli ve önemlidir.

Ciddi bir sancı içerisinde Türk enteljansiyası. Geçmişi ile mevcut hali arasında ki kısa paslaşmalar henüz bir felsefe oluşturmuş degilse de, verilen çaba azımsanmayacak kadar değerli ve önemlidir.

Ancak, kendi içerisinde bir patinaj yaptığı ve bu patinajın önemli bir emek ve zaman kaybı doğurduğu acıtıcı gerçeğimizdir.

Batı'nın seküler modernist gelişiminin şaşa ve şehveti ile kendi kadim inanç, medeniyet ve geçmişi arasında ki sıçrama gecikmişliği elbette siyasi, sosyolojik, teolojik ve konjönktürel bir çok sebebe dayanıyor olsa da, bir bakıma alınacak yolun uzunluğu ve tehlikesinin göze alınamamışslığı ile de açıklanabilir diye düşünüyorum.

İslam'ın indiği yüzyıl ve gecen bir kaç asır da, Batı'nın içerisinde bulunduğu sefalet ötesi hali, İslam dünyasında ki geniş ve anlamsız rehavetin akümületörü olduğu yadsınır bir gerçek değildir.

Geniş bir Coğrafya ve yine geniş bir antropolojik çeşitliliğe hitap etmiş olması dolayısıyla İslam, Müslümanlar eliyle jakoben mezhep, meşrep, tarikat ve siyasi oluşumlar açısından bir çok gruplara ayrıldılar.

Bu ayrışma, fikirsel ve düşünsel bir ayrışmanın çok ötesinde bağnaz, kategorik, iflah olmaz marazi bir ayrışma kimliğindeydi. Hal böyle olunca arada ki kardeşlik, ülfet, dirlik, birlik, vahdet inanç ve emri heba edilerek ortaya kapanması, telafi ve tedavisi imkansız travmalar meydana çıkardı.

Kuran'ın kelami ezberini, vermek istediği mesaj, ruh ve felsefesinden daha elzem bulan gelenek, yaşadığımız tarih ve getirileri karşısında yapayalnız, çaresiz, silahsız, savunmasız ve dolayısıyla sinik ve silik bir görüntü vermektedir.

Bu ezik, güven bunalımı yaşayan psikoloji, yukarıda da kısmen değindiğimiz değişim, dönüşüm, gelişim ve sıçramanın kendi içerisinde barındırdığı maliyet ve risk, göze alınabilir bulunmaması sebebiyle hala cari marazları arasındadır.

Kafalarından uydurdukları Tanrı tanımını, bir başka deyişle deli gömleğini İslam ve Allah'a giydirerek alanı, hükmü ve sözü tamamen kendi türettikleri Tanrıya ( Allah ) aittir diyerek insanı, ontolojik kazanımlarını hiçleştirip akletme, düşünme, sorgulama, muhakeme etme gibi erdemler ile mesafeli duruma getirdiler.

İslam ve Allah'ın kaale aldığı, anlam ve değer yüklediği, son derece büyük bir alan ve özgürlük bıraktığı insan, din ve Allah üzerinden ekarte ediliyor, hissiz, duyarsız, vicdansız, tepkisiz, akılsız, ilim ve hikmetten azade otomat bir mekanizma olarak konumlandırıldı.

Bu durum tersinden bakıldığı zaman çok daha büyük bir tehlikeyi barındırıyordu. Bütün bu iflah olmaz marazları, sakatlıkları ve verimsiz sahayı tayin edenlere imam, müçtehit, fakih... gibi çok çeşitli rütbelerle koruma çeperi altına alıyor ve ortaya konulmuş doktirin de haliyle sorgulanamaz bir hüviyete bürünüyordu.

Böylesi sert ve yüksek duvarlar ile çevrelenmiş inanç, ibadet ve düşünce dünyasının yıkılması bir kenara aşındırılması daha çok ciddi, büyük ve uzun süreli ve elbette büyük bir maliyeti barındıran çaba gerektirmekteydi.

Arap dünyasının yüzelsel, derinliği olmayan, donuk, tatsız, tuzsuz, etsiz ve vitaminsiz din anlayış ve uygulayışı, tarihsel anlayış ve uygulamalarına son derece ters düsen Türk dünyasını da önemli derece de etkisi altına almıştır.

Uzun yıllar kendisi olmak ile Arap olmak arasında ciddi bir darlaşma, nefessiz kalma, bünyeye adapte olmak ile bünyesine adapte etmek noktasında büyük zorluk çeken Türk dünyası; farklı bir perspektif ortaya koyma güdüsünü statikonun baş edilmez emrediciliği karşısında hep gerisin geriye çekmek zorunda kalmıştır.

Ancak, Batı'nın 17 yy ile başlayan büyük atraksiyonları karşısında hepten silik kalan İslam dünyası, makus talihini de yine Türkler eliyle istişare, müşavere, şura, meclis, cumhuriyet kavramları ve pratiği ile eşelemek, değiştirmek ve dönüştürme gayreti içerisine girmiştir.

Elbette bu yeni süreçte kendi içerisinde bir sürü çelişki, ızdırap, eski ve yeni arasında ki yabancılık sindirimi ve karşısına almanın çok büyük bir maliyet arz ettiği kocaman bir toplumun varlığı, cumhuriyet enteljensiyasının önünde duran devasa sorunlar arasındaydı.

Din, Tanrı ve bunlardan mütevelit mahalle baskısı, bodoslama dalınacak, maliyet hesabı yapılmadan göze alınacak küçük sorunlar değillerdi. İşte böylesi büyük sorunlar, cumhuriyetin ilanından bu güne bir asır geçmiş olmasına rağmen önemli ölçüde aynen ve olduğu gibi durmakta ve kronik sızılarımız canımızı yakmaya devam etmektedir.

Üstelik bu değişim ve dönüşüm içerisinde olmak isteyen önemli sayı ve isimlerden müteşekkil ilahiyatçılar da, bahsini yaptığımız mahalle baskısı sebebiyle vites düşürmekte ve maliyet hesabı karşısında nice itirazları yutkunmak zorunda kalmaktadırlar.

Almamız gereken uzun bir yol, üstlenmemiz gereken önemli bir maliyet, destek vermemiz gereken hatırı sayılır enteljensiya ve edinmemiz gereken toplumsal bir silkiniş, bahsini yaptığımız patinajın durması ya da en hafif tabirlehız kesmesiziçin en elzem değerler arasındadır.

Var olmamız için yapmak zorundayız...