Tükürmek; dilimizin altındaki bezlerin salgılaması sonucu ağzımızda biriken sıvıyı dışarı atmak eylemidir.

Tükürmek; dilimizin altındaki bezlerin salgılaması sonucu ağzımızda biriken sıvıyı dışarı atmak eylemidir. Bu eylemin müsebbibi olan tükürüğün insan için sayısız yararları vardır: Ağzı ıslak tutmak, lokmayı kolayca yutmak, sindirimi kolaylaştırmak… Bütün bunlar, tükürüğün fizyolojik boyutlarıdır. Tükürük ve onun tabii sonucu olan tükürmenin bu boyutlarının dışında psikolojik, sosyolojik, ahlaki ve hukuki boyutları da vardır.

Edebi türlerden romanlara, hikâyelere, duyguların doruklarındaki şiirin mısralarına konuk olan bu sevimsiz kelime, atasözleri ile deyimlerde de kendisine yer bulur. Öyle ki: söylediği bir sözden veya yaptığı bir hareketten dönme küçüklüğünü gösterenlere “Tükürdüğünü yaladı”; iki taraf, iki durum, karşısında bocalayıp da: “Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık” sözü bir bakıma bir şey yapamamanın acizliği ifade eder. Küfür olarak,“ağzına tükürdüğüm”; bir şeyi berbat etti anlamında” içine tükürdü” deriz. “İçine tükürdüğümün dünyası“ diyerek de bir olaydan veya durumdan yakındığımızı ifade deriz. Boş gezmeyi anlatmak için “tavana tükürdü”, “bir tükürüklük iş” diyerek de işaret edilen işi önemsemediğimizi anlatırız. Çok eziyet ve sıkıntı çektiği halde bunu belli etmemek anlamında “Kan tükürüp kızılcık şerbeti içmek” deyimini kullanırız. “Rüzgâra tüküren kendi yüzüne tükürür” diyerek de yerine, zamanına ve zeminine göre hareket etmeyenlerin sonuçtan olumsuz etkileneceklerin i vurgularız.

Çakal uluyunca yere tükürmek gerektiği, yoksa insanın başına bir felaket geleceği; ateşe, suya geceleyin aya doğru tükürmenin uğursuzluk getireceği; yola çıkarken tükürmenin insana yıkım getireceği gibi batıl inançlarda da tükürüğün yer aldığını görmekteyiz.

Hakaret, küfür, öfke tiksinti gibi değişik anlamlar ifade eden bu sözcük, kullanıldığı yere ve duruma göre kılık değiştirir. Bir kişinin yüzüne tükürmek ona hakaret etmektir. Yere tükürmek bir bakıma o sokakta, o caddede, o şehirde yaşayanları hiçe saymaktır. Rezilliğin sulu boyutu olan bu çirkin eylemin haklı hiçbir gerekçesi olamaz. Bu rezilliği alışkanlık haline getiren insanlara karşı nazikçe kafamızı çevirmek yaptığı davranışın yanlışlığını ima etmek sonra da hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam etmek yetmez. Bu yapıda ve yaradılışta olan insanın beyin dokularında zaten bu türden bir nezaket kavramı olsa, bu çirkin davranışı yapmaz. Bu kişileri ikaz etmek, yaptığı davranışın yanlışlığını yüzüne karşı söylemek gerekir. Yok, bunu yapamıyorsak en azından davranışlarımızl a bu iğrençlikten iğrendiğimizi ifade etmeliyiz. Yere, tükürmek çirkin olduğu kadar da hatalı bir davranıştır. Kaldı ki mendil denilen ve bugün bezinden kâğıdına kadar çok çeşitleri olan ve her uygar insanın bulundurması ve taşıması zorunlu olan bir nesne de vardır.

Tükürmenin başka bir sosyal boyutu daha vardır. İnsan bazen öylesine büyük haksızlıklarla karşılaşır; öylesine çirkinliklere şahit olur ki tükürmekten başka çare bulamaz. İğrençliğin boyutları büyüdükçe verilen tepkinin şiddeti de o oranda artar. Haksızlığa karşı isyanın doruklaştığı böyle durumlarda tükürmeyip de ne yapsın insan. Hele de günümüzde kalplerinin çirkinlikleri yüzlerine vurmuş o kadar insan varken…

Mutluluklarını başkalarının acılarının ve gözyaşlarının üzerine inşa edenlerin; rahat yaşayayım ben isterse dünya ateşe yansın diyenlerin; çeşitli yol ve yöntemler kullanarak, şiddet uygulayarak saltanatlarını sürdürmek isteyenlerin suratlarına şöyle okkalı bir biçimde tükürmeyip de ne yapmalı? Hele de bu medeniyet adına yapılıyorsa…

Gel de hak verme Mehmet Akif Ersoy’a: Ne demişti üstat:

“Medeniyet” denilen vahşete lanetler eder,

Nice yekpare kesilmiş de sırıtmış dişler!

Bakmayın hem tükürün çehre-i murdarımıza

Tükürün belki biraz duygu gelir arımıza.

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,

Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere...

Tükürün Ehl-i Salib’in hayasız yüzüne!

Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!

Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:

Tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!

Hele ilânı zamanında şu mel’un harbin,

“Bize efkar-ı umimiyesi lazım Garb’in;

O da Allah’ı bırakmakla olur” herzesini,

Halka iman gibi telkin ile, diyenin sesini

Susturan aptalın idrâkine bol bol tükürün!.."