Geçen yazımızda Trump’ın seçim kazanmasının ardından ABD’de ortaya çıkan sokak gösterileri ile Arap Baharı,

Geçen yazımızda Trump’ın seçim kazanmasının ardından ABD’de ortaya çıkan sokak gösterileri ile Arap Baharı, Turuncu Devrim, Gezi gibi sosyal medyadan nemalanan kitlesel eylemlerin benzerliğine değinmiş ve Soros bağlantısına işaret etmiştik.

Nitekim bu bağlantı açıkça ortaya çıktı.

Trump seçimleri kazanmasında Facebook ve Twiter gibi sosyal medya platformlarının katkısından söz ediyor ama aynı sosyal medya bu kez kendisine karşı eylemlerin organizasyonuna imkan sağlıyor.

Bir başka internet sitesi daha var bu eylem organizasyonlarında.

MoveOn adlı site.

ABD’de halkı sokağa çağıran bu internet sitesinin ardındaki kişi, Soros.

George Soros başkanlık seçimlerinde Hillary Clinton’a açık destek vermişti.

Şimdi Trump’un seçim kazanmasından sonra izlenecek strateji belirleme toplantılarının da baş aktörü.

Soros, Obama yönetiminin çevre danışmanlığını yapan Tom Steyer ve Bayan Clinton’un finansörlerinden Demokrat siyasetçi Selwyn Donald Sussman gibi finans devleri birlikte hareket ediyor.

Trump karşıtı gösteriler için maddi kaynak sağlayan bu grup, işçi sendikaları ile de bağlantılı. Eylemcilerle sol gruplar buluşturularak, spontane oluşuma ideolojik bir rol biçilmeye çalışılıyor.

***

Trump, gösterilerin ardında bir başka güce daha dikkat çekiyor:

Medya…

“Medya tarafından kışkırtılan profesyonel protestocular” olarak nitelendiriyor göstericileri.

İster istemez Gezi olayları sırasında canlı yayın araçları ile Taksim meydanında bitiveren CNN’in “Türkiye'de demokrasi baskı altında” diyerek fitili ateşleyen yayınlarını hatırlıyor insan.

ABD’nin çiçeği burnunda başkanı “Eğer Hillary Clinton kazansaydı ve benim destekçilerim sokaklara çıksaydı herkes kınamaya başlardı” diyor ve medyayı çifte standart uygulamakla suçluyor.

Bu sözler hiç yabancı değil bize.

Trump konuşurken insanın “ekrandaki acaba Erdoğan mı” diyesi geliyor.

***

Donald Trump, sadece Hillary’e değil medyaya karşı da mücadele verdi ve kazandı.

Ana akım medya bayan Clinton’a büyük destek vermiş ve bunu açıkça deklare etmişti. Trump’ın yanında bir iki medya kuruluşu vardı o kadar. Bir de kampanyanın sosyal ayağı olarak nitelenebilecek internet sitesi.

Seçimlerde Demokratları destekleyen New York Times’ın Trump’ın sesi olarak nitelendirdiği Breitbart adlı site.

Paris, Berlin ve Kahire gibi merkezlerde bu sitenin bürolarının açılmasından v e buraların “yükselişteki sağın merkezleri” olmasından söz ediliyor.

***

Gerçekten insan yaşananları anlamakta zorlanıyor.

Zengin olmakla beraber seçim kampanyalarında yoksul kesime mesajlar veren, başkanlık koltuğuna oturunca 400 bin dolarlık maaşı almayacağını, maaşını sembolik olarak yıllık bir dolara düşüreceğini söyleyen Trump’ın seçimi kazanması “sağın yükselişi” olarak nitelendiriliyor.

Büyük sermayenin Cumhuriyetçilere göre daha solda olan Demokratları desteklemesi göz ardı ediliyor.

“Ortadoğu’ya harcadığımız 6 trilyon dolarla iki ABD kurulurdu” diyerek daha barışçıl mesajlar veren Trump, “üçüncü dünya savaşını çıkaracak çılgın” olarak nitelendiriliyor ve “Hitler de seçim kazanarak gelmişti” deniliyor.

Müthiş bir algı yönetimi.

“Teneke Trampet” diye bir film vardı, Alman yapımı. Hitler’in şoven söylemleri ve kışkırtıcı eylemlerine karşı Alman orta sınıfının duyarsızlığını konu alan filmde bir çocuk, teneke trampeti ile ikinci dünya savaşına yol açan gelişmeleri protesto ediyordu.

Trump’la birlikte “üçüncü dünya savaşı”nın trampetleri mi çalacak?

Yoksa silah sermayesi, ucube gibi gösterdiği Trump’ı bahane ederek dünyayı üçüncü dünya savaşına sürükleyecek planlar mı yapıyor?

“Üst akıl” neyi tezgahlıyor?