AB ile ilişkiler geçmişte hiç olmadığı kadar kötü durumda.

AB ile ilişkiler geçmişte hiç olmadığı kadar kötü durumda. Tanzimat Fermanı’yla başlayan batılılaşma daha doğrusu batıya yaranma çabaları da nihayet gerçek mecrasına oturmak üzere.

Sürekli olarak efendi-köle ilişkisi üzerine kurulu bulunan Avrupa-Türkiye ilişkileri, Türkiye’nin kölelikten kurtulma isteğinin belirmesinden bu yana tarihin en kötü dönemlerini yaşıyor. Avrupa bu yeni duruma bir türlü ayak uyduramadığı ve durumu kabullenemediği için gittikçe çirkinleşiyor.

Aslına bakılırsa Avrupa Birliği hiçbir zaman tam anlamıyla birlik olamamıştır. İki dünya savaşının getirmiş olduğu yıkım ve düşmanlıkların bir daha yaşanmaması için zoraki oluşturulmuş bir dirlik düzenidir. Başlarda ekonomik amaçlarla kurulan birliktelik, ekonomiden daha çok siyasi alanda bir güç olma hayaliyle yola devam etmiştir.

ABD’nin ve Rusya’nın karşısında üçüncü büyük güç olma amacını hiçbir zaman gerçekleştirememiş, etkileri Avrupa sınırlarının dışına yayılamamıştır. İngiltere’nin de birlikten ayrılmasının ardından her konuda kendi kendine gelin-güvey olan ucube bir yapı kalmıştır ortada.

Türkiye’den bakıldığında AB, sanki sadece Türkiye’ye siyasi konularda ayar vermeye yarayan bir birlik görünümünde. Bu birliğin dünya siyasetinde belirleyici etkileri olduğunu gören de duyan da yoktur. Sanki Türkiye’deki bir ana muhalefet partisi gibi çalışmakta.

AB’nin bu kadar pervasızca iç işlerimize karışmasının sorumlusu elbette ki yine biziz. Bunca yıldır “Bizi de aranıza alın” diye yalvardığımız bir oluşum, elbette ki bundan yüz bularak şımarıkça bize müdahale hakkını kendinde görecektir.

AB bizi hiçbir zaman normal bir üye olarak kabul etmeyecekti zaten. Onun görevi Türkiye’yi bölgesinde sürekli dizginlemek ve aşırıya kaçmaması için diğer kontrol unsurlarıyla birlikte kontrol altında tutmaktı. Sınırlandırılmış bir ekonomi, bağımlı bir askeri yapı, tahrife dayalı eğitim sistemi, kültüre indirgenmiş bir inanç sistemi Türkiye için öngörülmüş hedeflerdi. Uzun yıllar boyu da bunu başardılar. Ama artık Türkiye kendisine biçilen elbiseye sığmıyor. Kıyamet tam da bundan kopuyor.

Peki, düşman zaten belli de içimizdeki ruhunu çoktan onlara teslim etmişlere ne diyeceğiz. Yıllardır beyinlerine zerk edilen kompleks aşağılık iksirini bünyelerinden atmaları olası mı? Zor görünüyor. Her durumda batıdan yana tavır alan, kendi ülkesini ve insanını aşağılayan bu mankurt sürüsü her ne kadar sinirlerimizi bozsa da neyse ki oldukça azlar ve gittikçe de azalıyorlar. Kudurmalarını bazen zevkle izliyoruz.

Araştırmalar gösteriyor ki halk olarak AB den bıktık. Bu ikiyüzlü, tepeden bakan tavırlarından usandık. Bizim terörist olarak gördüklerimize sürekli kucak açmasından kol kanat germesinden, desteklemesinden tiksindik. Hep bizim karşımızda yer almasından, sürekli bilgiçlik taslamasından, parmak sallamasından, tehdit etmesinden, küçük görmesinden illallah ettik.

AB bizi istemiyormuş…

Çok da umurumuzda…

Biz AB’yi istemiyoruz artık. Bize verdiğiniz tüm melaneti de alın gidin. Çekin ellerinizi artık üzerimizden.

İngiltere BRexit dedi AB’den ayrıldı.

Biz de TRexit deyip, bu kölelikten ayrılalım artık.