TOLKİEN'İN YÜZÜKLERİN EFENDİSİ ROMANI VE HZ. SÜLEYMAN HİKAYESİ

Yüzüklerin efendisi romanını duymayan yoktur. Ya da filmini izlemeyen yoktur. Filim ve roman hakkında epey konuşabiliriz. Oradaki figürlerin tarihteki karşılığını anlatabiliriz, ama burada sadece yüzük figürüne bu kadar önem verilmesinin arka planından bir kıssa ile bahsetmek istiyorum. Bu durum, batının kültür ve edebiyatının arkasındaki dini/tevradi motiflerin ne kadar güçlü olduğunu göstermesi bakımından ilginç olacaktır.

Yüzük figürü Tevrat'ta geçmektedir ve burada karşımıza hz. Süleyman çıkmaktadır.
İsterseniz fazla konuşmayalım sözü Tevrat’a ve kıssaya verelim. Böylece olayı daha iyi anlamış oluruz.

Hz. Süleyman'la ilgili nakledilen Cerâde kıssası burada zikredilebilir: Denildiğine göre Hz. Süleyman bir gün helaya girmek istediğinde yüzüğünü en sevdiği hanımı Cerâde'ye vermişti. İşte bu esnada şeytan Hz. Süleyman'ın kılığında Cerâde'nin yanma giderek ona:

- Yüzüğümü ver dedi, kadın da verdi.

Şeytan, Hz. Süleyman'ın yüzüğünü parmağına takınca cinler, insanlar ve şeytanlar ona boyun eğdiler. Ancak daha sonra Hz. Süleyman gelip hanımından yüzüğünü geri isteğince, hanımı:

- Ben onu Süleyman'a verdim dedi. Hz. Süleyman:

- Süleyman benim dedi. Hanımı:

- Yalan söylüyorsun sen Süleyman değilsin, dedi.

. Hani derler ya mühür kimdeyse Süleyman odur. Bunun üzerine Hz. Süleyman kime halini arzettiyse hiç kimse ona inanmadı, hatta çocuklar onu taşa bile tuttular. Bu esnada yüzüğü alan şeytan ise Hz. Süleyman'ın tahtına geçip emirler vermeye başlamıştı. Bu durum kırk gün devam etti. Ancak Yüce Allah Hz. Süleyman'a tahtını geri vermeyi murad edince insanların kalbine, şeytanın emrini dinlememe ve ona başkaldırma hissini koydu. Bunun üzerine bazı insanlar Hz. Süleyman'ın hanımlarına, onunla ilgili sorular sormaya başladılar. Bu sorulardan biri şöyle idi:

- Şu ana kadar Hz. Süleyman'la aranızda şeriata muhalif herhangi bir şey geçti mi?

- Evet dediler, o bize hayızlı iken yaklaşıyor, halbuki daha Önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştık.

Bunun üzerine -başına gelecekleri tahmin eden şeytan (...) yüzüğü birisi ?. vasıtasıyla denize attırdı. Bir balık rastgelip o yüzüğü yuttu.

Bu kırk günlük sürede hz. Süleyman’a ne oldu peki? Tahtını kaybedip saraydan kovulmuştu. O da her insan gibi hayatını sürdürmek için çalışmaya başladı. Hz. Süleyman deniz kena­rında hamallık yapıp yiyeceğini temin ediyordu. Bir gün bir adam deniz kenarına geldi ve içlerinde yüzüğü yutan balığın da bulunduğu bazı balıklar satın aldı. Hz. Süleyman'ı çağırıp ona:

- Bunları eve kadar taşıyıver dedi.

Evine birlikte va­rınca adam, Hz. Süleyman'a ücret karşılığı olarak karnında yüzük bulunan balığı verdi. Hz. Süleyman balığı alıp geldi ve pişirmek için karnını yardığı sırada yüzüğünü buldu ve hemen parmağına taktı. Yüzüğünü parmağına takar takmaz eskiden olduğu gibi insanlar, cinler ve şeytanlar derhal ona boğun eğmeye başladılar. Böylece Hz. Süleyman eski kudret ve saltanatına yeniden kavuşmuş oldu.

Bu esnada şeytan okyanustaki adalardan birine kaçıp gitti. Hz. Süleyman onu yakalamak için arkasından kuvvetler gönderdi, fakat askerler bir türlü yakalamayı başaramadılar. Ancak bir gün şeytanı uyurken buldular; üzerine kurşundan kat kat binalar yaptılar. Uyandı, sağa sola hareket etmeye başladı, ancak bir türlü kurtulup kaçamadı. Askerler onu yakalayıp Hz. Süleyman'a getirdiler. Bir taş oyuldu, şeytan onun içine kondu. Ağzı bakırla kaplandı ve Hz. Süleyman'ın emri ile denize atıldı.

Daha geniş bilgi için bakacağınız kaynaklar: İbn Kesîr, Tefsir, IV, 35-36. Benzer rivayetler için Bkz. et-Taberî, Câmiu'l-beyân, XXIII, 101-102; es-Suyûtî, ed-Durru'l-mensûr, Mısır 1306, V, 310.

BİR YÜZÜK OLAYI DA BİZİM TARİHİMİZDEN


"Resulullah (sav)'nin Yüzüğü

Resulullah (sav), hükümdarlara mektup göndereceği zaman ona hükümdarların mühürsüz mektupları okumadığını söylediklerinde mühür amacıyla bir yüzük yaptırdı. Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle demiştir: Resulüllah’ın yüzüğünün kaşındaki yazı üç satır şeklinde nakşedilmişti. “Muhammed” bir satırda, “Rasûl” bir başka satırda, “Allah” lafzı ise diğer bir satırda yazılıydı. (Buharî, Libâs 55)

Aynı rivayet, Abdullah b. Ömer ve diğer sahabîler tarafından da nakledilmektedir. Üç satırdan ibaret bu istif yazının alttan yukarıya doğru okunuşu محمد رسول الله [Muhammed Resulüllah]’dır.

Muhammed Hamîdullah, Medineli bir sanatkâra yaptırılan bu yüzüğün gümüşten mâmul, iri ve kalın bir yüzük olduğunu, mührün çapının iki cm.yi bulduğunu, Resulüllah ve ilk halifeler tarafından devlet mührü olarak kullanıldığını kaydeder. (M. Hamîdullah, İslâm Peygamberi, II, 1026)

Enes b. Mâlik ve Abdullah b. Ömer, bu mührün Peygamberimiz’e has olduğunu şöyle nakletmişlerdir: Resulüllah (s.a.s) gümüşten yüzük yaptırdı. Kaşına “Muhammed Resulüllah” yazısını nakşettirdi ve buyurdu ki: “Hiçbir kimse yüzüğüne aynısını nakşettirmesin, diye buyurdu” (Buharî, Libâs 54; Müslim, Libâs 54)

Resulüllah (s.a.s) vefat edince parmağındaki mühürlü yüzük çıkarıldı. Hz. Ebû Bekir (r.a.) halife sıfatıyla devlet başkanlığına getirilince yüzüğü teslim aldı. Resulüllah’ın yaptığı gibi yüzüğü sol elinin serçe parmağına taktı ve yazışmalarda devlet mührü olarak kullandı. Aynı şekilde Hz. Ömer ve Hz. Osman’a intikal etti. (M. Hamîdullah, el-Vesâiku’s-siyâsiyye, Beyrut 1987, s. 371)

Fakat Hz. Osman’ın hilafetinin altıncı senesinde (h.30/m.650) yüzük kayboldu. Enes b. Mâlik bu hâdiseyi şöyle haber vermektedirler: Resulüllah’ın yüzüğü vefatına kadar elinde (parmağında) idi. Sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a intikal etti. Bir defasında Hz. Osman Erîs kuyusunun başına oturmuştu. Yüzüğü mahallinden çıkarmış, elinde çeviriyordu. Derken yüzük kuyuya düştü. Hz. Osman’ın nezaretinde üç gün boyunca kuyunun suyunu çekerek boşaltmamıza rağmen onu bulamadık. (Buharî, Libâs 55)

FİTNELERİN BAŞLANGICI

Hz. Osman'ın yüzüğü kaybetmesi iktidarının de zeval bulmasına neden oldu. İsyanlar ve sorunlar çıktı. Bu durum şehadetine kadar sürdü. Fitnelere yine de son bulmadı. İbn Hacer, bazı ulemâya nisbet ederek Peygamber (s.a.v.)'in yüzüğünün, Suleyman (a.s.)'ın yüzüğüne benzediğini bu yüzüklerde bir sırrın bulunduğunu, Süleyman (a.s.)'ın yüzüğünü kaybetmesini saltanatının sonu olduğunu, Osman'ın kaybetmesi ile de Haricîlerin isyan edip fitnenin başladığını söyler.

NOT: Tabi ki felaketleri bir yüzüğe bağlamak doğru bir yaklaşım değil. Sadece yüzük etrafında oluşmuş olan mitosu paylaşmaya çalıştım. Özellikle yüzüklerin efendisi romanındaki yüzük hikayesi'nin biz de de karşılığı olduğunu göstermeye çalıştım.
İstenirse daha da içi doldurulacak bir efsane ve mitos malzemesine dönüştürme potansiyeline sahip olduğunu anlatmaya çalıştım.

Bu arada Resulullah (sav)’in yüzüğünü İşid’in bayrak olarak kullanması da ayrı bir paradoks… Çünkü Resulullah (sav) bunu kendisinden başkasının kullanmasını yasaklamıştı…