Bu sabah, Ankara’daki 28 kişin ölüp, 61 kişinin yaralandığı terör saldırısı ile ilgili haberleri okuyunca, hayatını kaybedenlere, yaralananlara ve onların yakınlarına çok üzüldüm.

Bu sabah, Ankara’daki 28 kişin ölüp, 61 kişinin yaralandığı terör saldırısı ile ilgili haberleri okuyunca, hayatını kaybedenlere, yaralananlara ve onların yakınlarına çok üzüldüm. O ruhu hali ile işe gitmek için arabama bindim ve yola koyuldum. Artık terör her yeri tehdit ediyor; her an, her yerde bir patlama sonucu ölebiliriz diye düşündüm fakat şehit olacağımız ve ancak Allahın dilemesi ile olacağını düşündüm ve korkmadım. Ha bu gün ha yarın nasıl olsa öleceğiz ve ölüm tarihinin ne zaman olacağına, o insanları öldüren insanlar değil, Allah karar veriyor diye düşündüm.

Allah’ı sevip de ölmeği istememek benim için tezat bir durum olduğundan, Mevlana gibi ölümü sevmek gerektiğini, aklıma kabul ettirdim, kalbime kabul ettirip, ettirmediğimi ise bilmiyorum. Ama insanların ekserisinin ölümden korkması ise çok normal ve insani bir korku, insanı küçük düşüren bir korku değildir. Hatta belli bir oranda ölümden korkmak gerekir. Yoksa insan, karşılaştığı bir sorun veya mutsuz olduğu bir hayatla karşılaşınca, içinde ölüm korkusu da yoksa hemen intihar eder. Aslında ölüm korkusu aşırı olursa insanın mutsuz eder, haklarını savunamaz hale getirir. Ölümden hiç korkmamak ise insanı hayattan koparır, hayatın zorlukları ile mücadele etme azmini kırar, hayattaki sorunlarla karşılaşınca insanı pes ettirir, en ufak bir sorunda ölümüne mücadele etme sonucunu doğurur, insanı acımasızlaştırır . Yani ölüm korkusu da dengeli olmalıdır. Ölüm korsunun olmaması da sorun, çok olması da sorundur.

Sonrada, ölüm korkusu olmalı ama sürekli bir saldırı riski altında yaşama duygusu insanı yıpratır diye düşündüm. Ara sıra insanın ölüm korkusunu unutması, lazım olunca hatırlaması gerektiğini, yani bir kötülük yapmayı düşününce, ölüm ve hesap hatırlanmalı diye düşündüm.

Ama sürekli ölüm korkusu, şehitte olacağını da bilsen insanı yıpratıyor ve mutsuzluk veriyor diye düşünürken Boğaziçi Köprüsü trafiğinde de ağır, ağır ilerliyordum, sonra genç trafik polislerini gördüm, birden aklıma, onların saldırıya uğrama riskinin, biz sivillerden belki yüz kat fazladır diye aklıma düşünceler gelmeye başladı. Onlar resmi kıyafetleri giyip halkın içinde trafiği yönlendirirken sürekli saldırı riski altındalar. Resmi kıyafetler ile halkın içinde görev yapan bütün güvenlik görevlileri aynı riski taşıyor dedim. Sonra operasyonlara katılan polis ve askerler aklıma geldi. Daha sonra da Ankara saldırısı sonucu ölen ve yaralanan asker yakınları aklıma geldi. Güvenlik görevlilerinin; kendilerinin, saldırı sonucu ölüm riski taşıması haricinde; bir de ailelerinin saldırı sonucu ölüm riski altında yaşamanın huzursuzluğu var. Allah’ım bu çok zor bir görev dedim.

Bu düşünceler içinde trafik de ağır, ağır ilerlerken, içimi müthiş bir üzüntü kapladı, genç trafik polislerinin yüzlerine bakıyor onlara olan sevgi ve merhametim artıyor, merhamet için dua ediyordum, onların şahsında tüm güvenlik görevlilerine ve saldırı riski altında yaşayan yakınlarına da dua ediyordum. Onların huzursuzlukların ı ve risklerini azaltmak için duadan başka hiç bir şey yapamamak beni çok üzünce; hiç bir şey yapamıyorsam, bari morallerini artırmak için arabada bulunan yiyeceklerden ikramda mı bulunsam dedim. Bu seferde, “beni zehirlemek için mi veriyor diye düşünür” dedim, vazgeçtim. Akşam ki Ankara patlamasının verdiği duygusallık ile olsa gerek, arabadan inip hemen yanından araba ile geçerken yüz yüze geldiğim genç trafik polisinin, bizim huzurumu için çektikleri sıkıntılar nedeniyle, elini öpeyim diye kalbimden geçti. Çok garip bir durum olacaktı, 45 yaşında bir adamın, hiç tanımadığı ve kendinden 15 ile 20 yaş arası küçük bir gencin elini öpmesi. Birkaç dakika içinde zihnimden geçen düşünceler, beni aşırı duygusallaştırdı , gayri ihtiyari gözlerimden yaş gelmeye başladı. Tabii kullandığım araç biraz yavaşlamış olacak ki, kendisi için ağladığım, kendisi için hissettiklerimde n ve düşündüklerimden habersiz genç trafik polisi, benim hızlı gitmem için eliyle işaret ediyordu. Bir de arabadan inip, elini öpmeye çalışsaydım, her halde deli olduğumu düşünürdü.

Aşırı duygusal olduğunuzda, normal zamanlarda yapmayı aklınızdan bile geçirmediğiniz eylemleri birden kendinizi kontrol edemeyip, yapıverirsiniz. Duygusal zamanlarda, karşılaştığınız sorunlara verdiğiniz tepkiler rasyonel olmaktan uzaktır. İnsanlar akıllarına göre değil, duygularına göre hareket eder. Öyle zamanlarda, insanları ikna etmek, akli delillerle değil, duygusal eylemlerinizle olur. Arabadan inip, o genç polise, sizinle gurur duyuyorum, canım kardeşim deyip kucaklamak, her halde “bu sizin göreviniz zaten, siz bunun için maaş alıyorsunuz,” demekten, hayata daha çok motive eder, daha fazla mutlu eder. Aynı şekilde, yakınları teröre bulaşıp da kendileri terörü desteklemeyen ve terör istemeyen, insanlara merhamet etmemiz ve duygusal davranmamız gerekir.

Bu davranış, bize Kuran’ın emridir. Hz. Ebubekir’in kızı, Aişe’ye (Türkçe ayşe) validemize, zina iftirası atmışlardı. Zina iftirasını atanlardan birinin ailesine ise yoksul oldukları için Hz. Ebubekir, para yardımı yapıyordu. Zina iftirası atılınca Hz. Ebubekir, yardım yapmayı bıraktı. Düşmanına yardım etmek istemedi. Ancak Allah yardımı o ailenin rızası için değil, kendisi için yaptığını hatırlatarak, yardım yapılmasına devam edilmesini emretti. Ancak zina iftirası yapanlara ise cezası verildi. Kuranın adaleti budur.

Evet, teröristler, başta güvenlik güçleri ve yakınlarını ile halkı hedef alarak zarar veriyor. Teröristler bize ve bizim yakınlarımıza zarar veriyor ama biz terörü desteklemeyen ve istemeyen; teröristlerin yakınlarına asla zarar vermemeliyiz ve düşmanlık beslememeliyiz. İlk bakışta bu hüküm size yanlış gelebilir. Ancak Kuran bu hükmü bize emreder. Allah melekler ne demişti, “ben bilirim siz bilmezsiniz.” Allah bilir, biz bilmeyiz. Zaten insanın ölüm tarihi değişmez, terör saldırısı sonucu da ölsek, başka bir şekilde de ölsek, ölüm tarihimizden önce ve sonra ölmeyiz. Allah’ın vereceği yaşam süresini de kimse kısaltmaz. Allahın bize verdiği ömür kadar yaşarız. Asıl hayat öbür tarafta ama yine de zordur, sevdiklerinden ayrılma…. Allah’tan ölenlere bağışlama, yaralılara şifa ve yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Amin