1970 yılıydı, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nde yatılı öğrenciydim. Dertlerimi paylaştığım bir arkadaşım vardı Hüseyin Gamlı; Malatya’nın Hekimhan ilçesinden. Hüseyin Gamlı Hekimhan’da geçen bir olayı anlatmıştı.

1970 yılıydı, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü'nde yatılı öğrenciydim. Dertlerimi paylaştığım bir arkadaşım vardı Hüseyin Gamlı; Malatya'nın Hekimhan ilçesinden… Hüseyin Gamlı Hekimhan'da geçen bir olayı anlatmıştı. İlçede kendisini kabadayı gören biri, kafayı da çekince kendisini dayılardan da dayı görmüş ve ilçenin en büyük kahvehanesinin kapısını bir tekme vurarak açmış; 'var mı ulan bana yan bakan!', diye basmış narayı… Kahvede oyun oynayanlar oyunlarını bırakmış, sohbet edenler sohbetlerini kesip gözlerini kahvehanenin kapısında nara atan bu ufak tefek adama çevirmişler. Adam, 'Heeeyt ulan var mı göbeğinden atan!', diye narasını tekrarlayınca İlçenin namlı kabadayısı Mehmet, hızlı bir şekilde yerinden kalkmış adamın karşısına dikilmiş; 'bir şey mi dedin ulan!' demiş. Adam, karşısında bütün heybet ve kızgınlığı ile yumruklarını sıkan Mehmet'e korkulu gözlerle bakmış sonrada kısık sesle;'Ağabey adın neydi senin?',diye sormuş. 'Mehmet ne olacak ulan!', cevabını alınca bu sefer bizim kabadayı bozuntusu var gücü ile 'Eeeeyt ulan var mı Mehmet Ağabey'im ile bana yan bakan!' diyerek üçüncü defa basmış narayı…

İşte o zaman bu zaman nerede nara atarak dayılanan bir kabadayı görsem, aklımın bir köşesine takılıp orada kalan bu anlatı canlanır gözümde. Aradan geçen elli yılda sokak; elbette içerisinde yetişen, dayılanan, efelenen pek çok kabadayıyı tanıdı. Yokluğun çaresizliğin çilesini omuzlayan, kanun çerçevesinde varlığını haksızlıkla mücadeleye vakfeden gerçek anlamda isimsiz kabadayıları da gördü, çıkarı, çıkını yahut sahibinin itliğine soyunup da zaaflardan yararlanıp zayıfların omuzlarına basarak yükselenleri de… Ancak kim ne derse desin ne sokak ne de sokağın başını tutanlar, devlet ile mafya veya suç örgütlerinin açık ve aleni aynı karede zikredilmesine şahit olmadı.

Bilindiği üzere mafya, dilimize İtalyancadan geçen bir kavramdır. Bu kavram; yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli işler çeviren, bu işleri yaparken cinayet dahi işlemekten çekinmeyen bir tür gizli örgüttür. Bu kavramın yani illegal suç örgütünün devletle aynı karede zikredilmesi… Aman Allah'ım ne büyük bir felaket! Biz, millet olarak devlete; 'baba' der ve devleti 'baba' olarak görürüz. Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş milletin oluşturduğu tüzel varlıktır. Devlet; insanını, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumakla mükelleftir. Devletin en asli görevlerinden biri iç güvenliği ve huzuru sağlamak, vatandaşlarının hakkını ve hukukunu korumaktır. Vatandaşlarını hakkına tecavüze kalkışan her türlü illegal yapıyla mücadele etmek devletin olmazsa olmazlarındandır. Devlet; adına ister mafya deyin, ister çete; ister suç örgütü tanımını yakıştırın ister eşkıya isterseniz terör örgütü deyin sonuçta vatandaşın huzur ve güvenini tehdit eden bu yapılaşmalarla mücadele etmekle sorumludur, mecburdur. Devlet olmanın gereği de budur.

Bir tarafta mafya liderleri diğer tarafta onunla iş tutan, devletin gücünden faydalanarak karanlık işler çeviren devlet adamları… Bu, kabul edilemez, olamaz, olmamalıdır… O halde devlet; uyuşturucudan, insan kaçakçılığına, ırza tasalluttan cinayete, tehdide, şantaja, rüşvete, devletin nüfuz ve gücünü kullanarak birtakım yerlere çökmeye, velhasıl hukukun suç saydığı her türlü eylemi yapan ve bundan nemalananlarla hangi şartlarda olursa mücadele etmesi devlet olmanın gereğidir. Devletin meşru güçlerinin yerine suç örgütlerini mafyayı, çeteleri ikame etmeye çalışmak, devleti tanımamaktır. O nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni korumakla mükellef olan ve gücünü Türk milletinden alan, onun adına görev yapan Cumhuriyet savcıları, devlet ciddiyetini yeniden ikame etmek zorundadırlar. Ucu nereye ve kimlere uzanıyorsa uzansın devlet adına pis ve kirli işlere çanak tutan, bulaşan, gizli kapaklı iş yapan her kim varsa onları tespit etmeli, bu kişilerin devletle olan bağlarını kesmekle kalmamalı cezalandırılmaları için de derhal harekete geçmeleri devletin bekası için şarttır, elzemdir.

Siyasetin giderek kirlendiği, seviyenin kaybolduğu, güç sarhoşluğunun verdiği pervasızlıkla tehdidin ve hakaretin ardının arkasının kesilmediği, hukukun üstünlüğünün yerini üstünlerin hukukunun aldığı bu günlerin elbette sonu gelecektir.

Türkiye, şahsi ve ailevi çıkarları için ruhunu şeytana satan muhterislerin ülkesi değildir. Türk milleti, ferasetli adil, yerine ve zamanına göre en doğru kararı verecek basirettedir. Yapılan hiçbir alçaklık yapanın yanına kar kalmayacaktır. Korkutmayla, tehditle, parmak sallamakla bu milleti sindireceğim diye düşünenler hüsrana uğrayacaklardır. Bu böyle biline…