Hem yerel hem küresel günlük haberler o kadar basit bir şekilde gazetelerde, TV’lerde ve sosyal medyada ele alınıp analiz ediliyor ki bu insanın düşünce dünyasını her geçen gün daha da daraltıyor.

Hem yerel hem küresel günlük haberler o kadar basit bir şekilde gazetelerde, TV'lerde ve sosyal medyada ele alınıp analiz ediliyor ki bu insanın düşünce dünyasını her geçen gün daha da daraltıyor.

Günlük olaylar, kapsamlı bir vizyon ile takip edilmediği için dar boyutuyla düşünülüp yorumlanması dolayısıyla hakîkî anlamlarını tamamen kaybediyor.

Bundandır ki etrafımız; gelişen gündelik olaylar, kuş beyinliler, kıt akıllılar ve ruhsuz yürekleri ile analiz eden ancak ne anlaşabilen ne de münazara etmesini bilen insanlarla dolup taşmış durumda...

Dünya neden siyasi ve ekonomik bir kriz yaşıyor, bunun sosyal hayata etkileri nedir, 21. yüzyılda ilerleme, kalkınma ve demokrasi anlayışımız ne olmalı, tarih vizyonumuz var mı, insanımızı nasıl bir gelecek bekliyor? vb birçok soru maalesef gündelik olayların kısır döngüsü içinde göz ardı ediliyor.

Hatta insanlığa umut olması beklenen bütün ideolojiler ölmüşken, yaşayan veya yaşatılmaya çalışılan tek ideoloji olan Feminizm de kadını özgürleştirme ve kadınlar için adaleti sağlama iddiasının tam tersi bir şekilde kapitalizmin çarklarının daha canlı çalışması için var kuvvetiyle çabalıyor.

Yani feministler söylemlerinin tam tersini yapıyor. Öyle ki beşer tarihini, çok rahatlıkla "erkek ve kadın arasındaki çatışmanın, erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin ve kadının bu egemenlikten kurtulma girişimiymiş" gibi takdim ediyorlar…

Bazı yobaz ilahiyatçıların bu tartışmaların içine çekilmesi de işin ayrı bir yönü…

Özgünlüğü olmayan, monoton, sıkıcı, narsist ve dar kalıplara hapsedilen yeni bir dünyaya girdi insanoğlu. Bundan dolayıdır ki gelişmiş ülkelerde şiddet, intihar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı hızla artıyor. Belki de bunların artmasının bir sebebi, insanın iç dünyasını ve özgürlüğünü tamamen yok eden bu kalıp yargılara karşı bir protesto ifadesidir. Muhafazakarlar arasında başını açan kadınların, şarap içen erkeklerin ve deist olduğunu iddia eden insanların çoğalmasının sebebi de bu olabilir.

O kadar ki pornografinin bütün dünyada bu kadar yayılması da stereotipleştirme ve yeni vahşi ırkçılık sürecine karşı bir tepki olabilir. Cinsel tatmin mekanizmalarının inanılmaz derecede artması, lezbiyenliği ve homoseksüelliği teşvik eden pornografik filmlerin yükselişe geçmesinin sonuçlarını da buralarda aramalı. Çünkü özgürlüğünün tamamen baskı altına alındığına inanan insan, kalıp yargılar dünyasından, sınırların tamamen olmadığı cennete benzer dünyaya kendince bir kaçış yaşıyor. Hakikatte kalıp yargılar dünyasından kaçıp da sığındığı bu haz ve hız dünyası tam bir kaos dünyası…

İnsanoğlu vicdanını rahatlatmak için suçu o insana, bu partiye, şu ideolojiye veya öteki gruplara atacaktır ama gerçekte bunların hepsi, hakikati gizleme yöntemidir. Üstelik TV'lerde ve sosyal medyada tanıklık ettiğimiz komik tartışmalar, hangi görüşten olursa olsun -ister siyasi, ister dini, ister güncel olayların tartışılması esnasında- aynı insanların yüzlerine televizyonlarda maruz kalmak dünyanın yaşadığı büyük değişimi görmez kılmak içindir…

Bu durum sadece ülkemizde değil dünyanın hemen hemen her yerinde yaşanıyor…

Şimdi etrafınızı şöyle bir göz gezdirin: Diş macunları, çikolatalar, elbiseler, ayakkabılar, medya araçları, tv programlarında sürekli artan çeşitlilikler sunulurken, bitki, böcek, evcil hayvan türlerinde büyük bir tükenme yaşanıyor.

Bilim adamları böcek ve kuş popülasyonunda yüzde 80 oranında azalma olduğunu belirtiyor. Bitki çeşitliliklerinde de yüzde 40 azalma olduğu ve yüzde 70'inin tehdit altında olduğu belirtiliyor. Dünyadaki elma, muz, mısır ve domates türlerinin büyük bir oranı yok oldu. İnsan denen ürünün çeşitleri artarken doğanın bütün türleri adım adım yok oluyor. Bunlarla birlikte kültürler ve diller de birer birer yok ediliyor. Bilim adamları, dünya genelindeki dillerin üçte birinin yok olacağını duyuruyor.

Hasılı kelam, çağımız çeşitlilikler çağı değil, tektipleştirme, stereotipleştirme ve barbar bir ırkçılık türünün yaygınlaştığı bir çağ oldu.

Elbette şehirleşme, teknoloji, haz, hız, küreselleşme, kirlilik, iklim değişikliği ve GDO'lu ürünlerde yaşanan patlamanın bundaki rolü inkar edilemez. Ancak devekuşu misali kafasını kuma gömen insanın bunları görmezden gelip, bireysel çıkarları ve basit güncel olaylardaki yorumları ile hakikati gizlemesi 'Don't Look Up' filmindekinden ya da Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 'Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç' romanındaki kuyrukluyıldız hikayesinden daha tehlikeli bir durum…