“TARAFSIZLIK”

“Tarafsızlık” lafı bir kısım ilahiyatçılarda biraz tuhaf şekilde tefsir ediliyor. Öyle ilahiyatçılar var ki, sevgili peygamberimize salat-ü selam getirmemeyi “tarafsızlık” olarak anlıyor. Bir kısımları ise salat-ü selam getirmeyi “yağcılık” addediyor. Üzülerek ifade edelim ki, sevgili peygamberimize salat-ü selam getirmeyi “yağcılık” sayan ilahiyatçıların günümüzde devletin mühim kademelerinde etkili olduğu şayiası yaygındır.

Diyanet teşkilatı devletimizin bir kuruluşudur. Bu yönüyle güvenilmesi gereken bir kuruluştur. Ama gerçekten Diyanet, Türk milletinin itimadına cevap verebiliyor mu?

Bendeniz şahsen Diyanet teşkilatının Müslüman Türk milletinin güvenine layık olmaya çalıştığını göremiyorum. Görmek istiyorum ama göremiyorum.

Maalesef durum aynen böyledir.

Gerçi namaz vakitleri için geçerlidir ama Ramazan ayı münasebetiyle temkin vakti yine gündeme geldi. Diyanet temkinsiz vakitte ısrar etti ve etmeye devam ediyor. 1983’e kadar temkin vaktini kullanan Diyanet, ne oldu ki, bu tarihte bir anda temkin vaktini kullanmaktan vazgeçti? Bu husus müstakil bir yazıyı gerektirdiğinden bu yazımda bundan bahsetmeyeceğim.

Dedik ki, Diyanet teşkilatı devletimizin bir teşekkülü olduğundan ona güvenmek istiyoruz.

Şimdi bakalım nasıl güveneceğiz?

Diyanet teşkilatının bünyesinde olan Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan Diyanet Ansiklopedisi var.

Bütün camilerimizde bu ansiklopedi var. Camiye gidenler görürler.

Bu ansiklopedide “Deylem” maddesinde şu ifadeler yer alıyor;

“Hasan el-Utruş’un çabaları ile Müslüman olan ve Şiiliği benimseyen Deylemliler, Abbasi Halifeliği dahil Müslüman devletlerin ordularında büyük ölçüde yer aldılar. İslam dünyasının en adil hükümdarından biri olarak tanınan Hasan el-Utruş 917’de ölünce yerine Hasan b. Kasım ed-Dâi geçti…. Deylemlilerin kurdukları en güçlü hanedan Büveyhilerdir. Büveyhiler 945’de Bağdat’ı zaptederek halifelerin dünyevi hâkimiyetine son verdiler. Ancak bir türlü yağmacılıktan kurtulamadıkları gibi Abbasi Halifeliğini de tamamıyla ortadan kaldıramadılar. Deylemlilere en büyük darbeyi Selçuklular vurdu. Tuğrul Bey Deylemlilerin Irak, Fars ve Huzistan’daki kollarına son verdi (1055)”.

Verilen bilgide Deylemlireni Şiiliği benimsediği ifade edildikten sonra Şiiliği benimseyen Deylem hükümdarı Hasan el –Utruş’u “İslam dünyasının en adil hükümdarlarından biri olarak tanındığını” söylüyor.

Bir lise talebesi olsanız veya İmam Hatip Lisesi öğrencisi olsanız bir Şii hükümdarını “İslam dünyasının en adil hükümdarlarından biri olarak tanımış olmaz mısınız?

Ehl-i sünnet hassasiyetiniz yoksa hiç problem yok.

Mezhebiniz çok geniş olabilir. Ama bir farkla; övgüler düzdüğünüz Şia sizin hakkınızda mezhebi o kadar geniş değil. Onlar sizi daimi ve ebedi düşman beller siz ise “ılıman İslam” adına veya “dinlerarası diyalog” adına ya da “çıplak Kur’an” olarak ifade edilen peygambersiz İslam adına herkese ve her inanışa “hoşgörü” bakabilirsiniz. TABİİ EHL-İ SÜNNET HARİÇ .

Mesela Diyanet Ansiklopedisinde Deylem hükümdarı için “Şia tarafından en adil hükümdarlardan biri olarak tanınan” deseydi mesele yoktu. Ama öyle demiyor. “İslam dünyasının en adil hükümdarlarından biri” diyor.

Daha tuhaf bir tespit var. Deniliyor ki, “Büveyhiler 945’de Bağdat’ı zaptederek halifelerin dünyevi hâkimiyetine son verdiler”.

Lafa bak lafa…..

Halifelerin dünyevi hâkimiyetine son vermiş”.

Bu cümleden “laiklik” iması mı anlayacağız?

Ne demekmiş, “dünyevi hâkimiyet”? İslam anlayışında dünya-ahiret ayırımı mı var? Dünya ahiretin tarlası değil mi?

Dünyasız ahiret olur mu? İnsan bir bütün değil mi? İnsanın maddi tarafı olduğu gibi manevi tarafı yok mu? Hristiyanlıkla İslam’ı karıştırmak değil midir bu?

Üstelik bu kuruluş Diyanet Teşkilatı !

Bu cümleden merak ettiğim husus şudur; ”Büveyhiler (Şia), Ehl-i sünnet hilafetinin dünyevi hâkimiyetine son verdi” cümlesiyle 1922 yılında kabul edilen hilafet ile saltanatın tefrik edilmesine bir selam çakma mı var? Yoksa Türk milletinin İslam ile şereflendikten sonra daima musallat olan Şia’ya bir “güzelleme” iması mı var?

Hangisi olursa olsun her iki ihtimal de Türk milletinin Diyanet’e güvenmesini engelleyen bir durumu ortaya koymaktadır.

Bu güven buhranı kaldırılmalıdır. Türk milletinin bir ferdi olarak Diyanete güvenmek istiyoruz.

Bir cümle daha var ki, dehşetengiz. Büveyhiler’in Bağdat’ı işgalinden (ansiklopedide zapt etmek diyor) sonra kullanılan cümle aynen şöyle; “Abbasi Halifeliğini de tamamıyla ortadan kaldıramadılar”.

Cümleyi tekrar okuyalım; Büveyhiler Abbasi Halifeliğini tamamıyla ortadan kaldıramadılar”.

“Tamamıyla ortadan kaldıramadılar” diyor. Yani “Abbasi halifeliği” ortadan kalkmalıydı !.

Anlaşıldığı kadarıyla yazarın itirazı Abbasi Halifeliğine…

Şia’nın dünyevi hâkimiyetine son verdiği Abbasi Halifeliği “tamamıyla” ortadan kalkarsa ehl-i sünnet İslam’ı da yok olacaktır.

Ehl-i sünnet İslam’ı nedir? Sevgili peygamberimiz ve O’nun yıldız sahabelerinin anlayışında olan İslam’dır.

Şimdi söyleyin bakalım; Diyanet’in neşrettiği İslam Ansiklopedisine ne kadar güveneceğiz?

Öyleyse yapılması gereken nedir?

Diyanet ansiklopedisi ciddi bir emek mahsulüdür. Tamam, fakat dikkatli okunmalıdır. Bu gerçeği milyonlarca liseli hangi öğrencimize anlatabileceğiz bilemiyorum.

Esasen bu ve benzeri problem, sadece Diyanet Ansiklopedisi’ne mahsus değildir. Ülkemizde veya dünyada müracaat kaynağı olarak görülen bütün eserlerde böyle bir risk vardır ve bu kaçınılmazdır.

Çözüm, iman ettiğimiz hususların sahih bir şekilde öğretilmesi ve yaşatılmasıdır.

BİZ BUNA EHL-İ SÜNNET ANLAYIŞI DİYORUZ.