Süyûtî (k.s.) hazretleri

Süyûtî (k.s.) hazretlerinin ismi, Abdürrahmân bin Ebî Bekr bin Muhammed bin Ebî Bekr bin Osman bin Muhammed bin Hıdır bin Eyyûb bin Muhammed bin Hümâmüddîn Hudayri Es-süyûtî’dir. Künyesi Ebü’l-Fadl olup, lakabı Celâleddîn’dir.

Süyûtî (k.s.) hazretleri, 849 (m. 1445) senesi Receb ayının birinci Pazar gecesi, Mısır’da Esyût şehrinde doğdu.

Süyûtî (k.s.) hazretlerinin ailsei aslen doğudan gelme olup, önce Bağdad’a, sonra da Mısır’da Esyût denilen yere yerleşti. Bu sebeple Süyûtî denildi.

Süyûtî (k.s.) hazretleri büyük dedesi Hümâmüddîn hakkında şöyle der:

-“En büyük dedem Hümâmüddîn, hakîkat ehlinden ve tasavvuf büyüklerinden idi. Diğer dedelerim ise, bulundukları yerin ileri gelen ve i’tibâr sâhibi kimseleri idi. Onlardan ba’zısı, memleketin kadısı, ba’zısı muhtesib, birisi de tacir idi. Bu dedem, Esyût’da bir medrese yaptırdı. Ona vakıflarda bulundu.”

Babası Kemâleddîn Ebû Bekr, Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden idi.

Ayrıca ferâiz, usûl, mantık, nahiv, sarf, beyân, bedî’ ve başka ilimlerde üstün derecedeydi.

Babası ona Abdürrahmân ismini verdi. Sonra da Celâlüddîn lakabıyla çağırdı.

Süyûtî şöyle der.

-“Babam tarafından himâye edildi. Yetim olarak büyüdü. Yaşı çok küçük olmasına rağmen, üstün kabiliyeti ve zekâsıyla dikkati çekti.

Sekiz yaşına varmadan Kur’ân-ı kerîmi ezberledi.

Babasının sâdık arkadaşlarından Kâdı İzzüddîn Ahmed bin İbrâhim Kinânî, ona Ebü’l-Fadl künyesini verdi.

En önce bu künyeyi alan zât, Peygamberimizin (s.a.v.) amcası Abbâs (r.a.) idi.

Süyûtî, bu künyesi sebebiyle çok iftihar ederdi.

Süyûtî, üstün zekâsıyla, önce İbn-i Dakîk-ül-Iyd’in “Umde” adlı eserini, İmâm-ı Nevevî’nin “Minhâc-ül-fıkh”, Beydâvî’nin “Minhâc-ül-usûl”ünü, İbn-i Mâlik’in “Elfiye” adlı eserini ezberledi.

Sonra zamanının büyük âlimlerinden olan Şihâbüddîn Ali bin Ebî Bekr’den Ferâiz ilmini öğrendi. Şemsüddîn Muhammed bin Mûsâ Hânefî’den; Şifâ-i şerîf, Dirâyetü Elfiyetü İbn-i Mâlik adındaki eserleri hayatta iken, beni Muhammed Meczûb denen bir zâta götürdüler.

Muhammed Meczûb, Meşhedî-nefisi civarında oturan evliyânın büyüklerinden idi. Bana hayır duâda bulundu.” Babası, o altı yaşında iken vefât etti. Akrabâ ve yakınları okudu.

Süyûtî (k.s.) hazretleri 866 (m. 1461)’da Arabî ilimleri okutabileceğine dâir icâzet aldı.

İbn-i Hâcib’in Kâfiyesini, mantıktan Îsâgûcî mukaddimesini, Sibeveyh’in eseri olan kitabın bir kısmını, Müterassıt, Şâfiiye ve bunlara benzer birçok eserleri okudu. Genç yaşında tefsîr, hadîs, fıkıh, nahiv, me’ânî, beyân, bedî’, lügat ve başka ilimlerde mütehassıs oldu. Kendisi bu konuda şöyle dedi:

“Tefsîr, fıkıh, hadîs, nahiv, me’ânî, beyân ve bedî’ ilimlerinde derin âlimlerden oldum. Bu dereceme hocalarım yetişmemiştir. Yalnız üstadım Bülkînî’nin fıkıhdaki kudreti benden ziyâdedir.”

Onyedi yaşında iken, ilk olarak “Ecrûmiyye” üzerine nazım ve nesir olarak iki şerh yazdığı gibi, arkasından “Şerhu Latîf-il-istiâze vel-Besmele”, “Şerh-ül-havkale vel-haykale” ve iki eser daha yazdı.

Muhyiddîn Kâfiyecî’den ona icâzet aldı

Hocası Alemüddîn Bülkînî’ye arz etti. Hocası da eserlerine takriz yazdı. Şeyhülislâm Bülkînî’nin yanında, onun vefâtına kadar kaldı. Onun yanında fıkıh ilmi ile meşgûl oldu. Onun vefâtından sonra, oğlundan fıkıh ilmini okumaya devam eti. Bülkînî’nin oğlundan, Bülkînî’nin yazdığı Tedrîb’in başından, vekâlet bahsine kadar okudu. Yine ondan Hâviy-i Sagîr’in evvelinden,

Aded mevzûuna kadar, Minhâc’ın evvelinden zekât, Tenbîh adlı eserin evvelinden zekât bahsine yakın yerlere kadar Ravda kitabından bir miktar, Tekmiletü şerh-ıl-Minhâc’dan bir miktar, İhyâ-ül-mevât’dan Vesâyâ bahsine kadar okudu.

Şeyhülislâm Bülkînî’nin oğlu, 876 (m. 1471) senesinde, ona fetvâ ve ders okutması husûsunda icâzet verdi.

Şeyhülislâm Bülkînî’nin oğlu vefât edince, Süyûtî, Şeyhülislâm Şerefüddîn Münâvî’nin yanında ilim ile meşgûl olmaya başladı.

Onun yanında Minhâc kitabından ders okudu. Behce şerhi, onun hâşiyesi ve Beydâvî tefsîrinden verdiği ba’zı dersleri dinledi.

Hadîs-i şerîf ve Arabî ilimler için Allâme Takıyyüddîn Şiblî el-Hânefî’nin yanında dört sene kaldı. Şerhu Elfiyetü İbn-i Mâlik ve Cem’ul-Cevâmi’ ismindeki eserlerine takriz yazdı. Sözle ve yazı ile Süyûtî’nin ilimdeki yüksekliğini anlattı.

Allâme Muhyiddîn Kâfiyecî’nin yanında ilim öğrenmek için ondört sene kaldı. Ondan; tefsîr, usûl, Arabca, me’anî ve daha başka ilimleri öğrendi. Muhyiddîn Kâfiyecî ona icâzet verdi.

Süyûtî (k.s.) hazretleri, Seyfüddîn el-Hânefî’nin yanına giderek; tefsîr, Tevdîh hâşiyesi Telhîs-ül-miftâh ve Adûd ismindeki eserleri okudu.

Süyûtî (k.s.) hazretleri, hacca gittiğinde, Zemzem suyunu içerken, birçok husûslar için, bu arada fıkıh ilminde Şeyh Sirâcüddîn Bülkînî’nin, hadîs ilminde hafız İbn-i Hacer’in mertebesine çıkmak için de niyet ettiğini söylemektedir.

Süyûtî (k.s.) hazretlerinin icâzet aldığı diğer ba’zı hocaları şunlardır: Alemüddîn Sâlih-ül-Bülkînî. Şemsüddîn Hânefî, Tarsus kadısı Alâüddîn, Şeyh-ül-İslâm Şerefüddîn Ebî Zekeriyyâ, Yahyâ bin Muhammed Münâvî, Seyfeddîn Muhammed bin Muhammed Hânefî, Allâme Muhyiddîn Muhammed bin Süleymân Bergamî, Kâdı İzzüddîn Kinânî, Mecdüddîn İsmâil bin Sibâ’, Muhammed bin İbrâhim Şirvânî, Şeyh Takıyyüddîn bin Ebî Bekr Şâdî Haskefi, Şemsüddîn Muhammed bin Ahmed Yâfi, Takıyyüddîn Ahmed bin Kemâl Şümnî’dir. Hicaz, Haleb âlimlerinden ilim öğrenip, icâzet aldı.

Süyûtî (k.s.) hazretleri “Kitâb-üt-tehaddüs bi-ni’metillâh” adlı eserinin bir bölümünde, icâzet (diploma) aldığı hocaları hakkında şöyle der: “Ders halkasında hazır bulunduğum ve kendilerinden icâzet aldığım âlimler ile şu’arânın isimlerini bir yere topladığımda, bunların altıyüz kişiye ulaştığını anladım.”

Az zamanda şöhreti her yere yayılan Süyûtî’nin, derslerini sâdece talebeleri değil, müderrisler bile ta’kib ederdi. Tûlûn Câmii’nde fetvâ verirdi. Hadîs ve fetvâda tam uzman oldu. Süyûtî, çok kuvvetli bir Hâfızaya sahipti. Bir kitap ne kadar büyük olursa olsun, birkaç gün bakınca, içinden hangi mes’ele sorulsa, derhâl kaçıncı sahifenin kaçına satırında olduğunu haber verirdi.

Süyûtî (k.s.) hazretleri ikiyüzbin hadîs-i şerîfi ezberledi.

Gençliğinde Şam, Hicaz, Yemen, Hindistan ve Sudan’a gitti. Mekke’de kaldı. Ayrıca Mısır’ın Dimyât, Feyyüm, İskenderiyye gibi yerlerinde bulundu.

Baybarsiyye Dergâhı şeyhliğine getirildi

Süyûtî (k.s.) hazretleri, 877 (m. 1472) senesinde Şeyhûniyye Hânekâhı’nda (dergâhında) hadîs dersi verdi. 891 (m. 1486) senesinde Baybarsiyye Dergâhı şeyhliğine getirildi. Bu dönemde birçok eser yazdı.

Uzunca bir süre kaldığı bu vazîfeden, 901 (m. 1495) senesinde ayrıldı.

Son zamanlarını, Nil nehri ortasındaki adacıklardan biri olan er-Ravza’daki evinde eser yazmakla geçirdi.

Sultan Gavri’nin teklif ettiği yeni vazîfeleri kabûl etmediği gibi, yine onun gönderdiği bin dînârı reddetti ve hediye ettiği köleyi de azâd etti. İlminin yanında, ahlâkı ve tevâzu’u ile herkesin sevgisini kazandı. Zâhirî ilimlerde yükseldiği gibi, tasavvufda da yüksek derecelere kavuştu. Süyûtî (k.s.) hazretleri, kimseden ihsân ve hediye taleb ve kabûl etmedi.

Geçim sıkıntısı çektiği günlerde bile, hayli zengin olduğu belirtilen kütüphânesindeki kitaplarından ba’zılarını satmayı tercih edip, hiç hediye kabûl etmedi.

Yarıda bıraktığı tefsiri tamamladı

Süyûtî (k.s.) hazretlerinin vefâtından sonra terekesini kaydetmek üzere Sultan Gavri’den izin istenildiğinde şu cevap alındı:

-“Süyûtî hayatta iken bizden birşey aldı mı ki, biz de onun terekesine el koyalım?” Altmışbir sene on ay onsekiz gün ömür süren Süyûtî, içlerinde ba’zısı cildler hâlinde olmak üzere, altıyüze yakın eser yazdı.

Hayat ve ilmin bütün tezahürleri üzerinde kalem oynatmadığı mevzû hemen hemen kalmadı. Ondört ilim şû’besi üzerine eserler yazdı. Daha yirmiiki yaşında iken, Celâlüddîn Muhammed bin Ahmed Mısrî’nin İsrâ sûresine kadar yaptığı ve 864 (m. 1459) senesinde vefât edince yarıda bıraktığı tefsîri tamamladı.

Bunun için, bu esere iki Celâl ma’nâsında (Celâleyn Tefsîri) denildi.

Süyûtî (k.s.) hazretleri, yorulmadan, yılmadan kitap yazdı. Süyûtî (k.s.) hazretlerinin üçyüzden fazla eseri vardır”

Tefsîr, hadîs, fıkıh, târih, ahlâk ve tıb kitapları çok kıymetlidir. Kitapları okumakla bitmez.

Süyûtî (k.s.) hazretleri 911 (m. 1505) senesi Cemâzil-evvel ayı ortasında, Mısır’da vefât etti. Türbesi, Kâhire’de Bâb-ül-Karâfe dışındadır. Babasının kabri yanına defnedildi.

Süyûtî (k.s.) hazretlerinin eserlerinden ba’zıları şunlardır:

Tefsîr ve Kur’ân-ı kerîme dâir eserlerinden ba’zıları:

Ed-Dürr-ül-mensûr fit-tefsîril-me’sûr (oniki cild),

Et-Tefsîr-ül-müsned (Tercümân-ül-Kur’ân beş cild),

El-İtkân fî ulûm-il-Kur’ân,

El-İklîl fî istinbât-it-tenzîl,

Lübâb-ün-nükûl fî esbâb-in-nüzûl,

En-Nâsih vel-mensûh fil-Kur’ân,

Müfhemât-ül-akrân fî mübhemât-il-Kur’ân,

Esrâr-üt-tenzîl, 9- Tekmilet-üt-tefsîr-iş-Şeyh Celâlüddîn Mahallî,

Tenâsük-üd-dürer fî tenâsüb-is-Süver,

Hâşiye alâ tefsîr-il-Beydâvî Nevâhıd-ül-ebkâr ve şevârıd-ül-efkâr (dört cild),

Et-Tahbîr fî ilm-it-tefsîr,

Mu’terik-ül-akrân fî müşterik-ül-Kur’ân,

El-Mühezzeb fî mâ vakaa fil-Kur’ân min-el-mu’reb,

Hamâyil-üz-züher fî fedâil-is-süver,

Mîzân-ül-mu’addile fî şe’n-il-Besmele,

Şerh-ül-istiâze, 18- Feth-ül-Celîl lil-Abdi zelîl,

El-Meân-id-dakika fî idrâk-il-Hakîka,

El-Yed-ül-Büstâ fî ta’yin-is-Salât-il-vüstâ,

Def-ut-teâssüf an ihveti Yûsuf,

İtmâm-ün-ni’me,

El-Celîl-ül-vesîk fî nusret-is-Sıddîk,

El-Fevâyid-ül-Bârize vel-Kâfiye,

El-Muharrer, 26-Meydân-ül-fürsân fî Şevâhid-ül-Kur’ân,

Mecâz-ül-Fürsân ilâ mecâz-il-Kur’ân,

Şerh-uş-Şâtıbiyye,

İsmâil bin Hammâd Cevherî hazretleri

İsmâil bin Hammâd Cevherî hazretleri Nahiv âlimi. Lügat ve edebiyatta imâm. Künyesi, Ebû Nasr olan İsmâil bin Hammad’a, Türkistan’ın Fârâb şehrinde doğduğu için Fârâbî denildi. Daha çok Cevherî lakâbıyla meşhûr oldu. Ba’zı rivâyetlere göre 398 (m. 1007) yılında Nişâbûr’da vefât etti. Vefât târihi hakkında değişik rivâyetler vardır.

İlk tahsilini, dayısı ve “Dîvân-ül-edeb” adlı eserin yazarı olan Ebû İbrâhim İshâk Fârâbî’den alan Cevherî, Bağdâd’a giderek, orada Ebû Sa’îd Hasan bin Abdullah Merzubân Sayrafî ve Ebû Ali Hasan bin Ahmed Fârisî’den ilim öğrendi. Arabça üzerindeki bilgilerini daha da ilerletmek, sâde Arabçanın inceliklerine vâkıf olmak için, şehirlerle teması olmayan kabîlelerin arasına gidip, bir müddet onlarla beraber kaldı. Cezîre, Suriye ve Hicaz’a gitti. Damgan’da Ebû Ali Hasan bin Ali’nin derslerine devam etti. Meşhûr eseri “Sıhâh” üzerinde ilk çalışmalara burada başladı.

İsmâil bin Hammâd Cevherî’den birçok kimse ilim tahsil etti. Bunlardan, İsmâil bin Muhammed Nişâbûrî, Ebû Sehl Muhammed bin Ali Hirevî ve

İbrâhîm bin Sâlih Verrâk adlı âlimler tanınan birkaç tanesidir.

Hayatının sonlarında Nişâbûr’a yerleşerek isteklilere ilim öğretip, pek kıymetli kitaplar yazmaya başladı.

Çok güzel yazılarıyla, Kur’ân-ı kerîmler ve kıymetli kitaplar yazarak, hat san’atına şaheserler kazandıran Cevherinin

1-“Kitâb-ı fi’l-arûz”,

2-“Kitâb-ül-mukaddime fî’n-nahv” adlı iki eseri daha vardır

3-“Tâc-ül-lüga ve Sıhâh-ül-arabiyye

Mahmûd Zencânî hazretleri

Mahmûd Zencânî hazretlerinin ismi, Mahmûd bin Ahmed bin Mahmûd olup, Künyesi Ebü’l-Menâkıb’dır. Nâsır Ladînillah’dan icâzetle rivâyette bulundu. Çeşitli ilimlerle meşgûl oldu. Fetvâlar verdi. Zehebî ondan;

“İlim deryasında çok derinleşmişti” diye bahsetti.

İbn-i Neccâr ise, Mahmûd Zencânî hakkında şöyle der: “Mahmûd Zencânî, Şâfiî mezhebinde, hılâf ve usûl ilimlerinde geniş bir ilme sahipti. Nizâmiyye Medresesi’nde hocalık yaptı. Daha sonra oradan ayrıldı. Hoca olarak Müstensıriyye Medresesi’ne geçti.”

Dimyâtî kendisinden hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundu. Havâdis-ül-Câmi’a isimli eserde; “Mahmûd Zencânî, Müstensır’ın halifeliği zamanında, Ebû Sâlih Nasr Cîlî’den sonra Bağdad’da bir müddet kadılık yaptı. Sonra, onun yerine Kâdı olarak, Abdürrahmân bin Mukbîl el-Vâsıtî geçti. Zencânî ise, Müstensıriyye Medresesi’ne Şâfiî fıkhı müderrisi olarak ta’yin edildi” diye yazmaktadır.

Mahmûd Zencânî’nin oğlu İzzeddîn Ahmed Zencânî, ilimde pek meşhûr idi. Bağdad’da kadı idi. Hüküm vermekte pek mahir idi. İbn-i Fütî de böyle söylemektedir. 656 (m. 1258) senesinde Bağdad hâdisesinde (Moğol istilâsında) şehid düştü.

Mahmûd Zencânî’nin lügat ilmi ile alâkalı eserleri vardır. Bunlardan bir kısmı şunlardır.

  1. Tervîh-ül-ervâh fî tehzîb-is-Sihâh: 393 (m. 1002) senesinde vefât eden Ebû Nasr İsmâil bin Hammâd’ın yazdığı Sihâh kitabının hülâsasıdır.
  2. Tehzîb-üs-Sihâh: Bu da Tervîh-ül-ervâh’ın veciz bir hâlde yazılmış şeklidir. Bundan birer nüsha Paris’te, Milli Kütüphâne’de, Berlin ve Irak Müzesi kütüphânelerinde mevcûttur.

HİKMETLER

Selam

Hazret-i Ömer (r.a.) buyurdu:

“Tevazunun başı, bir müslüman ile yolda karşılaşırsan ilk önce selamı senin vermen, bir mecliste en geride oturmaya râzı olman ve şöhretten uzak durmandır.”

Ezan ile Sükût Etmek

Hazret-i Osman (r.a.), buyurdu:

“Ezan okunurken sükût edip dinleyene iki, yalnız sükût edene ise bir ecir vardır. Buna karşılık duyduğu halde konuşana iki, uzakta olduğu için duymayıp konuşana da bir günah vardır.”

Kur’ân-ı Kerim eve iyilik getirir

Ebû Hureyre (r.a.) hazretleri, buyurdu:

“Kur’ân-ı kerîm okunan eve bereket, iyilik gelir. Melekler oraya toplanır. Şeytanlar oradan kaçar.”

İnsanın Bozulduğunun Alâmeti

Ebû Süleymân Dârânî hazretleri buyurdu:

-"Bir vaktin insanlarının bozulduğuna alâmet, o insanların korkudan çok ümid içinde olmalarıdır."

-"Ârif olana, devamlı olarak Rabbinin emirlerine itâattan başka bir hâl yakışmaz."

Kulun Nazarı

Amr bin Osman hazretlerine

"Kulun nazarı, vahdâniyet ilminin azametine ve rubûbiyetine, haşmetine düşünce, nazarına düşen ve gözüne çarpan başka hiçbir şeyi göremez olur."