Suudiler 3

Dünya Savaşı ve Suudiler

Osmanlı Devleti, savaşlar nedeniyle ilgilenmediği hicaz meselesini diplomasi ile halletmeye çalıştı. Mayıs 1914’te Abdülazîz b. Suûd ile bir anlaşmaya varıldı. Kendisine Necid valisi ve kumandanı unvanı verildi. Böylece durumu resmîleştirilerek İngiliz himayesine girmesi engellendi. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ilân edilen cihad fetvası kendisine bildirilince Abdülazîz, rakip ve düşman olarak kabul ettiği İbnü’r-Reşîd’i bahane edip savaşa katılmayı reddetti. Asıl amacı Basra körfezinde etkin olan İngilizler ile karşı karşıya gelmemekti. Nitekim bu siyasetinin olumlu sonuçlarını kısa sürede aldı ve İngilizler’le onların desteğini sağlayan gizli bir anlaşma yaptı. Bu sırada Mekke Emîri Şerîf Hüseyin’i Osmanlı Devleti’ne karşı isyana hazırlayan İngilizler için Abdülazîz’in tarafsızlığının sağlanması önemliydi.

Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun İngiliz emperyalizmi tarafından yenilgiye uğratılması sonucunda Arap Yarımadası'nda üç ayrı otorite ortaya çıktı: Hicaz Şerifi Hüseyin bin Ali (batıda), Hail'den İbn Reşid (kuzeyde) ve Necd'den Emir İbn Suud (doğuda)

İbn Suud savaşa Ocak 1915 başlarında, İngiliz tarafında girmişti, ancak kısa sürede yenildi ve İngiliz eğiticisi William Shakespear, Osmanlı İmparatorluğu'nun müttefiki İbn Reşid tarafından öldürüldü. Bu yenilgi, İbn Suud'un İmparatorluk açısından taşıdığı faydayı önemli ölçüde zayıflattı ve onu bir yıl boyunca askeri açıdan eli kolu bağlı halde bıraktı.

  1. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar faaliyetlerini Orta Arabistan’la sınırlı tutan Abdülazîz, Osmanlı ordularının bölgeden çekilmesi üzerine (1918) bölgedeki diğer kabilelere saldırarak onların topraklarını ele geçirdi. 1921’de Hâil’de kalan son Reşîdîler’i de oğlu Faysal kumandasında gönderdiği kuvvetlerle yenerek hükümranlık sahasını genişletti ve Necid sultanı unvanını kullanmaya başladı, ertesi yıl Necid ve civarının sultanı unvanını aldı. 1922’de İngilizler’in gözetiminde yaptığı anlaşmalarla Irak, Doğu Ürdün ve Küveyt sınırları belirlendi. 1924’te İngilizler’in himayesinde kurulan Hicaz Hâşimî Krallığı topraklarına saldırıp 1926’da burayı da topraklarına kattı ve Hicaz kralı, Necid ve civarının sultanı unvanını aldı.

Suudiler ve Şerif Hüseyin

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına giden sürece ise “Arap İsyanına” öncülük eden ve 1916’da Türklerin Arabistan’dan çekilmesine büyük oranda katkı sunan isim, Şerif (Hüseyin) olmuştu. Şerif Hüseyin ve McMahon arasında dönen mektuplaşmalar, “McMahon-Hüseyin Yazışmaları” olarak bilinir. Bu mektuplaşmalar sonucunda kendisine büyük bir Arap Devleti sözü verildi. O da bu söz ve aldığı desteklerle Omanlılara karşı isyan etti. Onun isyanı, İngilizlerin Mısır’dan Filistin’e girmesine cesaret etmesine yol açtı.

Şerif Hüseyin İngilizlerin savaştan sonra kendisine vaad ettiklerini yerine getirmesini bekledi. Fakat İngilizler, her zaman yaptıkları gibi sözlerini bozdular ve Şerif Hüseyin’i yalnız bıraktılar. Bunun nedeni de Yahudi meselesidir. İngilizler, Şerif Hüseyin’den artık yeni duruma göre davranmasını Fransızlarla birlikte yaptıkları ve Ortadoğu’yu paylaşan (Sykes-Picot) antlaşması ile Balfour Deklarasyonu’na uymasını istediler. Balfour Deklarasyonu Avrupalı Yahudilerine Filistin’de bir devlet kurma imkanını tanıyordu. Şerif Hüseyin ise Filistin’inde bir Yahudi devleti kurulmasına karşı çıkmıştı. Bu durum İngilizler ile arasının açılmasına neden oldu. Şerif Hüseyin’in bu dik duruşu İngilizleri telaşlandırdı. Onun desteği veya göz yumması olmadan böyle bir şeye kalkışmak zor olacaktı. Fakat İngilizlerde çare tükenmezdi. Bir köşede unutmaya terk ettikleri ibni Suud kabilesi tekrar kullanılmak için raftan çıkarıldı.