Suudiler -2

Suudilerin Saldırıları ve Osmanlı Devletinin Bir Suudluyu İdam Etmesi

Vahhabiler 1802 yılında Kerbela’ya saldırarak 2000 şii öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan bu asayif sorununu çözmek için yardım istedi. Mısır ordusu Suudi Başkenti Diriyah’ı 1818’de ele geçirdi. Abdullah Bin Suud ise yakalanarak İstanbul’a gönderilip idam edildi. Abdullah bin Suud’un aile üyeleri ise Mısır ve İstanbul’da hapsedilmiş ve Diriyah şehri temizlenmiştir.

Cevdet Paşa Tarihinde, Abdullah bin Suud’un Arabistan’da yakalanıp İstanbul’a getirilişi ayrıntılarıyla anlatılıyor. Buna göre, Abdullah bin Suud’u taşıyan gemi Haliç’te özel bir iskeleye yanaşmış, gemiden zincire vurulmuş olarak indirilen Abdullah hapishaneye kapatılmış ve cezası üç gün devam eden bir sorgudan sonra verilmiştir. Tarih-i Cevdet'te yer alan Abdullah bin Suud'un İstanbul'a getirilişi ve idamı, Selda Güner'in "Vehhabi Suudiler" adlı kitabında aktardığına göre şöyle anlatılıyor:

"Mısır’dan İstanbul’a gönderilen Abdullah bin Suud ile adamlarını taşıyan gemi Haliç’e girdi ve Eyüpsultan civarındaki Defterdar İskelesi’ne yanaştı.

Abdullah ile adamlarının boyunlarına çifte zincir vurulmuştu. Divanyolu’ndan geçirilip Babıáli’ye getirildiler ve Sadrazamın huzuruna çıkartıldılar. Sadrazam, Abdullah’ı Mısır’dan getiren kapı kethüdasına, tatar ağasına, geminin kaptanına ve diğer görevlilere samur kürkler hediye etti ve her birine ömür boyu gelir bağladı. Abdullah’la adamları, Bostancıbaşı’nın hapishanesine gönderilip Mekke’yle Medine’den çaldıkları malların ortaya çıkartılması için üç gün boyunca sorguya çekildiler.

Hünkar, o gün yapılan cirit ve mızrak oyunlarını seyretmek için eski saraya gitmişti. Abdullah’ı adamlarıyla beraber eski saraya götürüp huzura çıkardılar. Hünkar mahkumları bir müddet seyrettikten sonra idamlarını emretti.

Sorguları sırasında Mekke ile Medine’den ve Hazreti Hüseyin’in Kerbelá’daki türbesinden çaldıkları bazı mallar hakkında Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından hapsedilen öteki adamlarının bilgi sahibi oldukları öğrenilmişti. Bu konuda Mısır’a gereken yazılar yazıldı. Kahvecibaşı da, Mehmed Ali Paşa ile oğlu İbrahim Paşa’ya kılıç, kalkan ve fermanlar götürmek üzere Mısır’a yollandı." Yeniçağ Gazetesi.

Suudiler ve Reşidiler Mücadelesi

  1. yüzyılın sonunda Reşîdîler’in Cebelişemmer bölgesinde Osmanlı Devleti’nin desteğiyle önemli bir güç haline gelmesi üzerine Suûdîler 1824’ten beri merkez edindikleri Riyad’dan çıkarak Küveyt’e yerleşmek zorunda kaldılar (1891).

Bu sırada Küveyt emîri ile Küveyt’i işgal niyetinde olan Reşîdîler arasında sürtüşmeler yaşanmaktaydı. İngilizler, durumu Osmanlı Devleti nezdinde protesto ettikleri gibi Emîr Mübârek’le daha önce yaptıkları gizli himaye anlaşmasına dayanarak Küveyt Limanı’na savaş gemisi ve siyasî memurlar gönderdiler. II. Abdülhamid, İngilizler’in muhtemel müdahalesini önlemek için İbnü’r-Reşîd’in Küveyt’e girmesine izin vermedi. Bu durum ve Riyad’ın Suûdîler’in eline geçmesi Reşîdîler’i telâşlandırdı. Bağdat ve Basra valilerinin krizi kontrol edememesi, Mekke emîrlerinin kışkırtıcı tavırları yeni bir Suûdî-Reşîdî çekişmesini doğurdu.

Abdülazîz b. Suûd, İbnü’r-Reşîd’in bölgedeki etkinliğine son vermek amacıyla savaş hazırlıklarına başladı. İngilizler’den para ve silâh yardımı alabileceğini ümit ediyordu. Gelişmelerden haberdar olan II. Abdülhamid, İbnü’r-Reşîd’i desteklemeye karar verdi. İlk olarak kendisine iki dağ topu gönderildi ve satın alacağı silâhları Basra gümrüğünden gümrüksüz geçirmesi için izin verildi. Öte yandan Müşir Ahmed Feyzi Paşa’dan Abdülazîz’in saldırılarda bulunduğu Kasîm taraflarına bir askerî sefer hazırlığı yapması istendi. Fakat sıcaklar nedeniyle Osmanlı ordusu başarısız oldu.

Abdülazîz’in İbnü’r-Reşîd’i öldürüp Kasîm bölgesini ele geçirmesi karşısında Ahmed Feyzi Paşa, Abdülazîz’in babası Abdurrahman b. Faysal ile anlaşarak itaatini sağladı.

1920 yılında Irak bölgesine kadar egemenliğini genişleten İbn Reşid kabilesi, İngilizlerin Filistin’i Yahudileri verilmesi teklifini red etti. Bunun üzerine İngilizlerin teklifini kabul eden ibn Suud, desteklenerek üzerlerine sürüldü. İngiliz parası, silahları ve Hintlilerden oluşan askerleriyle saldıran ibn Suud, Kasım 1921 yılında ibn Reşid’in merkezi Hail’i ele geçirdi. Böylece ibn Reşid devleti yıkıldı ve toprakları Suud’a verildi. Bu zaferle ibn Suud’a “Necid ve Necid’e bağlı Toprakların Sultanı” ünvanı verildi.

Suudi Devletinin Kuruluş

Abdurrahman Suud b. Faysal, Reşidilerle yaptığı mücadeleyi kaybetti. Riyad’ın Reşidilerin eline geçmesi üzerine Kuveyt Emiri’ne sığındı. Burada İngilizlerle ilişki içerisine girmiş olan Kuveyt Şeyhi Muabarek es-Sabah’dan dünya siyasetini öğrenen Abdulaziz b. Suud’da İngilizlerle temasa geçti. Ardından Kuveyt emiri ile birlikte Reşidilere karşı savaştı. Bölgedeki kabilelerden elde ettiği destek ile Necid bölgesine girip Riyad’ı Reşidilerden 15 Ocak 1902 yılında aldı. Bu tarih Suudi Arabistan Devleti’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir.

Bu arada Abdülazîz’in padişah tarafından bir hil‘atle taltif edilmesine karar verildi. Resmî evraklar üzerinde Abdurrahman kaymakam olarak görünüyor, oğlu Abdülazîz, Necid emîri ve aşiretleri reisi unvanını kullanıyordu.

İngilizler ile yaptığı 1915 tarihli Darin Anlaşması ile 1915-1927 yılları arasında Britanya İmparatorluğu’nun egemenliğini kabul etti.

Güçlü bir devlet olmak için doğrudan denize ve dış dünyaya açılmak gerekiyordu. Tek çözüm Osmanlı Devleti’nin bir mutasarrıflık merkezi olan Lahsâ’nın ele geçirilmesiydi. Trablusgarp ve Balkan savaşlarından dolayı bölgede güvenliği sağlayan sınırlı bir gücün dışında birlik kalmaması Abdülazîz’e aradığı fırsatı verdi. Siyaset sahnesine çıktığı andan itibaren bölgedeki Arap kabileleriyle sıcak ilişkiler kuran ve İngilizler’in desteğini almaya çalışan Abdülazîz, Osmanlı Devleti ile bozuşmak istememeleri sebebiyle İngilizler’in desteğini sağlayamamıştı. Ancak İngilizler bu resmî politikalarına rağmen Küveyt’teki siyasî memurları Captain William Shakespear vasıtasıyla el altından Abdülazîz’i cesaretlendiriyor, Balkan Savaşı başta olmak üzere Osmanlı Devleti aleyhindeki gelişmeleri kendisine bildiriyordu. Lahsâ’da herhangi bir mukavemetle karşılaşmayacağını öğrenen Abdülazîz Nisan 1913’te kuvvetleriyle bu bölgeye yöneldi. 4 Mayıs’ta Lahsâ’ya girerek az sayıdaki Osmanlı asker ve memurlarını buradan çıkarıp bölgenin merkezi Hüfûf’a yerleşti. Kendisini denize ulaştıran Uceyr, Cübeyl ve Katîf şehirlerini kontrol altına alıp bölgeye hâkim oldu.