Sukut altındır (!) dediler ve böyle aldattı, kandırdı, dolandırdı ve tepemizde boza pişirdiler. En müsamahakar yaklaşım olarak '' Nerede ve nasıl konuşulacağını bilmeli insan ''denilebilirse de, susma ile ilinti kurmak zaten olası değildir.

Sukut altındır (!) dediler ve böyle aldattı, kandırdı, dolandırdı ve tepemizde boza pişirdiler. En müsamahakar yaklaşım olarak '' Nerede ve nasıl konuşulacağını bilmeli insan ''denilebilirse de, susma ile ilinti kurmak zaten olası değildir.

Bilen konuşsun, gören konuşsun, duyan konuşsun, Allah'ı, izanı, kalp ve vicdanı olan konuşsun.

Hukuk, insan hakkı, kul hakkı diyen, bilen ve bütün bu değerleri kanıksamış olanlar konuşsun.

Konuşsun ülke, zira tepetaklak gelen zulmün adres sormayacağı ve freni patlamış bir kamyonun önüne ne gelirse katıp götüreceğini, şu bizden diyerek ayrıma tabi tutmasının mümkün olmadığını hem bilimsel ve hem de tecrübe ile sabit olduğunu bilenler konuşsun.


Suskunluğun, korkaklığın, ilkesizliğin namussuzluk olduğunu, haysiyetsizlik olduğunu bilenler konuşsun. En azından konuşabileceği kadarıyla konuşsun. Hepten susmak yerine kısık bile olsa bir ses verip cılız bir itirazı dile getirsin.

Ses vermek, itiraz etmek, isyan etmek, La demek, ayağa kalkmak ve haykırmak için zulmün spesifik olarak tam 12'den sizi vurmasını bekliyorsanız eğer ahlaktan, izzet, onur, haysiyet ve tecrübeden yana hatırı sayılır bir fakirlik içerisindesiniz demektir.


Kominist bir motto dediler, içerisinde dine isyan ve ümmete nifak var diyerek pazara sürdü din tüccarı çakallar. Oysa Dinin Resul'üne atfedilen bir cümlede '' Zulme ve zalime sessiz kalan dilsiz şeytandır '' vurgusunu birbirlerine günün her saati anımsatan pazar müşterisi ümmet, bu izansız, dinsiz ve Allahsız hezeyanın düşüncesiz ve limitsiz alıcıları oldular.

Ülke yağmalanıyor ses yok !
Din yağmalanıyor ses yok !
Allah yağmalanıyor yine ses yok !
Ölü toprağı serpilmiş üzerine ve etkisiz, yetkisiz, tepkisiz, hissiz, ürkek, korkak ve utanmayan bir neslin utanmazca arz-ı endam eylediği bu süreç, yarınlara ve çocuklarımıza nasıl bir felakatin kapısını ardına kadar açtığımızın da giz ve perde arkasının faili belli sanıklarıyız.

'' Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın ''

Uyuşturucusunu günün her saati beyni ve iliklerine zerk eden ve ettirilen bir toplumun duyar eşiğinin yüksek olması ne mümkün !? Kapısını çalmayıncaya kadar güvende olduğuna inanmış ve inandırılmış bu kitle, zulmün hayasız tokatı ile karşı karşıya kaldığında haklı, onurlu ve yüksek bir volümde çağrı yapması da yine ne mümkün !?

Mafya - siyaset ilişkisi ayyuka çıkmış ses yok, Kayyum adı altında hayasızlık, hukuksuzluk, gasp ve çökmeden mütevellit yanan canları feryat figanı arşa uzanmış ses yok. Meclis, vekil, istişare ve ortak akıl gibi değerler, ilkeler, temayül, yasa ve Anayasa rafa kaldırılmış ses yok.

Her biri üçlü beşli maaş alırken, bakan olmuş ama adam bile olamamışların kendi şirketlerinden devlete en fahiş miktarlarda malı kazıklarken, ihaleler en hayasız ve yolsuz şekilde akraba ve paravan şirketlere gözümüz önünde cüretkar bir tavır ile servis edilirken ölümcül bir hayasızlık sessizliğine bürünmek...

Allah, dini, kitap ve resulüne denk tutulmuş kimi siyasetçilerin Tanrı dağını da ben, Uhut dağını da ben, Hira dağını da ben yarattım edası ile aşağılayan, küçümseyen ve kibrin en doruklarını en pervasız şekilde servis edilmesini izleyen hocalar, imamlar, dini vakıf ve dernek yöneticilerinin izzetsizlik ve onursuzluğun muhteşem (!) bir örnekliklerini temsil ettikleri bir sessizlik...

Bütün bunlar olurken gizlemek, gizlenmek, utanmak, korkmak gibi en küçük bir endişesi dahi olmayan bu hayasız oligark zümre, bahsini yaptığım sessizlik ve ondan sorumlu olanların sesizlikten mütevellik hayasızlıklarından ne alçakta ne de yüksette değiller...!

Belki de tamamlıyorlar birbirlerini, şık düşüyor ve muhteşem bir kombin oluşturuyorlar !

Ama biliyorum ki hükümran olan yasa ( SÜNNETULLAH ) mutlaka cereyan edecek ve


SUSTUN VE SIRA SANA GELDİ / MUTLAKA GELECEK...