Suriye’de sarsılan stratejik dengeler

Son günlerde ABD’nin; önce İran destekli Haşdi Şabi milislerine bomba yağdırması ve ardından da Tabka bölgesinde Suriye rejimine ait bir savaş uçağını düşürmesi ve bu olaylara karşı Rusya ve İran’ın sert tepkiler göstermesi bölgede bıçak sırtında olan dengeleri alt üst etmeye yetmiştir. ABD, Şam rejimi güçlerinin Tabka bölgesine yaklaşması ve Suriye uçağının kendi müttefiği olan PKK-YPG güçlerini bombalaması nedeniyle düşürüldüğünü açıklamıştır. Bu durum bir taraftan Suriye’deki etkin güçler arasında hâkimiyet mücadelesini artırırken diğer taraftan da rakip güçler arasında nüfuz sahalarının oluşmasını ve ülkedeki bölünmenin derinleşmesini tetiklemektedir. Bu çerçevede düşürülen Suriye uçağına tepki olarak Rusya’nın, Fırat’ın batısına geçecek herhangi bir hava aracını hedef alacağını açıklaması ve ABD ile kurulmuş olan istihbarat ve iletişim kanallarını iptal ettiğini belirtmesi Suriye’de nüfuz bölgelerinin oluşmaya başlamasına işaret etmektedir. Yine uçak hadisesinden bir gün sonra İran’ın, Deyri Zor’daki DAİŞ hedeflerini vurma bahanesiyle füzelerini ateşlemesi Tahran’ın, Suriye’de tatbik edilecek emrivakilere pabuç bırakmayacağını göstermiştir.

Suriye’de fitili ateşlenen bu jeopolitik kaynamayı, burada ortaya çıkan yeni stratejik gelişmelerden ve Ortadoğu genelinde devam güç ve çıkar mücadelelerinden ayrı mütalaa etmek mümkün değildir. Bölgede ortaya çıkan bu yeni stratejik durum Rakka Operasyonunun uygulamaya konmasından sonra oluşmaya başlamıştır. Buradaki temel mesele Rakka ve çevresinden kovulacak olan DAİŞ’in bırakacağı alanlara hangi güçlerin sahip olacağı problemidir.

Bu bağlamda, ABD ve onun adına vekâlet savaşı yürüten PKK-YPG ve ÖSO unsurları DAİŞ’ten boşalacak olan Rakka, Deyr-i Zor gibi Suriye’nin orta ve doğu kesimlerini kendi etkinlik alanı olarak görmektedirler. Özellikle Deyr-i Zor bölgesi Suriye’de faaliyet gösteren tüm güçler için stratejik ve taktik bir mücadele alanı haline gelmiştir. Bölgenin önemi bir taraftan petrol ve doğal gaz kaynaklarının bulunduğu bir coğrafyaya sahip olmasından diğer taraftan da Tahran, Şam ve Bağdat’ı birbirine bağlayan stratejik bir hat üzerinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayıdır ki karşı bloku teşkil eden Rusya, İran ve Suriye rejimi, ABD Rakka ile meşgul olurken Deyr-i Zor ve havalisine hâkim olmak istemişlerdir.

Yukarıda belirtildiği üzere, nüfuz alanlarının kalın çizgilerle çizilmesi Rakka Operasyonu sonrasında Suriye’deki güç mücadelesinin şiddetlenmesi ve bu ülkedeki bölünmenin derinleşmesi ihtimalini arttıracaktır. Ancak, bu ihtimaller ABD’nin temel stratejisini gerçekleştirme yolunda attığı taktik adımlardır. Waşington’un asıl hedefi Ortadoğu coğrafyasını yeniden tanzim etmektir. Şimdilik Amerikan stratejik kurgusunun önündeki en büyük engelin İran olduğu belirtilmektedir. Körfez kriziyle Katar’ın hizaya çekilmek istenmesi ve Suudi Arabistan’ın İran’a karşı bir blok oluşturma projesi gibi son dönemlerde yapılan taktik hamleler bu temel Amerikan bölgesel stratejisi çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Türkiye’ye gelince Ankara, Katar Krizinde takip ettiği politikayla ABD’nin muhtemel bir İran harekâtını geciktirmiş oldu. Yine Türkiye’nin İdlib’te Rusya ve İran’la beraber güvenli bir bölge oluşturma planına da bu çerçeveden bakmak gerekir. Şurası unutulmamalıdır ki Ortadoğu’da patlak verecek hiç bir kriz bölge ülkelerinin menfaatine olmayacak tersine büyük zararlara sebep olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye’nin ali menfaati bölgede barışın sürmesindedir. Türkiye bu tarihi sorumluluğunu gerek Katar Krizi gerekse de Suriye Meselesi ve diğer konularda ortaya koyduğu diplomatik çabalarla yerine getirmektedir.