Başlangıçta rejim karşıtları özgür Suriye için örgütlenip silahlı
güç olarak da Özgür Suriye ordusunu kurmuşlardı. Esad rejiminin
yanında dış destek olarak Rusya ve İran bulunurken, Amerika’nın
orkestra şefliğini üstlendiği Türkiye , Suudi Arabistan, Katar ve
cılızda olsa Avrupa ülkelerinden oluşan blok muhaliflerin yanında
yer almıştı. Muhalifleri destekleyen blok kısa sürede diğer Arap
ülkelerinden Tunus, Yemen ve Mısır’da olduğu gibi Esad rejimin
yıkılacağı ve kolayca Suriye’de rejimin değişeceğini ön
görüyorlardı. Ancak Amerika’nın başını çektiği blokun iç
problemleri ile Suriye’nin demografik ve devlet yapısında ön
göremedikleri dirençler, ayrıca bunlara bağlı gelişen iç ve dış
dinamikler bunun gerçekleşmesini engelledi. Hatta bu ülkelerin
Ortadoğu’da gelişen diğer hadiseler karşında farklı strateji
geliştirmeleri diyalektik bağlamında paradox bir duruma düşmeleri
bu işi katmerleştirdi. Diğer yandan Rusya ve İran’ın Suriye’deki
stratejilerini gerçekleştirmeye dönük Esad rejimine açık aleni
yardımları ve sürekliliği Suriye meselesini içinden çıkılmaz bir
noktaya itti. Öyle ki daha baştan itibaren birincilerden İran’ın
şii hilal stratejisi bağlamında İslam devrimi sonrası Lübnan’da
İsrail karşıtı olarak Hizbullah hareketini bölgede etkinleştirmesi
Rusya’nın ise Ortadoğu’daki son kalesini kaybetmemek adına sıcak
denizlerde kalmayı sürdürme ve Putin döneminde başlayan Rusya
federasyonun eski siyasi coğrafyasını tekrar diriltme stratejileri
ve buna dönük politikaları, Suriye’de Rusya ve İran’ın Amerika
merkezli politikalarına karşı direnç göstermesine neden oldu.
Özellikle bu blokun enerji ihtiyacı, ekonomik ve siyasi ve ticari
askeri nedenlere bağlı olarak birleşmiş milletlerde Çin’i de
yanlarına çekmeleri Suriye’de iktidar değişiminin iç savaşa
dönüşmesine neden oldu. Neticede dördüncü yılını dolduran bu iç
savaşta 150,000 fazla insan öldü ve en az 9 milyon insan yurtsuz
kaldı.
Amerika’nın başını çektiği blok birleşmiş milletlerde hava ve
karadan saldıran Esad rejimini durdurmaya dönük ciddi bir sonuç
alamadı. Ancak 2012 sonlarına doğru büyük ölçüde finansman ve
askeri silah yardımı ile muhalifleri destekleyerek hemen hemen
Suriye topraklarının yarısına yakın yerde kara gücündeki üstünlükle
alan hakimiyeti sağlandı. Özellikle Avrupa ve diğer Sunnî İslam
dünyasından gelen mücahitler büyük ölçüde bu vurucu gücün insan
kaynağını oluştururken Suud yönetimi ve Körfez ülkeleri ise bu
savaşın finansmanını sağlıyorlardı. Ayrıca baştan itibaren Türkiye,
Ürdün ve Lübnan’daki mülteci kamplarından temin edilen insan
kaynağı, silah ve finansman ile Özgür Suriye ordusu mücadelesini
yürütürken daha sonraki süreç de mücahit adı altında Irak’ta mevcut
Şii iktidarına karşı mücadele eden Elkaide ve onun uzantısı
güçlerin bölgede güçlenmelerine yol açtı. Daha önceki yıllarda
Afganistan ve Irak’ın Amerikalılar tarafından işgali sonrasında
buralarda Elkaide ve Taliban benzeri aşırı İslami unsurların
çıkmasına bakıldığı zaman burada ortaya çıkan yeni yapılanmanın
arka planında Amerika ve İsrail politikalarının var olduğu
görülmektedir. Zira Avrupalının korkulu rüyası İslam dünyasında
ortaya çıkan cihat merkezli potansiyel enerjinin kendi aralarında
çarpışmaları sağlanarak enerjinin yok edilmesi planlanmış
olmaktadır. Öyle ki İsrail için tehdit unsuru haline gelen
Hizbullah ile 2001 saldırıları ile ortaya çıkan dünyayı sarsan
Elkaide hareketinin çarpıştırılması Amerika ve İsrail’in Ortadoğu
veya diğer İslam coğrafyasında daha rahat hareket edebilme olanağı
sunacaktır.
Özellikle Amerika ve Batının Suriye politikaları Elkaide ve onun
uzantısı El-nursa gibi radikallerin Suriye’de var olan boşluğu
doldurmasında önemli rol oynadı. Zaten bu kaotik ortamı fırsata
dönüştürmeye çalışan bu radikal guruplar bölgenin siyasi yapısını
şekillendirmeye başladı. Bu bağlamda 2013 yılının ortalarına
geldiğimizde Suriye’de suni Arap dünyasında özellikle selefi kültür
tabanında destek bulan orta kuşak Suriye’ye hakim İŞİD(Irak Şam
İslam Devleti), kuzey doğuda ise Rojava olarak adlandırılan Kürt
bölgesinde PKK’nin uzantısı PYD ile Şam ve Lazkiye merkezli Esad
Rejiminin hakim olduğu bölge oluştu. Özgür Suriye ordusu ise
mücahitler ile İŞİD arasında geçişken olan alan hakimiyetini
sağlıyordu. Kısaca geçen yılın sonuna gelindiğinde Suriye’de kabaca
alan hakimiyetine sahip dört unsur bulunmakta idi.
Özgür Suriye ordusunun süreç içinde artan rejim saldırıları
karşısında Amerikan destekli bloktan yeterince desteği görememesi
bu yapıda çözülmelere neden oldu. Özellikle mülteci kaplanlarındaki
Suriyelilerin Türkiye ve Ürdün içindeki şehirlere yayılmaları ve
üretim sektöründe yer almaları askeri cephede iyiden iyiye
çözülmeye neden oldu. Neticede bu boşluğu PYD ve İŞİD ve Elkaide
merkezli El-nusra gibi guruplar doldurdu. Kuşkusuz bu oluşumlarda
özellikle İran SAVAK ve Esad a ait El-Muhaberat adlı istihbarat
örgütlerin payını da küçümsememek gerekir.
Diğer cephede ise Rusya rejime silah yardımı yaparken Esad’ın ana
bölgesel destekçisi olan Müslüman Şii İran başkana karşı isyanın
patlak verdiği Mart 2011 yılından beri milyonlarca para harcadı.
Rusya ile birlikte, rejimin temel tedarikçisi, o sürekli Essad’ın
istifa etmesi için yapılan girişimleri dış ve iç desteklerle bloko
etti. Batı analistler Iran’ın başta Suudi Arabistan Körfez, Sünni
Arap Devletleri ile Suriye ötesine uzanan bölgesel güç mücadelesi
veya proxy savaşına giriştiğini söylüyorlar. Tahranın, böylece
çoğunlukla Sünni isyancılarla savaşan Alevi Suriye rejimi için
zafer iddia eden belirgin bir ilgisi olmuştur. Nitekim Suni
isyancılar, İranlı yetkililer ve bölgesel uzmanlar onların bu
strateji ve yardımları Suriye’de gelinen noktayı beraberinde
getirdiğini söylerler.
Bu bağlamda olsa gerek İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Majid
Takht-Ravanchi, isyanın başarısız olduğunu ve Suriye istikrarının
bu hafta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında geri
yükleneceğini söyledi. Ayrıca verdiği demeç de aşırılık ve
kargaşanın Suriye'de ciddi uluslararası toplum tarafından ele
alınması gerektiğinin altını çizerek, aşırılara kuvvet sağlayan
ülkelere yardımı durdurmak gerektiğini ve bunlarla ilgili uluslar
arası örgütlerin bir dizi yaptırımlar sağlamasını istedi. Yine aynı
şahıs Iran’ın Suriye hükümeti ile iyi ilişkilerinin olduğunu ancak
bunun onlar bizi dinler anlamına gelmediğini iddia etti. Batılı
istihbarat ajanslarının iddia ettiği gibi isyancıların yenilmesine
yardımcı olmak üzere Iran’nın silah ve Devrim muhafızları
savaşçıları gönderdiğini inkar etti. Nihayet bakan yardımcısı
"Iran’ın Suriye’de diplomatik bir varlığı vardır. Alışılmadık bir
durum değil. Suriye hükümetinin uzatacağı kola ihtiyacımız
yok,"diyerek aslında İran’ın Suriye’de kullandığı aşamalı
yöntemleri ki bunlar propaganda, diplomasi, askeri ve finansal
unsurlara açıklık getirmektedir.
Şam ve hükümet güçleri yanında geniş bir alanda mücadele veren
Hizbullah destekli nüfuzuna rağmen İran istihbarat örgütü ve devrim
muhafızları ile sahada tam mücadele yürütmektedir uluslara arası
Cenevre barış görüşmelerinde Amerikan ve İngiliz itirazlarına
rağmen Esad’sız bir barışın olamayacağını vurgulayarak Cenevre
görüşmelerinde Esad’ı etkin kıldı. Bu Fars diplomasisinin en önemli
kritik aşamayı sağlayan başarılarından biridir. Diğer yandan Esad’a
vermiş olduğu askeri destek ki devrim muhafızları ve Hizbullah
güçlerinin desteği ile sadece Şam ve banliyölerinde değil bir çok
yerleşim biriminde kontrolü sağladı. Nitekim bu askeri üstünlüğün
bir neticesi olarak geçen ay Suriye devrimin merkezi stratejik
şehir Humus’tan muhalifler çekilmek zorunda kaldılar.
ABD ile Körfez Arap müttefikleri şimdiye kadar Suriye’de rejim
muhaliflerine silah, ekipman ve finansman sağladı. Geçen yıl, ABD
Başkanı Barack Obama, kimyasal silah kullanan Essad’ın hükümeti
üzerinde hava ve füze saldırıları başlatma noktasında görünüyordu.
Ama Obama'nın son dakika kararı ile geri çekilmesi ve birleşmiş
milletler delegasyonuna kimyasal silahların açılması ve bu konuda
tarafların bir noktaya varması bu ikinci noktanın savaşın
kazanılmasından çok Amerika’nın Suriye rejimi ve İran ile
görüşmeler başlatması olarak yorumlandı. Gelinen bu noktada İran ve
Rusya’nın bütün uluslararası platformlarda Suriye rejiminin yanında
dik durması etki olmuştur.
Tahran üniversitesinde dış politika uzmanı Mohammad Marandi,
Amerikalıların Suriye'de büyük bir hata yaptığını ve onların bunu
bilmelerine rağmen yüksek sesle ifade edemediklerini söylemekte.
Ayrıca O, eğer onlar 2012 Annan planını bağlamında Esad’ın sarayına
çekilmesi ile ateşkes ve uluslararası izlenen seçimleri kabul
etselerdi , bütün bu olanlardan kaçınılmış olacağını iddia
etmektedir. Nitekim o ifadelerinin devamın da"Iran’ın içtenlikle
Esad hükümeti desteklemeye devam ettiğini bunun sebebi olarak da
başka bir seçeneğin olmayışı olarak izah etmektedirler. Suriye’de
bazı bölgelerin aşırı uçların eline geçmesini de buna örnek
göstermektedirler. İran’ın diplomatik mantık bağlamında nasıl bir
paradigma geliştirdiğini anlamak için İran stratejistlerden birkaç
daha alıntı yapmak faydalı olacaktır: İran dış politikasını
şekillendiren önde gelen strajistler Tahrandaki bir dizi
görüşmelerde, Suriyede Batılı stratejislerin sadece radikalleri
teşvik etmediğini ayrıca ülkede kaosa neden olduğunu. sonuç olarak,
şimdi en önde hükümet gücleri ile geri teptiğini söylemektedirler.
Hatta İran parlamentosunun milli güvenlik ve dış politika komisyonu
başkanı ve hükümet içinde etkili bir isim olan Alaeddin Borujerdin,
"Rejim kalacağını Amerikalıların onu kaybettiğini" ve El-kaide
bağlantılı mücahit gruplar tarafından işlenen terörüst eylemler ve
Sünni Müslüman Arap ülkeleri tarafından finanse edilen silahlı
kişiler için,” şimdi bunlar Suriye insanlarının karşı karşıya
olduğu ana tehdit olduğunun” altını çizer. Hatta Borujerdi,
tehlikenin boyutunu daha öteye taşıyarak,. Suriye için İngiltere ve
diğer Avrupa ülkelerinden Suriye’ye savaşmaya gelen yabancı
mücahitler , seyahat ettikleri ülkeler de yakında büyük bir terör
oluşturacaklardır ve bunlar geri tepecektir. Bu bağlamada. "Biz
Avrupa'nın gelecekteki güvenliği hakkında endişe ediyoruz,"
propagandasını işlemektedir.
Amir Mohebbian, muhafazakar stratejisti ve hükümet danışmanı,: "Biz
kolayca Suriye oyununu kazandık. ABD Suriye’yi anlamıyor.
Amerikalılar Esad’ı değiştirmek istedi ama alternatifi neydi? Tüm
yaptıkları radikal grupları teşvik etmek ve daha az güvenli
sınırları yapmak oldu” dedi. "Suriye’de değişim ihtiyacını kabul
ama yavaş yavaş. Aksi halde olan kaos" tezini güçlü bir şekilde
dünya kamuoyuna işlemeye başladılar.
Sonuç olarak Ortadoğu’da bölgesel güçlerden bir olarak İran,
Suriye’deki mücadelenin en önemli aktörlerinden biridir. İslam
devrimi sonrasında İsrail karşıtlığı tezle geliştirdiği bölgeye
dönük strateji ve Hizbullah benzeri askeri ve istihbarat
yapılanmaları ile bu konuda hangi kartları ne zaman kullanacağını
bilmektedir. Suriye’ye dönük fikri alt yapısı yanında çeşitli dini,
askeri ve istihbarat ve hatta diplomatik unsurlarıyla dinamik ve
süreklilik arz eden çok yönlü politika uygulamaktadır.