Suriye ve Suriyeliler

Trump ve Putin arasındaki görüşmenin ardından ABD ve Rusya’nın, Suriye'nin güney batısında çatışmasızlık bölgeleri oluşturulması için uzlaştığı açıklanmıştı.

Eğer ihlal edilmezse bu anlaşmanın öngördüğü ateşkes dün El Kuneytra ve Dera’da yürürlüğe girdi.

Suriye’deki çatışmasızlık bölgelerinin genişlemesi, barış için ümitvar olmamızı sağlıyor.

Hedef, çatışmasızlık bölgelerini tüm Suriye’ye yaymak ve yol sonuna kadar DEAŞ’tan temizlenen Suriye’de kalıcı barışı sağlamak.

Suriye meselesinin çözümlenmesinden en memnun olacak ülke şüphesiz Türkiye’dir.

Zira sorun, en fazla Türkiye’yi etkiledi.

Suriye’deki iç savaşın neticesi olarak ortaya çıkan göç olgusu son yıllarda Türkiye gündeminde başlı başına bir sorun olarak girdi.

Sakarya’da meydana gelen hamile kadının ve çocuğu ile birlikte iğrenç bir şekilde öldürülmesi, bu meselenin boyutlarının giderek arttığını ortaya koymaktadır.

Sakarya’daki vahşet insanlıktan nasibini almamış, gözü dönmüş iki caninin münferit hadisesi olarak kabul edilse de bu noktaya gelişte, bir süredir sosyal medyada yürütülen Suriyelilere yönelik olumsuz propagandaların, Suriyelileri ötekileştirmenin, dışlamanın, aşağılamanın etkisi vardır.

***

2015 yılı Mart’ında içinde benim de bulunduğum, Unesco Türkiye Milli Komitesini temsilen bir heyet Şanlıurfa’daki Suriyeli göçmen kamplarında inceleme yapmıştı.

Ziyaretimiz 8 Mart dünya kadınlar gününe denk gelmişti.

Kampta kadınlar günü ile ilgili bir etkinlik hazırlanmıştı.

Kampta oluşturulan Kadınlar Komitesi adına Berae Abdullah adlı kadın “Mukaddime” adlı şiiriyle duygularımıza seslenirken, Rim Ezzar adlı kadının yaptığı konuşmada kullandığı “Dünyanın yarısını kadınlar oluşturuyor, diğer yarısını da kadınlar doğurdu” şeklindeki söz hepimizi derinden etkilemişti.

Sakarya’da vahşice öldürülen Suriyeli 9 aylık hamile Emani el-Rahmun, ne yazık ki dünyanın yarısını doğuran, yarımızdan sadece biri…

Bu müessif olay, Türkiye’deki Suriyeli kadınların, genç kızların, çocukların dramlarını da hatırlamaya vesile oldu.

Diyanet İşleri Başkanının cenaze törenine bizzat katılması ve gözyaşlarını tutamaması vicdanları umarız yumuşatmıştır.

Kendisi de bir kadın olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının meseleye sahip çıkması ve cenaze törenine katılması elbette önemli.

Bundan sonra yapılması gereken, göç meselesini tüm boyutları ile ele almak, nefret yerine merhameti, ayrılık yerine kardeşliği sağlayacak tedbirleri almaktır.

Her ne kadar Fırat Kalkanından sonra Suriyelilerin bir kısmının ülkelerine döndüğü açıklansa, barış yolunda adımlar atıldıkça ülkelerine dönenlerin sayısının artması beklense de, Suriye sorunu tümüyle çözüldüğünde bile ülkemizde Suriyeliler meselesi varlığını sürdürecektir.

Zira kamplarda kalanların 10 katından fazlası Türkiye’nin çeşitli bölgelerine dağılmış, hayatlarını idame gayretine düşmüşlerdir.

Birçok kentte “Küçük Suriye” diye adlandırılan semtler oluşmaya başlamıştır.

Buralardaki bir çok dükkanın tabelaları Arapçadır.

Türk işyeri sahipleri bile Suriyeli müşterilerine hitaben Arapça duyurular asma ihtiyacı duymuşlardır.

Şanslı olanlar ticaret yapmaya başlamışsa da çoğu karın tokluğuna çalışmaktadır.

İstihdamda farklı muameleler hoşnutsuzluklara sebep olmaktadır.

Suriyelilerin hiç de azımsanmayacak bir bölümü de maalesef dilencilik yapmakta…

O yüzden meselenin bir devlet politikası olarak topyekun ele alınması gerekmektedir.

Sakarya’daki hadise bir alarmdır.

İğrenç bir saldırı ile hayatını kaybeden Emani el Rahmun’ın babası Muhammed Abdülhadi Ali el-Rahmun, “Bu işe bulaşan suçluların yaptıkları, hiçbir şekilde Türk halkını şekilde temsil etmiyor. Müslüman Türk halkı bizim kardeşimiz, dostumuzdur” diyerek acısına rağmen sağduyulu bir duruş sergilese de benzer hadiselerin ortaya çıkması halklar arasında nefrete zemin hazırlar.

Benzer olayların meydana gelmemesi için aman dikkat.