Su ve suyun akıllısı

Hiç düşündünüz mü su ile insan arasındaki temel ilgiyi. İnsan Suresi’nin 2. ayetinde ne demişti Yüce Yaradan: “ Şüphesiz ki biz insanı karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu imtihan etmek için de işitme ve görme duyguları ile donanmış bir varlık kıldık.”

Su ve insan…

Biri cansız dediğimiz; ancak varlık âleminin olmazsa olmazı, diğeri canlılar âleminin eşref-i mahlûkatı. Temelde bir ve aynı olan bu iki varlık ne de çok benzerliklerle: “Ben senim, senin için varım; sen de bensin, bendensin.”, der gibidir kalp gözü ile bakanlara.

Su; varlığı ile canlıya can, cana rahmet, toprağa bereket, temizliği ve temizleme gücü ile saffet; dalgasıyla, seliyle, çığıyla felaket; çığlığıyla afet olan varlık.

Su; yalnız insan vücudunun üçte ikisinin değil, bütün canlıların vücutlarında onların hayatlarını idame ettiren en büyük nimet.

Su; damara kan, göze yaş, şaire ilham, şiire konu, bunalan gönüllere şifa, kavrulan bedenlere ferahlık veren hayatın vazgeçilmezi.

Su; yerde umman, gökte bulut, yeraltında kaynak, çeşmede ab-ı hayat olan kıymet.

Su; solunum için gerekli olan oksijenin vücuda alınmasını sağlayan mükemmel bir çözücü, özel etkileşimi sayesinde moleküllerinin birbirlerine ve çevrelerinde bulunan diğer maddelere tutunma özelliğine sahip eşsiz bir madde, aynı zamanda güçlü bir iletken.

Su; güneş ışınlarının içerisinde rahatça hareket etmesini sağlayan böylece bağrında barındırdığı milyonlarca canlıya yaşama hakkı tanıyan kudret.

Biri yanıcı diğeri yakıcı hidrojen ve oksijen gazlarının birleşiminden oluşan kokusuz, renksiz ve saydam sıvı olarak tanımladığımız bu varlığın en büyük özelliklerinden biri söndürücü olmasıdır. Yakan ve yanan iki gazdan bir sıvı ve de en büyük söndürücü özellik; bir büyük hikmet…

Yerine şartlarına ve zamanına göre bulut, yağmur, kar, buz, çiy ve elbet su olan yeryüzünde, yeraltında, gökte varlığını sürdüren ulviyet

Bulunduğu yerin özelliklerine fazlaca dokunmadan vadileri dolduran, birikerek göl olan, deniz olan, umman olan ve bir bardakta can olan dudaklara; ama bir zerresi dahi yok olmayan, yok edilemeyen; Kâinat durdukça da var olacak olan en büyük servet.

Yerine ve şartlarına göre bir asa ile ikiye ayrılan ve ilahlık iddiasındaki zulmü ve uygulayıcısını ve uygulayanları boğup yok eden şiddet.

Ve insan…

Yaratılmışların en mükemmeli

Zerreden küreye her şeyin birbiri ile irtibatlı ve ahenk üzere dengelendiğini görebilme kalbi ile tasdik, dili ile ikrar edebilme özellikleri ile bezeli “Müm’in Suresi”ne tabii varlık.

Omurgası ile dik duran; gelişmiş beyni ile soyut düşünebilen; kendisini ve çevresini gözlemleyebilme ve anlamlandırabilme fonksiyonlarına sahip; aklı ve bilgisi ile yer kabuğunun, altına, üstüne; uzanabildiği ölçüde uzayın derinliklerine mührünü vurabilen şahsiyet.

Dilini kullanma, alet kullanma, üretme özellikleri ile çevresini değiştirebilen, güzelleştirebilen ve iyileştirebilen ve bunların tam aksini de yapabilecek özelliklerle donanımlı muhteşem sistemin sahibi…

Zaman bilincine sahip, iradesi ve azmi ile olayları ve durumları kendi lehine değiştirebilen; geçmişi, icadı olan yazı ve sanatla geleceğe taşıyan; yarım saat içerisinde bir milyon sayfa bilgiyi kopyalama yeteneği ile mucizevî bir yapıya sahip gücün temsilcisi...

Bir damla suyun ürünü; ancak imanı, inancı, hissiyatı, sevgisi, sevdası, sabrı, fedakârlığı, cesareti, aklı, mantığı, kalbi, iyiliği, hoşgörüsü ve yardım severliği ile yaratılmışların en şereflisi; kini, garezi, hırsı, kötülüğü, çirkinliği ve çirkefliği ile esfele safilin (yaratılmışlar içerisinde aşağılıktan da aşağı) olabilen varlık.

Su dedik ve onun karışık bir damlasından yaratılan insan dedik…

Biri cansız; bildiğimiz, içtiğimiz, kullandığımız, varlığı yok olmayan, yok edilemeyen kudret; rahmet özelliği ile canlılar âleminin olmazsa olmazı.

Diğeri suyun işitme ve görme duyguları ile mücehhez kılınmış şekli

Bir bakıma suyun canlısı…

Suyun, akılla, ferasetle, sezgiyle, duyguyla bezenmiş sureti.

Suyun imtihana tabii tutulmak üzere görme ve duyma özellikleri ile donanmış hali,

Kısaca insan.

Sonra dönüp yaşadığımız zaman dilimine bakıyoruz. Yaradan’ın görme ve duyma duyguları ile donattığı suyun akıllısı, yeryüzü yuvarlağını acıların yumağına çevirmiş. O, yaradılışının temelindeki suyun azizliğini terk etmiş, onun sonsuz nimetini doymak bilmeyen hırsının kurbanı ederken bereketini de emrine verilenleri yok etmek amacının aracı olarak kullanmaya başlamış. Bahşedilen güzelliklere güzellikler katması gerekirken o; tam aksine zulmü, bencilliği, acımasızlığı ve yıkıcılılığı kendisine yegâne yol olarak seçmiş.

Oysa güzelliklere pınar olma özelliği taşıyan bu bir damla karışık suyun eseri insana iyiye yönelsin, faydalıya koşsun, doğruyu bulsun, yaradılış gayesine uygun kulluk etsin, her türlü şirkten ve sapıklıktan uzaklaşsın diye peygamberler gönderilmiş. Ona gerçeği apaçık bildiren kitaplar indirilmiş. Ve uyarılmış defalarca… Uyarı görevi yapan peygamberlerden biri de Hz. Nuh olmuş. Nuh’un kavmi, onun bütün ikaz ve uyarılarına karşı şirk ve sapıklıkta sınır tanımayınca da- bu duyan ve gören damlalar- ibret olsun diye onların külliyeleri ile helak edilmiş. Yine ilahlık sevdası ile zulmün doruklarında dolaşan Firavun ve ordusu geldiği küllün içerisine çekilerek yok edilmiş.

İnsan hala bu ibret tablolarından aklı ile pay çıkartamıyorsa vay haline!

Bencilliğin, acımasızlığın kol gezdiği, hırsın ve doyumsuzluğun en büyük nimet olan beyni çepeçevre kuşattığı, sevgiye ve güzele ulaşmanın engellendiği, kalbin çoraklaştırıldığı günümüz dünyasında korkarım ki yine en büyük darbeyi imtihan edilmek üzere yaratılan işitme ve görme duyguları ile donatılan suyun akıllısı yiyecek.