ŞU AN UYKUDAYIZ ÖLÜNCE UYANACAĞIZ

Geçen hafta pazar günü memleketim olan Tokat-Niksar Tahtalı Köyüne gitmek için Yalova’dan yola çıktım. Hani şu yaklaşık bir yıl önce Anadolu Ajansının haber yaptığı, bütün ulusal, yazılı ve görsel basında yer alan “Tahtalı Köy’de yaşadıklarına kimse inanmıyor” başlıklı haberin olduğu köy…

Hah işte!.. O köy bizim köyümüzdür.

Aile üyelerinden birini daha bâki âleme uğurlarken içimizde biriken burukluk, sonrasında yerini; sıla hasreti gidermeye, akraba-i taallukat ile hasbihal etmeye bıraktı.

Rutin hayatın dışına çıkıp buram buram memleket havası almak, güzel manzarasını seyreylemek, pınarlarından akan billur sularından içmek, insanın matemine meltem estiriyor.

Sonbaharın gelişiyle yarısı ağaç dallarında, yarısı yerde, sarı kırmızı ve tonlarıyla her taraf yapraklarla dolu…

Bağ bahçe rengarenk!..

İnsanın gözünü, gönlünü, ruhunu dinlendiriyor.

Daha önemlisi bir insanın ebedi âleme yolculuğuna şahit oluyor, irkilip, derlenip toparlanıyor insan… Ölüm çeki düzen veriyor içimizdeki kalabalığa…

Toparla pılını pırtını!..

Kendine gel diyor!..

Ölüyorsunuz ve defin işlemleri beş dakika sürüyor. Hop ordasınız! Ve sizin en sevdikleriniz ve sizi en çok sevenler bırakıyor toprağın kara bağrına… İtina ile toprak atıyorlar kürek kürek üzerinize..

İbretlik bir hadise, sizi; en sevdikleriniz ve en çok sevenleriniz gömüyor…Hayatın kanunu bu olsa gerek!..

Friedric Nietzsche şöyle diyor “Ölümün son iyiliği, bir daha ölümün olmamasıdır.” İnsan bir defa doğar bir defa ölür. Doğumla ölüm arasında geçen süre insanın ömrüdür.

Başka bir düşünür “Bu dünyadan kimse canlı çıkmadı. Ölümün bizi nerde beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim” diyor.

İnsan ölümle beraber başka bir hayata kapı araladığını düşündüğünde Necip Fazıl’ın şu sözleri geliyor akıllara;

“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”

Bir başka şair Erdem Bayazıt;

“Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm.

Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm.”

Ve kısa bir aradan sonra unutuluyor her şey. Ölenle ölünmüyor ve hayat devam ediyor.

Ulvi âlemi unutarak, süfli âlemin kapısında, şöhrete, şehvete, servete, eşyaya, dünyaya götürecek vasıtaların, şatafatlı bir hayatın peşinde koşup duruyoruz.

Varsa yoksa nefislerimiz bir de süfli emellerimiz…

Her insan mutlaka öleceğini biliyor ama ne zaman öleceğini bilmiyor. Galiba hayatı yaşanabilir kılan da bu...

Var olmakla, yok olmak, havf ve reca (korku ve ümit) arasında… Cennete gitme ümidi, cehenneme gitme korkusu…

Şu an uykudayız, ölünce uyanacağız…

Kalın Sağlıcakla…