Geçenlerde arkadaşımın daveti ile bir Sivil Toplum Kuruluşunun düzenlemiş olduğu programı izlemeye gittim.

Geçenlerde arkadaşımın daveti ile bir Sivil Toplum Kuruluşunun düzenlemiş olduğu programı izlemeye gittim. Tahminimce kocaman salonda toplamda 20-25 kişi ya var, ya da yok idi. Program başladıktan yarım saat sonra STK’nın yönetimindekiler de dâhil sanırım 10 kişi falan kaldık. Sanırım programın konusu ‘’Bu dünyayı ilgilendirmediği için’’ katılımcılara biraz sıkıcı geldi. Hal böyle olunca bende siyasetin yoğun ve sıkıcı gündeminden biraz uzaklaşıp bu günün STK’larını yazayım istedim.

Şöyle ufak yollu bir araştırma yapınca gördüm ki; Demokrasimizin asla vazgeçilmez unsurlarından Sivil Toplum Kuruluşlarının sayısında son 10 yılda inanılmaz bir artış yaşanmış. Bu duruma AB süreci de inanılmaz bir domino etkisi yapmış.

Peki, kim bu adamlar ne iş yaparlar?

STK’ları; gönüllülük esasına dayanan, kar amacı gütmeyen, gelirleri bağışlar ve üyelik ödemelerinden olup, resmi kuruluşlardan bağımsız olarak çalışan, siyasi, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçlar doğrultusunda faaliyetler yapan kuruluşlardır. Ağırlıklı olarak ‘’Eğitim, Sağlık, Sosyal Yardımlaşma, İnsan Hakları, Doğal Afetler, Bilim ve Teknoloji, Çevre’’ gibi etkinlik alanları ile faaliyet gösterirler.

STK’ları; devletin vatandaşlarına yetişemediği konulara omuz verip, tesis ve hizmet sağlayarak devlet işlerindeki açığın ve gecikmenin kapanmasına yardımcı olurlar. Ülkemizdeki bütün Vakıf, Dernek, Sendika, Oda ve Platformlar bu başlık altında hizmet vermektedirler.

Sivil Toplum Kuruluşlarının sayısı hem Türkiye’de hem de dünyada hızla artmakta olup, bugün itibarı ile bu sayı ülkemizde 110.000’in üzerinde bir rakama ulaşmış ve 10.000.000’dan fazla üyesi olan çok büyük bir sivil harekete dönüşmüştür. Artık gerek gündelik hayatımızı, gerekse toplumsal gelişimimizi etkileyen hassas konularda söz sahibi olabilmek için sivil topluma katılım her zamankinden daha önemli bir hale gelmiştir. Biraz önce arz ettiğim bol sıfırlı rakamları sakın gözünüzde büyütmeyin, katılım açısından ve nüfusumuza bakarsak AB’nin hala çok gerisindeyiz.

STK’ları; ülkemizin geleceği için ‘’Kilit Taşı’’ ehemmiyetinde olup çok büyük önem arz etmektedirler. Allah sayılarını arttırsın, arttırsın da ‘’Sayılarıyla beraber daneleri de olsun…’’ değil mi?

STK’ları; özünde gönüllü ve samimi birlikteliklerin oluşturulduğu, hasbi faaliyetlerin ifa edildiği, çıkarsız, menfaatsiz, zamandan ve mekândan fedakârlıkların yapıldığı güzel insanların bir araya geldiği çok hayırlı kuruluşlardır. Bu vesile ile ben Türkiye deki birçok STK’lara örnek olan, başta Konya olmak üzere ülkemizin her tarafında başarılı işler yapan bütün STK’larını da buradan canı gönülden tebrik etmek istiyorum.

Lakin bu gün geldiğimiz noktada güzel insanların iyi niyetleri ile yola çıktığı, ama büyük bir kısmının da uzman ve ehil kimselerin oluşturmadığı bir yapı ile karşı karşıyayız. Ülkemizde finansmanı sağlam, kurumsalını oluşturmuş, kuruluş amaçları doğrultusunda hizmet verip, profesyonelce yönetilen STK’larının sayısı maalesef oldukça azdır.

Türkiye’de STK’larının en büyük sıkıntısı Finansman ve İnsan kaynakları sıkıntısıdır. Maalesef birçoğu da şeffaf ve hesap verebilir değillerdir. Direksiyonun başına geçenlerin ise kafalarının arka planları çok dolu olup, kişisel siyasi çıkar ve ekonomik menfaat beklentisi içerisindedirler. Bu işi hobi olarak yapanlardan ise kimseye bir fayda gelmemektedir.

Sanırım biz bu STK Mevzuunu millet olarak tam olarak anlayamadık! Ülkemiz adına buradaki faydayı tam olarak tasavvur edip göremedik… Ne dersiniz? Yoksa yine işimize mi gelmedi?

Öte taraftan çok başarılı, lakin az sayıdaki istisnalar dışında, ticari menfaati için bir araya gelen ve işi elinin ucuyla tutup, dostlar alışverişte görsün mantalitesinde olan zekâ parıltısı arkadaşların sayısını da küçümsememek lazım. Liyakat, başarı, disiplin, düzen, verimlilik mi? Allah hak getire, güldürmeyin ne olur beni ! Bunlardan arkamızı kollar olduk…

Evde canı sıkılan bu toplama beyaz adamların bir araya gelerek ‘’Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun’’ düsturu ile çöreklendikleri , geyik muhabbetlerinin, kargacık burgacık dedikoduların yapıldığı, karşılıklı plaketlerin havada uçuştuğu, kahvaltı, ziyaret ve yiyinti bültenleri ile geçen bol renkli fotoğrafların olduğu STK toplantılarına şahit oluyoruz.

Zaten bu arkadaşların öncelikli olarak yaptıkları en önemli iş, her ne hikmetse; ‘’Tüzüklerinde yazan işleri asla yapmamaktır..!’’ Hoş , birçoğu merak edipte tüzüğü bile okumamıştır ya orası da ayrı bir mevzuu…

Evet, Ülkemizde ki STK’larının hali pür melali maalesef böyle. Birilerinin hamiliğinde kurulan ve hangi amaç için kurulduğunu anlayamadığımız, verimliliği tartışılan birçok STK‘ları var. Hâlbuki ülkemizde son zamanlarda yaşanan başta terör olayları, göç akımları ve ümmetin perişanlığı düşündüğümüzde nede çok ihtiyacımız var adam gibi iş yapan STK’larına değil mi?

‘’Doğru olan işi yapmak, işleri doğru yapmaktan daha önemlidir.’’ demiş P.Drucker. Eyvallah! Ne güzel söylemiş değil mi? Evet, doğru işi yapan, yaptığı işin hakkını veren STK’larının tamamından Allah razı olsun.

Yazımın iyice sonlarına yaklaşmış iken, içimizdeki tabansız İngiliz severlerin, Ajanların, PKK’nın ve Paralelci zırlatanların çok rahatsız olduğu ‘’1916 Kut’ül-Ammare Zaferimizden’’ bahsetmez isem bu güruh gerçekten çok alınır. Hatırları kalmasın diye bu müstemlekeleri fazla üzmeyip yazıma bu büyük zaferin mimarı büyük komutan Halil Paşa’nın sözleri ile son veriyorum.

“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.

Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir.

29 Nisan Kut Bayramımız Kut’lu olsun.