SOSYOLOJİK KARIŞIKLIK

Aslın da yazımızın başlığından da anlaşılacağı üzere, hayli karışık ve karmaşık bir konuyu irdeleyeceğiz. Dolayısıyla konumuz ne kadar sosyolojinin bir o kadar psikolojinin ve ne kadar psikolojinin bir o kadar teolojinin ilgi ve kapsama alanına girmektedir.

Ülkemiz insanı, dillere pelesenk olmuş ifadesiyle, keskin kutuplara ayrılmış ve bu kutuplaşma tehlike arz eden boyutlara gelmiş durumda. Bir tespit olarak doğru olmasına karşın, her iki kutbun da homojen bir yapıda olmadığını, her iki kutup öğelerinin kendi araların da önemli derece de kırılma noktalarının varlığına dikkat çekmek istiyorum. Kendisini Kemalist diye konumlandırmış her birey ve hatta gurubun, kendi içselliğinde tasarladığı kemalizm, bir diğer kişi ve gurup için farklılık gösterirken, birbirleri için tahammül edilemez derece de görüş ayrılıklarına sahipler. Keza bu paradigma, kendisini İslamcı diye kodlayan kişi ve guruplar için de geçerlidir.

Bu kodlamalar ve konumlandırmalar kişiden kişiye değişmekle birlikte, konu ile ilintili olan diğer bilim disiplinlerinin de tanımlarından hareketle, bu ayraç farkının genişleyerek devam ettiğini görmekteyiz. Kendisini dini değerler ışığında konumlayan kişinin ileri sürdüğü tezlerine bakıldığında, teolojinin kendi kaynakları veya uzmanlarınca sancılı ve sakat bulunduğu tezi ile karşılık bulmakta. Olay, ideoloji zemininde de irdelendiği zaman yine bambaşka tez ve teorilerin birbiri ile amansız bir çatışma içerisine girdiği görülmekte. Kimse kendi inanç, görüş ve ideolojik algı ve tanımlamasından taviz vermemekte ve bu ketum tavır yerini kutuplar içi başka yırtılmalara bırakmaktadır. Bu açıklamalar ışığında, şunu tereddütsüz iddia etmekten de imtina etmediğimi de belirtmek istiyorum. Kutuplaşmayı iki ana omurga üzerinden konumlandırırsak eğer, tali olarak kendi içerisinde ayrışan kutup içi çatışmalar, ana kutuplar arasındaki kavga ve çatışmalardan daha şiddetli bir seyir izlediğini belirtmek istiyorum. Yani; kendisini sol fraksiyon içerisinde tanımlayıp konumlandıran bir gurup içerisinde ki tartışma harareti ile, ana omurga arasında ki tartışma şiddeti aynı orantıda değil. Bu durumun birçok sebepleri var elbette. Kişiden kişiye değişen dinsel beslenmişlik, dine karşı kendisini konumlandırdığı nokta, yetiştiği aile ve mahalle baskısının orantısı ve bireyin kendi tecrübeleri bu farkı doğuran ana etmenler sınıfını oluşturmakta.

Farkların diğer kaynakları

Herkes, kendisini konumlandırıp tanımlandırdığı noktayı kendi doğrularına göre tahkim ederken, ileri sürdüğü başlıkların bir kaçının anlamsız, bir kaçının sakat, bir kaçının fazla ve hatta birkaç eksiğinin olduğunu bilmeyişi veya kabullenmeyişi, çatışmanın fitilini ateşlediği nokta olmaktadır. Kör bir taassup, intikam alma güdüsü, yalnızlık ve sahipsiz kalma korkusu, karşı tarafın ezilmesi gerektiği inancı gibi dürtülerde eklendiği zaman, orta yere devasa bir kaos çıkmaktadır. Bu durum kimilerinin ekmeğine yağ sürmesi dolayısıyla iliklerine kadar istismar etmekten de hiçbir beis görmemektedirler. Ve hatta kendi taraftarlarını bir çatı altında konsolide etmek, kemik dokuyu oluşturmak adına da, bu amaçla teknokrat bir zümre ile çalışmayı da gerekli görürler. Zira zıtlıklar yaşamlarını devam ettirebilmek için birbirlerine gereksinim duyarlar. Bütün bu kargaşaların ön cephesinde bulunan saf ve iyi niyetli kişiler, mevcut kutuplaşmanın doğurduğu faturanın büyükçe bir bedelini öderken, sefasını ise teknokrat ve onları organize eden tepe nokta sürmektedir.

Hülasa

Biraz sükun, biraz durup dinlenmek gerektiğini çok geç olmadan fark etmek zorundayız. Zorundayız zira bizler birbirimizi boğazlarken, birilerinin kıs kıs güldüğünü fark ettiğimiz de haylice geç kalmış olacağız