Sosyal medyanın bugün dünya bazında çok yoğun kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Bu yoğun kullanım sosyal medyadan gündem takibine, hatta sosyal medyanın gündemi belirlemesine, yani gündemin bizzat kendisi olmasına yol açtığı da aşikar.

Sosyal medyanın bugün dünya bazında çok yoğun kullanıldığını hepimiz biliyoruz. Bu yoğun kullanım sosyal medyadan gündem takibine, hatta sosyal medyanın gündemi belirlemesine, yani gündemin bizzat kendisi olmasına yol açtığı da aşikar.

Evet, sosyal medya artık gündemin bizzat kendisi, belirleyicisi, saptayıcısı. Tabii araştırmalar yapanlar, belli disiplinlerde birikimleri olanlar, hem akademik hem bireysel çalışmalar yürütenler için de çok bereketli ve kaliteli bir mecra. Çünkü sosyal medya üretilen eserlerin, verilen emeklerin insanlara sunulmasını, duyurulmasını; insanların da bu üzerinde uğraşılmış işlerden haberdar olmasını sağlıyor.

Kaybolan Tarihin Peşinde hareketi ben kendimi bildim bileli adını koymasam bile, takip ettiğim kayıp eserlerle, atıl bırakılmış, bakımsızlığa maruz kalmış yapıtlarla zaten hep var olan bir hareketti aslında. Kaybolan eserleri, unutulmaya bırakılmış, terk edilmiş her kültürel mirası takip ediyordum. Bu takip uğraşımı, kendi kişisel çabamı sosyal medyaya taşıdıktan sonra bu hareket zamanla büyüdü. Bir kültür ailesi olduk. Takipçilerimin bana yolladıkları paylaşımlar, benim onlarla paylaştıklarım sayesinde şehir hafızasının, kültürel mirasların yok olmasının elden geldiğince önüne geçmeye çalıştık, hala da takipçilerimle birlikte yürütüyoruz bu çabamızı. Bu bizim hem bir ortaklık oluşturmamızı sağladı, hem de bu farkındalığın sayesinde başka insanlara da bu eserlerin varlığının anlamını, çabamızın aslında ne kadar kıymetli olduğunu göstermiş ve yaymış olduk, yayıyoruz da. Bir dalgalanma halinde büyüyerek yayıldı 'Kaybolan Tarihin Peşinde' hareketi. Ama tabii ki sosyal medyanın gücü yadsınamaz bu büyümede.

Teknolojinin bu hızlı gelişimi, dijitalleşmenin durdurulamaz bir ivmeyle önü alınamaz gelişmesi, bu hareketin adını duyurmasında büyük fayda sağladı. Bugün herhangi bir eserin bakımsızlığını gördüğümüzde anında fotoğraflarla paylaşımlar yapıyoruz, bizzat ben eserlerle ilgili anında haberlerde röportajlar vererek bilgilendirmeler yapabiliyorum, yapımının aslına aykırı olduğunu düşündüğüm, mimari eserin estetik yapısına uymayan bir uygulama veyahut restorasyonda bunu sosyal medyadan dile getirebiliyorum, bir kamuoyu oluşturuyoruz ve o uygulama, proje durduruluyor. Bu, hem sosyal medyanın gücünü gösteriyor hem de duyarlı insanlarımızın kendilerini ifade ederek bu tarz yapılara karşı bir genel bir duyarlık oluşturmasını sağlıyor.

Bugün en önemlisi, geçmişten aldıklarımızla bugünün teknolojisini, güncel imkanlarını birleştirmektir benim işim adına. Çünkü eğer bu eserlerin, mirasların korunabilmesini istiyorsak, gençlerimizde bir şuur oluşsun istiyorsak, bu hassasiyetimizi şimdiki gençlerimizin ve gelecek neslin üslubuna entegre edebilmeliyiz. Tarih, geçmişte yaşanıp bitmiş bir olaylar havzası değil, katmanlı bir yapı ve bugün bile yeniden okunup yazılması, tarihin salt geçip gitmiş bir alan olmadığını gösteriyor bize. Bu sebeple bu devamlılığı sağlıklı bir şekilde günümüze uyarlayarak, geleceğe akmasını sağlamalıyız ki oluşturmaya çalıştığımız bilincin önü kesilmesin.

İşte sosyal medya, günümüzün dijitalleşen dünyası bu bilinci oluşturmamız için çok güzel fırsatlar sunuyor bize. Bu fırsatı güzel kullanarak kaliteli ve gelecek nesillerce de anlaşılabilecek, aktarılabilecek bir kanal oluşturabiliriz ancak.

Çünkü geçmişin anlaşılmayı beklediği kadar geleceğin de dinlemeye ihtiyacı var söyleyeceklerimizi..