Kendisiyle aynı fikirde olmayanları, kendi partisine oy vermeyenleri Fetöcü, hain, PKK’lı olarak gören zihniyete karşı uyanık olmak lazımdır. Siyasi hırs uğruna ülkeyi ateşe atmak isteyenlere milletimiz engel olmalıdır.

Tam kırk yıl oldu.

12 Eylül 1980 Cuma günüydü.

Bizim paralarımızla alınan, bizim verdiğimiz vergilerle karınlarını doyurduğumuz ve bizim çocuklarımız bize silah doğrulttu.

Milletine silah doğrultan bir ordu 'peygamber ocağı' olur mu?

Bütün darbeler için zemin 'ustaca' hazırlandığı gibi 12 Eylül 1980 darbesi için de sinsice ve 'tecrübeli' bir şekilde ortam hazırlanmıştı.

Ne yapılmıştı?

Harici mihrakların yönlendirmesiyle içerde uygulanan bu darbenin 'mimarları' emir-komuta zinciri içindeki askerlerdi.

Darbeyi yapan bu askerler Türk ordusunun askerleri olamazdı.

Türkiye'de darbe yapıldığını ABD Başkanı Jimmy Carter'e CIA temsilcisi Paul Henze 'Bizim çocuklar başardı' diyerek haber veriyorsa, bu darbeyi yapanlara Türk askeri diyebilir miyiz?

Demek ki, 12 Eylül darbesini yapanlar Türk milletinin çocukları değil ABD'nin 'çocukları'.

12 Eylül darbesine gelinen yol özenle inşa edildi.

Gençlik 'sağcı' ve 'solcu' şeklinde kutuplaştırıldı.

'Kurtarılmış' bölgeler oluşturuldu.

Alevi-Sünnî gerginliği pompalandı.

Malatya, Kahramanmaraş, Tarsus ve Çorum'da kanlı olaylar yaşandı. Buralarda evler ateşe verildi.

İnsanlar birbirlerine düşman edildi.

Farklı görüşte olanlar 'hain' ilan edildi.

Şimdi burada duralım ve şöyle bir soru soralım:

Bu ülkede tekrar darbe yapılır mı?

Bu sorunun cevabını vermek için başvuracağımız en temel şey yaşanan tecrübedir.

12 Eylül darbesine gelinen süreçte temel araç toplumun kutuplara ayrılmasıydı.

Bundan sonra yapılmak istenen darbelerde de aynı metot tatbik edilecektir.

Tekrar hatırlatalım: 12 Eylül darbesinde gençlik 'sağcı' ve 'solcu' şeklinde kamplara bölünmüş ve birbirlerini 'hain' olarak görüyorlardı.

Birbirini 'vatan haini' gören bu gruplar silahlı çatışmalara giriyor ve bir günde 20-30 civarında genç toprağa düşüyordu.

İnsanlar sabahleyin evden ayrılırken helalleşiyorlardı.

Şimdi konunun can alıcı kısmını gelelim:

Türkiye'de son yıllarda 'hain' kavramı kullanılıyor mu kullanılmıyor mu?

Bir siyasi partiye oy verenler 'vatansever', vermeyenler 'hain' ilan ediliyor mu edilmiyor mu?

Şayet ülkede herkes tek bir siyasi partiye oy verecekse;

O zaman diğer partilerin kurulmasına ne gerek var?

1945'de niye çok partili sisteme geçtik?

İktidar partisine oy vermeyenler 'hain' olarak görülecekse;

Muhalefeti nereye koyacağız?

Demokrasilerde, sistemin temelini muhalefet oluşturur.

Muhalefet partilerine oy verenleri 'hain' ilan eden bir anlayış darbelere zemin hazırlar.

Ülkenin kutuplara ayrılması darbelerin ayak sesidir, darbecilere göz kırpmaktır.

Tam 40 yıl önce 12 Eylül darbesini yapanlar, toplumu kutuplaştırmışlardı.

Darbenin 'kıvama' gelmesi için bazı olaylara hiç müdahale etmemişler ve sadece seyretmişlerdi.

Darbeci başı Kenan Evren bunu kendisi şöyle ifade ediyor:

'Darbeden önceki iki yıl içinde terör 5241 can aldı. İstiklal harbinde şehit sayısı 5713'tür'.

Gördünüz mü İstiklal mücadelesindeki kayıplarımıza neredeyse denktir, 12 Eylül darbesine gelen süreçte terör ile kaybettiğimiz canlarımızın sayısı.

Ve Amerika diyor ki, 'Bizim çocuklar başardı'.

12 Eylül darbesine 'bahane' uydurmak için toprağa düşmüş 5241 canın hesabını kim verecek?

Daha dehşetlisini söyleyelim:

Toplumu yeni darbelere hazırlamak isteyenler olabilir bu ülkede.

Vatandaşlarımızı kutuplaştıranlara dikkat edilmelidir.

Bir siyasi partiye oy vermemeyi 'hainlik' olarak yaftalayanlara dikkat ediniz.

Kendisiyle aynı fikirde olmayanları, kendi partisine oy vermeyenleri Fetöcü, hain, PKK'lı olarak gören zihniyete karşı uyanık olmak lazımdır.

Siyasi hırs uğruna ülkeyi ateşe atmak isteyenlere milletimiz engel olmalıdır... Vesselam.