SİYASET ZENGİNLEŞME ARACI OLARAK GÖRÜLMEMELİDİR

Günümüz Türkiye’sinde, siyasetin en önemli zenginleşme araçlarından biri olduğuna, siyasetin özünün siyasi iktidarın getirdiği rant-arama faaliyetine indirgendiğine ilişkin yaygın bir kanaat vardır.

Yıllardır süren siyasal yolsuzluk olayları, siyasetçilerin yakınlarının görülmemiş bir biçimde zenginleşmesi, siyasetin sadece parası veya paraya çevrilebilecek kaynakları olan insanlarca yapılabileceği görüşünün hâkim olması nedeniyle, genelde İtalyan siyasal sistemi için kullanılan siyasetçi/işadamı tipi Türkiye’de de giderek artan bir biçimde görülmektedir.

Ülkemizde siyaset ile ticaret iç içe girmiş durumda.

Kimi siyasetçiler için siyasetin bir zenginleşme aracı olarak görüldüğü ve öyle de uygulandığı bir gerçek.

Diğer yandan, “parası olmayanlar, yani varlıklı olmayanlar siyaset yapamaz, çünkü siyaset yapmak pahalı iştir” gibi solun, sosyal demokrasinin kesinlikle kabul edemeyeceği bir görüşün topluma benimsetilmeye çalışılması da asla kabul edilemez.

Demokratik bir ülkede siyasete katılmak, siyasette ilerlemek, yurttaşların ekonomik gücüne bağlı olamaz.

Siyaset bir fikir, bir ideoloji çerçevesinde halka hizmet etmenin yoludur.

O nedenle demokratik ülkelerde; siyasetçilerin, ticaretle olan ilişkileri, siyasetin/adayların finansmanı belli etik kurallara bağlanmış ve böylece siyaset yalnızca maddi güce sahip insanların yapacağı bir etkinlik olmaktan çıkarılmıştır.

Elbette demokratik bir düzende herkes yasalar çerçevesinde şirket ve iş kurma, ticaret yapma özgürlüğüne sahiptir. Ancak demokratik ve dürüst bir siyaset anlayışında, siyasetin ve siyasi konumun zenginleşme aracı olarak kullanılmasına izin verilemez.

Nitekim Avrupa Birliği ülkelerinde, temiz ve saydam siyaset uygulaması çerçevesinde, milletvekili, bakanlık, belediye başkanlığı gibi görevleri yürütenlerin ikinci bir işle uğraşmaları istenmemekte ve belli kurallar getirilmektedir.

Bu durum AB kurumlarındaki üst düzey üyeler ve AB parlamentosuna seçilen üyeler için de geçerlidir.

Avrupa Birliği Türkiye’ye ilişkin her ilerleme raporunda bu hususa dikkat çekiyor ve Türkiye’den TBMM üyeleri ve kamu yetkililerinin uyması gereken etik davranış ilkelerinin belirlenmesini ve Siyasi Etik Komisyonu kurulmasını istiyor.

Ama nedense (!) AK Parti hükümeti hem bu konuda (CHP’nin bir yasa teklifine rağmen) hem de milletvekili dokunulmazlıkları konusunda hiçbir adım atmıyor.

En büyük eksikliğimiz, halkı düşünen siyasetçimiz yok.

Siyasetçi cebini düşünmez, siyasetçi halkı düşünür. Siyaset zenginleşme ve köşeyi dönme aracı ve halkı bölme aracı değildir. Siyasetin temel amacı ve felsefesi ülkede birliği ve bütünlüğü sağlamaktır. Farklılıklar var ise zenginlik kabul etmektir. Eğer farklı etnik kimliğinden dolayı vatandaşlarımız var ise onlar bizim zenginliğimizdir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “şayan-ı dikkat” bir genç olarak siyasete kazandırdığı merhum Menderes, İstiklal Madalyası sahibi, ülkesine ve cumhuriyetimize büyük bir sevgi duyan bir insandır. Hayatı boyunca halkımıza hizmet etmek için çalışmış, asla siyaseti kişisel bir zenginleşme aracı olarak kullanmamıştır.

Nitekim kendisinin malvarlığı 1950 ile 1960 döneminde azalmış, topraksız köylülere kendi arazilerini dağıtmış, dahası oğullarının ticaret hayatına girmelerini de men etmiştir.

Kendisi siyasete hiçbir şey sahibi olmadan girip, servet edinen bir insan değildir.

Bu bakımdan merhum Adnan Menderes bugün de siyasetçilerce örnek alınmalıdır.