SİYASET VE ŞEFFAFLIK İLŞKİSİ

Demokrasilerde sadece özgür, adil, düzenli ve rekabetçi bir seçimle iktidarı belirlemek, seçilmişlerin hesap verebilir olması için yeterli değildir.

Vatandaşların seçtikleri siyasilerin eylemlerini izleyebilir ve denetleyebilir olması da gereklidir. Bir başka deyişle, şeffaflık ve hesap verebilirlik arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu bağlamda, siyasette kullanıldığı genel anlamıyla şeffaflık, “tüm paydaşların ulaşabileceği, zamanında ve güvenilir bir biçimde sunulan ekonomik, toplumsal ve siyasal bilgi akışıdır”.

Demokratik yönetimlerde etkin işleyen bir siyasi yapının oluşmasının en önemli Gereklilikleri açıklık ve hesap verilebilirliktir.

Böylece, iyi yönetişim ve etkili bir piyasa ekonomisi sürdürülebilir olurken, vatandaşa karşı sorumlu olan siyasilerin siyasi güçlerini kamu yararı yerine kişisel çıkarları için kullanmaları da engellenebilir.

Siyasette şeffaflığın sağlanması, vatandaşların aşamalı olarak hem karar alma, hemde uygulama süreçlerine daha etkin olarak katılmalarını sağlar; ayrıca, kamu güvenini artırır.

Yukarıdaki tanımdan yola çıkarak, bireylerin ülke yönetimine ve siyasete katılımını engelleyen en önemli unsur devletin sunduğu resmi bilginin yetersiz, eksik ve yanlış olması, kısaca, şeffaflığın sağlanamamasıdır.

Bunun sonucunda, siyasetin denetimi etkisiz kalmakta ve siyasi sorumluluk anlayışı gelişmemektedir.

Günümüzde, medya sahipliğinin niteliği değişmektedir.

Bu durum, siyaset-medyaiş dünyası üçgeninde çeşitli çıkar ilişklerinin oluşmasını, kamu kaynaklarının ve ihalelerinin kamu yararından ziyade siyasi güç sahipleri ile onları destekleyen özel finans kaynakları arasında paylaşılmasına yol açabilmektedir. Gelişmiş demokratik ülkelerin birçoğunda, siyasi partilerin ve adayların seçim kampanyalarının finansmanını düzenleyen kanunlar bulunmaktadır.

Mevzuatın uygulanması ve siyasi partilerin yükümlülükleri aşağıda açıklanmıştır.

1-Medya ve kampanya harcamalarının kaynaklarıyla birlikte kamuoyuna açıklanması

2-Partilerle medya kuruluşları arasında yapılan hizmet sözleşmelerinin kamuoyunun bilgisine sunulması ve herhangi bir usulsüzlük durumunda uygulanacak denetim ve yaptırım mekanizmalarının açık bir biçimde tanımlanması.

3-Denetim sürecinde ortaya çıkan ihlallerin kamuoyuna açıklanması sürecinde medyanın tutumu - kamuoyunu aydınlatıcı ve bilgilendirici şekilde özgür ve tarafsız bir şekilde haber yapıp yapamadığı- siyasette şeffaflık ve hesap verebilirliğin sağlanmasıyla doğrudan ilgilidir.

4-Her şeyden önce, resmi denetim kurumlarının bağımsızlık ve tarafsızlıklarını sağlayan yasal güvenceler önem taşımaktadır. Bu süreçte, resmi denetim kurumları yanında, siyasetin finansmanıyla ilgili “bağımsız” izleme ve denetim mekanizmaları da oluşturulabilir.

5- Denetlemeyi yapan kurumu her türlü siyasi baskıdan koruyacak ve tarafsız kalmasını sağlayacak etkili önlemler yasada yer almalı ve uygulanmalıdır. Bu bağlamda, ilgili kurumun üyelerinin atanma süreçleri, üyeler üzerinde herhangi bir siyasi etki oluşmasını engelleyecek şekilde, dikkatlice tasarlanmalıdır.

Siyasette şeffaflık ve hesap verebilirliği etkileyen bir başka konu siyaset-medya ilişkileridir.

1-Siyasette şeffaflık ve hesap verebilirliğin sağlanmasında öncelikle basının özgür ve tarafsız olması gerekmektedir.

2-Bilgi ve haberin serbest akışının engellenmesi ve basına uygulanan kısıtlamalar, hükümet, siyasi parti ya da belli çıkar gruplarını destekleyen medya yapılarının oluşmasını kolaylaştırır.

Bu durum, bireylerin bilgi edinme haklarını sınırlarken siyasette şeffaflık ilkesine büyük zararverir.

Devlet, elindeki basın-yayın kuruluşlarının yanı sıra, özel radyo ve televizyon kanalları ile gazetelerin ve sosyal medyanın devlet eliyle doğrudan ya da dolaylı bir biçimde izlenmesi, sansürlenmesi ve baskı altına alınması; iktidardaki parti ya da partiler lehine yayın yapmayan medya kuruluşlarının ve gazetecilerin tehdit edilmesi, cezalandırılması demokratik ilkelerle bağdaşmamaktadır.