SİSTEM HUKUKTUR VE HUKUK SİSTEMDİR

Parlamenter sistem, başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi, falan sistemin argümanları şudur, filan sistemin gereksinimleri şunlardır diye, bir sürü gereksiz ve anlamsız nevi şahsına münhasır gazel dinleyip duruyoruz Millet olarak.

Sistem hukuktur ve hukuk sistemdir.

Hangi sistem olursa olsun evvela hukuk sistemi ve hatta sadece hukuk sistemi akli ve ahlaki çalışır şekilde hayata geçirilmiş olsun, sistem, bütün aksamalarına, bütün eksikliklerine rağmen yine de önemli bir kalitede seyredecektir.

Hukuk, bir sistemin ( ki bu sistemin adı ve sistematiği ne ve nasıl olursa olsun) hepsinin lokomotifi niteliği taşıyor olması hasebiyle, ayağa kaldıracak ve ya çalışmaz hale getirecek yegâne amildir. Bu anlamda namuslu, erdemli ve ahlaki değerleri özümsemiş, bu değerleri basit, anlamsız ve ucuz çıkarlara kurban vermeyecek namuslu hukukçuların varlığı ile mümkün olacaktır.

Mesele, bir sistem meselesi olmaktan çok daha ötede bir ahlak, ilke, erdem meselesi olduğu gerçeği kanıksanmadıkça, sistem denilen şeye, insan ve insani değerleri hiçe sayan bir keramet yüklendikçe, bu kısır döngüden çıkılamayacağı da bir gerçektir.

Mesleğine halel getirmeyi zül sayan, vereceği kararları evvela ahlak ve akıl süzgecinden geçiren, vicdan ve haysiyet gibi değerlerden taviz vermeyen hukukçuların ciddi bir kitle olarak konsolide oldukları bir itiraz, her türlü sistemin önünü açabileceği gibi bütün sistemi kaosun tam orta yerine atacak bir olgudur.

Hukuk ve hukukçu tıkanmış sistemin, anlam ve işlerliğini yitirmiş bir sosyal ve hayatın, ekonomik ve eğitimin sigortası mesabesindedir. Bir başka deyişle, hukukun egemen olmadığı bir sistemin ne olduğunun zerre kadar değeri yoktur.

Özellikle de bizim gibi her on yılda bir darbe ile ayar verilmiş, her gelenin evvela hukuku, hukukçuyu ve sistemini eline alarak kendi ihtiraslarına göre kullandığı bir argüman olarak gördüğü sürece ve hukukçular da bu duruma senkronize bir itiraz yükseltmediği sürece, sistemin ne olduğunun hiçbir değeri olmayacaktır.

Bizleri modern, çağdaş yönetimler adı altında efsunlayıp sisteme devasa değer ve anlam yükleyerek kandırdılar. Böyle yaparak insanı, ahlakı, değeri, erdemi bir hiç mesabesine indirgediler. Zaten erk’ler ayrılığı ilkesinin alt yapısının iyi tahlil edilmesi sonrasın da görülecektir ki, tek amaç ve tek sebebi, ahlakı, erdemi ve namusu terk etmiş insanı frenleme mekanizmasıdır.

Etkin olan ve etkin çalışan bir hukukçu silsilesi ve sistemi,en köhne, en ilkel ve en barbar sistemin dahi omurgası niteliği taşımaktadır. Hele hele de hukukun, sistemin diğer bütün alanlarını en derinden ve direk etkileyen bir argüman olduğunu göz önünde bulunduracak olursak, meramımızı daha iyi anlatmış oluruz diye düşünüyorum.

Sistemin ne olduğu, ne kadar çağcıl ve modern olduğundan daha ziyade, hukukun ve hukukçunun niteliği üzerinden durulması gerektiği kanaatindeyim. Belki de her meslekte olduğu gibi ehliyet ve liyakatin en çok ihtiyaç duyulduğu alan da hukuk ve adalet sistemidir.

Bir hukukçu evvela nasıl bir görev üstlendiğinin, yapacağı bir hatanın nelere mal olduğunun son derece farkında olması gerekmektedir. Ülke ve devletin ve bunlara paralel olarak Milletin sigortası niteliği taşıdığının farkında olan hukukçuların varlığı ve ya yokluğu, o ülkenin bir beka sorunudur.

Mesleki kariyeri hukukun önüne koyan, maddi kazanımları adaletin önüne koyan, korkularını, erdemli davranıştan daha da önceleyen, siyasi hesapları ahlak ve ilkeden elzem bulan kişilerin egemen olduğu bir hukuk sistemi, sistemin en büyük sorunudur.

Yazımızı, Selçuklu alimiNizamülmülk ‘’ adaletle hükmeden küffar bir devlet payidar, adaleti terk etmiş İslam devleti hüzne mahkumdur ‘’ sözüyle noktalayalım.