Bunların bir kısmı dindar ve inanan Sünnîdir, bir kısmı sosyolojik kimlik Sünnîsidir.

Ülkenin en güçlü kurumundaki nispet de böyle olmalıdır. Yani yüzde seksen Sünnî subay.

Bir ara askerî okullara dindar çocukları almamışlardı. Çocuk kabiliyetli, istidatlı, hizmete yatkın ama babası sakallı bir hacı, annesinin başı örtülü… Dedelerinden biri müftülük yapmış. Olmaz! İsimler üzerinde bile durulmuştu. İsmi Muhammed… Sakıncalı!

Bir askerî okulda küçük tuvaletini ayakta değil de, islamî taharete riayet edebilmek için kabinde yapan çocuklar bile şüpheli olmuştu.

Çocuğun dizine bakmışlar, secdeden ileri gelen bir iz. Olmaz!

Namaz kılmak teoride serbestti ama kıldığı görülenlerin bazısı, gözünün üzerinde kaşın var bahaneleriyle tard edilmişti

Namaz kılan, hanımı başını örten, altın yüzük takmayan, içki içmeyen, danslı partilere eşini getirmeyen subaylara, ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, birileri kötü gözle bakmıştır. Bunların bir kısmı ordudan atılarak perişan edilmiştir.
Bendeniz Sünnî bir Müslüman olarak orduda dindar subaylar olmasını isterim. Böyle bir istek benim hakkımdır ve hiçbir sakıncası yoktur.

Şartlar şunlardır:

Müslüman olacak ama İslamcı olmayacak.
Herhangi bir cemaatin, tarikatın, sektin, grubun militanlığını, holiganlığını yapmayacak.

Dini siyasetin üzerinde tutacak.
Laf ve şekil Müslümanı değil, ahlaklı ve faziletli olgun Müslüman olacak.
Gerçek bir dindar olarak herkesten daha çalışkan, vazifeşinas, doğru ve dürüst, ahlaklı ve faziletli olacak.

Onun vasıflarını, üstünlüğünü dindar olmayanlar da tasdik ve kabul edecek.
Kültür ve bilgi seviyesi çok yüksek olacak.
Hiçbir şekilde darbelere, kıyamlara katılmayacak, âlet olmayacak.

Böyle subayları kim istemez?

İmtihan sorularını çalarsın ve bizim çocukları askerî mekteplere yerleştirerek Müslüman subay yetiştirir ve orduyu ele geçirirsin… Olmaz olmaz olmaz. Bu metot İslama, ahlaka ve bilgeliğe aykırıdır.
Sınav sorularını çalmak hırsızlıktır. Eşitliğe aykırıdır. Emanete hıyanet etmektir. Kul hakkı yemektir.

Orduya Müslüman subay sokmanın meşru, ahlakî, bilgeliğe uygun yolları şunlardır:
En zeki, en akıllı (IQ), en yüksek karakterli (Test sonucu tespit edilebilen sekiz karakter tipi vardır), en kabiliyetli, en istidatlı, en vatansever, en idealist, en müsait gençleri seçersin.
Bunlara paralel ve alternatif bir eğitim verirsin.

Mükemmel edebî zengin Türkçe ve İngilizce, başka diller öğretirsin.
Her birini mâneviyat komandosu gibi yetiştirirsin.

Sanat, tarih, edebiyat, felsefe, görgü, efendilik.

Çelik gibi bir irade.
Evrensel insan haklarına, millî kimlik ve kültüre bağlılık, çeşitliliklere hoşgörü…
Ruh asaleti.

Uzakdoğu sporları.

Adaletli ve insaflı.

Şerefli, haysiyetli.

Güvenilir.

Askerî okullara böyle öğrenciler yönlendirilirse, onlar sınavları elbette kazanır. Elbette başarılı olur… Elbette hizmet eder. Elbette kurmaylık imtihanında da başarılı olur.

Çalınmış sorularla orduya girenlerde bu hasletler olur mu?

Müslüman bir subay herhangi bir dinî sekt mensubu olamaz.

O Müslümandır ama İslamcılık bile yapmaz.
Tasavvufî bir tarikata girebilir ama ordu içinde ve dışında tarikat militanlığı yapamaz.

Ordumuzun böyle yüksek vasıflı Müslüman subaylara ihtiyacı olduğuna inanıyorum.
Dindar olmayanların da vasıflı olmasını istiyorum.

Vasıfsız bir Müslüman ile vasıfsız bir dinsiz kavga edip fitne çıkartabilir ama vasıflı dindarla vasıflı dinsiz kavga etmez.

(İkinci yazı)

Sloganlar Ribalar Zinalar Binalar Rantlar
HAVADA sloganlar uçuşuyor… Holiganlar sloganlar haykırıyor… Bunların çoğu boş ve kof sloganlar… Boş ve kof ama hoş geliyor bazı kulaklara… Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sloganı… Gerçekte öyle mi?.. Artık yurtta sulh cihanda sulh sloganı pek revaçta değil.

İstikbalimiz pek parlak ve pespembe… O da bir slogan.

Halk pek öfkeli. Her yerde öfke var… Öfkeyle kalkan zararla otururmuş…
Meclis’te bile bazen çirkin kavgalar oluyor, âdi küfürler zabıtlara (….), (…) diye yazılıyor.

Sloganlar ve balonlar… Hangisi slogan, hangisi balon?

O muhterem zat öyle böyle bir muhterem değilmiş, çok ama çok muhteremmiş.
Kendisi uçmayan, uçurulan muhteremler.
Sloganlar, balonlar, boş ve kof laflar ve rantlar rantlar rantlar.

Sulukule’den atılan Roman vatandaşlar ağlıyor, mallarımız çok ucuza alındı diye… Oralara yapılan yeni evler çok pahalıya satılıyormuş. Rant rant rant… Merhum Cem Karaca’nının rap rap rap şarkısını dinlemenizi tavsiye ediyorum.

Rantı olmayan sapa yerlerde bahçe içinde eski bir köy evi 50 bin lira, rantlı yerde o büyüklükteki arazi 500 bin lira, belki daha fazla… Rant rant rant.

Riba bina zina rant.

Ülkenin imarı, kalkınması iki türlü olur:
Birincisi adaletle, doğrulukla, namusla, ahlakla, hikmetle. İkincisi eğrilikle, haram rantla, ribayla.

Hazret-i Peygamber (Salat ve selam olsun ona) yüksek binalardan hoşlanmazmış.
Yirmi beş katlı binalar, Nemrud’un kulesinden de uzun.

Üst katlarında oturanların başları dönmüyor mu acaba?

Uçan kazlar bile şaşıyordur bu yüksek binalara.

Hadîste bildiriliyor. Âhir zamanda eski deve çobanları, birbirlerine nispet edeceklermiş, benim binam mı daha yüksek, seninki mi?

Namuslu ve iffetli hanımları tenzih ederek yazıyorum. Yüksek binalardan birinde zina etse biri, mağdur olan eş zahmet edip şikayette bulunmasın. Polisin veya adliyenin vereceği cevap bellidir: Efendim, zina artık suç değildir, sizin için yapabileceğimiz bir şey yoktur.

Adamın biri sinirlenip huysuzluk eden eşine “Yeter artık, bıktım be!” diye bağırsa, mağdure eş hemen aile mahkemesine gider, kocasını altı ay evden uzaklaştırma kararı aldırır.

Otoyol civarındaki bir gökdelenin üst katından dürbünle yollara bakınız. Seller gibi otomobiller akıyor.

Ülke binalarla, ribalarla, zinalarla, rantlarla imar ediliyor.
Bu imar rahmanî midir, şeytanî midir?