ŞİİR VE ŞAİR

Seslerin ritimlerin, ahenklerin kaynaşması ile oluşan; hisleri, duyuları, heyecanları güçlü bir biçimde anlatan şiir, dilin özsuyu yazıldığı dilin de öz malıdır.

Cemil Meriç, “Gül ıtrıyla selâmlar sabahı, şair yaratır. Pınar hangi susuzlukları giderdiğinin farkında mı? Güneş sarayları da aydınlatır, kulübeleri de. Öyle seveceksin ki kelimeleri, yalnız senin için raks edecekler. Kelimeler de bütün sevgiler gibi kıskanç. Senin olmalarını istiyorsan, onların olacaksın, yalnız onların.”, demiş.

Kelimelerin ruhudur şiir. Kelimeler onunla boyutlanır; derinlik, incelik, nicelik, yücelik kazanır; billurlaşır, şifrelenir. Duygu yoğunluğunun pişirdiği, sevgi yağmurunun tatlandırdığı şiir; edasıyla cezp eder insanı. Size: “haydi yıldızlara merdiven kuralım dersem” inanır mısınız bana? Ama şair, kelimelerin sihirli düğümleriyle kurduğu merdivenle arşınlar yıldızların yolunu. O kadar çok boyutu vardır ki şiirin bilinen matematik denklemlerinin hiç biri bu soylu sanatı çözmeye muktedir değildir. Onun içindir ki tanımını yapmak mümkün olamamıştır bu güne kadar?

Şiiri, herkes bir başka pencereden yorumlamış. İsterseniz bu yorumlardan kendinize uygun olanını seçer; seçtiğinize de şiir tanımı diyebilirsiniz.

Bakalım şimdi nasıl yorumlanmış insanlar şiiri:

“Şiir, gök kuşağının yedi rengini çocuk gülüşlerinde aramaktır.”

“Şiir, Anka kuşunun kanadında uçsuz bucaksız gökyüzünü seyre dalmaktır.”

“Şiir, evrenin kutsallığını eşsiz kar tanelerinde görebilmektir.”

“Şiir, yeni gelen güne umutla “merhaba” demektir.”

“Şiir, dost meclislerinde hayatla dalga geçebilme cesaretini gösterebilmektir.”,

“Şiir, sevgi okyanusunda mavi yolculuğa çıkmaktır.”

“Şiir, yıldızların ışıltısında, ay yüzlü sevgilinin hayaliyle dans etmektir.”

“Şiir, barışa hasret tüm insanlığın tan ağarırken özgürlük türküleri bestelemesidir.”

“Şiir, aşk acısı çeken gönüllerin son anda sığındığı bir limandır.”

“Şiir, kâğıtla kalemin valsidir.”

“Şiir, duygular senfonisidir”.

“Şiir, uykusuz gecelerde yıldızlarla kurulan dostluk köprüsüdür”

Bana göre şiir: Mevlana’da sema, Hacı Bektaşı Veli’de incitmeme, Yunus’ta sevgi, Fuzuli’de aşk çığlığıdır.

Şiir benim için; vatandır, bayraktır, mukaddesattır; istiklal ve istikbaldir.

Şiir; Hazar’dır; Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında Hazar’ın mavi sularına karşı Çin Seddi’nden Adriyatik’ Türk birliğinin şarkılarını söylemektir.

Şiir; “Bu oyun hiç bitmesin, bu ateş hiç sönmesin, Birlik ruhu tutuşsun bizim “Çaydaçıra"dan.”,diyebilmektir.

Şiir böyledir de onu vücuda getiren dünyayı, olayları ve insanları herkesten farklı algılayan şair kimdir?

Şair, İbni Sina’ya göre ‘sözün sultanıdır.’ Sıradan insanın gözlemleyebildiği halde ifade edemediği olayları ve olguları güzel ve farklı bir dil kullanarak anlatan kişidir.

Şair, özlem pınarının su taşıyıcısı, milli zevkin ufuk çizicisidir.

Şair, yeryüzüne sevgi yağmuru olarak inen, toprağın sakladığı ambarlarda birikerek çoğaldıktan sonra güzellik pınarlarından akan suyu, gül bahçelerine yönelten bahçıvandır.

Şair, yüreği vatan, millet, insan ve insanlık sevdasıyla çarpan iç dünyamızın mimarıdır. Düşlerdeki sevdaya, yüreklerdeki özleme, aşklara, tutkulara mısraları ile can verendir şair.

Şair, “paylaşmaksa sevinci, umudu; bölüşmekse kederi, hüznü; hissetmekse sevgiyi içtenliği; aramaksa güzeli neden güneşe dönük olmasın yüzümüz? Neden kucaklamayalım baharı?”,diyerek yolara düşen; eğilmeden bükülmeden yaşayan; yüzü ak, gönlü kar suyundan ırmak, kış ortasında meltemi yaz ortasında deli poyrazı insan için, insanlık için estirendir.

Şair, kalplere; sevgi, dostluk, kardeşlik tohumlarını ekendir.

Şair, gülmek varken hüzün niye, ağlamak niye? Güzel sözlerle kalpleri fethetmek varken, kırmak niye? Sevmek varken öfke niye? Kin niye? Dostluk varken kavga niye? Diyerek dağ doruklarından kalplere vuran güneşi selamlayandır.

Şair toplumun soluğu, nefesi, haykıran sesidir. Susarsa şairler, korkarsa duygularını ifade etmekten vay haline o toplumun! Ne demişti Mehmet Emin Yurdakul: “Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.” Evet, Susarsa şairler, korkarsa duygularını ifade etmekten, toplum; umudunu kaybeder, azmini yitirir, kimliğini, tarihini unutur. Susarsa şair, atalet çöker toplumun üstüne; çöken ataleti atamadığı için üzerinden hissizleşir, duyarsızlaşır, değersizleşir ve çürür içten içe.