ÇAĞIMIZDA birçok vesile ile dile getirilen algı yönetiminin baş mimarının şeytan olduğunu söylememize şaşırmayın. Konuyu biraz enine boyuna incelediğimiz zaman karşımıza çıkacak olan ilk tablo budur.

ÇAĞIMIZDA birçok vesile ile dile getirilen algı yönetiminin baş mimarının şeytan olduğunu söylememize şaşırmayın. Konuyu biraz enine boyuna incelediğimiz zaman karşımıza çıkacak olan ilk tablo budur.

Şeytan algı yönetiminin pîridir.

İlk babasıdır.

İblis mi, şeytan mı tartışmasına girecek değiliz elbette ama başlangıçta şu kadarının bilinmesi gerekir.

Allah'ın iradesini sorgulayıp, kendi düşüncesini Yüce Rabbimizin otoritesinin üstünde görerek Âdem'e secde etmeyip tercihini bu yönde kullanan iblis bu eylemiyle artık şeytan olmuştur.

Hakkın buyruklarına teslim olmamamızın bizleri şeytanlaştırdığını bu vesileyle unutmamalıyız.

Yani algı operasyonlarına itibar göstererek iblisin isyanına çeşitli kılıflar bulması gibi bizlerin aynı yöntemi tercih ederek kusurlarından tövbe yerine mazeretler üretmesi şeytanın algı maniplasyonlarına geldiğimizi gösterir.

Mesele ciddidir.

Bugünün konusu da değildir üstelik.

İnsanlığın atası olan Hz. Âdem ve anası Hz. Havva'nın maruz kalıp yenik düştüğü önemli bir husustur.

Dolayısıyla şeytanın üzerimizde uyguladığı algı yönetiminin kodlarını çözmek ve buna göre tedbirler almak imanımızın yani Kur'an'ın talebesi olmamızın bir gereğidir.

Buna kafa yormamak baştan kendimizi 'Eyvahlar kuyusuna' atmamız anlamına gelir.

ALGI YÖNETİMİ belirli bir istikamete kanalize etmek demektir.

Hedef kitlenin duygularını değiştirmek ve istenen hissiyata uyum sağlanmasını temin etmektir.

Durumu olduğundan farklı göstermektir. Bir nevi çok yönlü etkileme çalışmasıdır.

Etkileme süreç içinde karşı çıkılan şeyleri kabul etme, ardından bunlar arasında seçimde bulunma ve sonrasında düzenleyerek yorumlama noktasına getirir.

Ardından daha evvel uğrunda savaştıklarınla savaşma evresi gelir.

Şeytan en büyük ikna edicidir. Yöntemleri çok ve cazibelidir.

Allah'ın cennetinde sonsuzluk vaadine Âdem babamızı inandıran ve onu algının ilk kurbanı haline getiren şeytan bizi nelere inandırmıştır, kim bilir.

DUYGULARIN değişimi hedef alınır ilkin.

Bu, iç alemimiz ya da imanî davranışlarımız demektir. Veya bugünün diliyle psikolojik tavrımız diyebiliriz.

İtibar oluşturmak, unutulmayıp hep hatırlanmak, bilinmek, sevilmek, etkili olmak, değerli bulunmak gibi her birimizin önceliği neyse şeytan algı yönetimini buna göre kurgular.

Hz. Âdem'e sonsuzluk olarak sunulan öneri her birimize farklı şekillere bürünmüş olarak takdim edilir.

Usta bir yalancı olan şeytan ve onun elemanları, hîlebaz dostları /evliyaları aracılığıyla kişiliğimize ve beklentilerimize uygun yeni versiyonlar üretirler.

Bunların test edilmesi de bir o kadar önemlidir. Bu sebeple yine ustaca geri bildirimler alarak kontrol edilir ve kişiyi istedikleri noktaya pek çok başka hipnotik yöntemleri de kullanarak getirirler.

Gerçeklerle aramıza giren bu profesyonel yalancılar kandırma tekniklerini en ince ayrıntısına kadar kullanırlar ve daima doğruluk iddiasında bulunurlar.

Neyi nasıl yorumlayacağımızı göstermeye çalışırlar.

Karar ve davranışlarımızı belirleyen 'Kabulleri' özenle ve dikkatle sunarlar.

Bizi teslim alan şeytanlar özgür olduğumuza inandıracak kadar başarılı şekilde algı yöntemlerini icra ederler. Bunlar arasında ikna, cambazlık, hîlekarlık, kandırma, süsleme, cazip gösterme, demagoji ile aklın ve gönlün karıştırılması yine yanı sıra her türlü propaganda malzemesini maharetle kullanmak vardır.

Bizi işgal eden, benliğimizi ele geçiren şeytan karşımıza kurtarıcı rolünde çıkar.

NEBİLERİN tümü bu durumla karşı karşıya kalmışlardır.

Bu algı yöntemleriyle mücadele ederek inananlarına öncülük etmişlerdir.

Fahr-i Kainat Efendimizin mübarek hayatını dikkatli bir gözle inceler, Kur'an-ı Kerimi de bu duyarlılıkla okuyup anlama çabasına girersek kim bilir neler çıkacak karşımıza?

Sadece Mescid-i Dırar hadisesini düşünmek ve burada Ebû Âmir er-Rahib'in rolünü çözmek bile algı yönetimi konusunda uyarıcı olacaktır.

İslam tarihine baktığımızda halen yüreğimizi kor gibi yakan Kerbela Olayı ve benzerleri şeytanın iyi tezgahlanmış algı oyunları değil mi?

Kalbimize saplanan o oklardan hala kanlar sızmıyor mu?

Yüce Kitabımız Allah'ın ipine sımsıkı sarılmamızı öğütlerken bizlerin başka şeylere bağımlılık seviyesinde yapışmış olmamız bu algı yönetiminin kurbanları olduğumuzu göstermiyor mu?

Sıkça okuduğumuz Sûre-i Yasin'de Rabbimizin bizi 'Şeytana kulluk etmememiz' için uyarmış olması bile tek başına maruz kalacağımız algı operasyonları hakkında yeterince bilgi vermiyor mu?

Allah bizleri algı yönetimine maruz kalan Hz. Âdem gibi tövbe edenlerden eylesin.

Günahlara da bir algı yönetimi sonucu sürüklenmiş olduğumuz bilincinde olup tövbe etmediğinden şeytanlaşan iblisin yolunu tutmaktan Rabbimiz bizi korusun.

Ya Selam!