Bir de Şirvani’nin babası Bahaeddin Efendi’nin, Şeyh Sadreddin’in ve Seyyid Yahya’nın manevi hallerini başlarda inkâr ettiğini anlatan menkıbe vardır. Bahaeddin Efendi, Şirvani’yi denemek için kıtlığa işaret ederek ekinlerinin çok kötü durumda olduğunu, himmet etmesini söyler.

Bir de Şirvani'nin babası Bahaeddin Efendi'nin, Şeyh Sadreddin'in ve Seyyid Yahya'nın manevi hallerini başlarda inkar ettiğini anlatan menkıbe vardır. Bahaeddin Efendi, Şirvani'yi denemek için kıtlığa işaret ederek ekinlerinin çok kötü durumda olduğunu, himmet etmesini söyler. Şirvani de babasına tarlaya gidip kendisinin adını zikrederek dua etmesini buyurur. Babası tarlaya gidip de Şirvani'nin adı ile dua eder etmez yağmur başlar. Fakat sadece kendi tarlalarına yağar. Eve dönüp de bu durumu Şirvani'ye anlatınca Şirvani de babasına duanın adabını terk ettiğini, duasında tüm müslümanları birlikte zikretmesi gerektiğini buyurur. Seyyid Yahya'nın babası Bahaeddin Efendi'nin oğlu Şirvani'ye nasıl biat ettiğini de yine menkıbelerden öğreniyoruz. Şirvani'nin tasavvuf yolunda olmasından pek hoşnut olmayan Bahaeddin Efendi, şeyhin eve kapıdan değil de bacadan girdiği söylentisinin de yayılması ile artık dayanamaz. Oğlu Şirvani'ye, şeyhinin kapıyı bırakıp da bacadan eve girmesindeki tuhaflığı söyler. Şirvani de buna mukabil şeyhinin nasıl kapıdan gireceğini sorar ve babasının düşmanca bakışlarının şeyhinin mübarek ruhun incittiğini, bunun için kapıdan değil bacadan girdiğini buyurur. Bu sözler Bahaeddin Efendi'ye çok tesir eder ve bütün samimiyeti ile oğluna biat eder.Menkıbelerden, Şirvani'nin -belki kıskanıldığı için- alaya alındığını da öğreniyoruz. Şirvani kırk gün halvette kaldıktan sonra bir gün ailesini ziyaret etmek için yola koyulur. Yolda bazı kendini bilmezler kötü sözlerle Şirvani'yi çok incitirler. O kadar ağır konuşurlar ki Şirvani, anne ve babasını ziyaretten vazgeçip şeyhinin yanına geri döner. Şeyhi onun üzüldüğünü anlayıp ona Muhyiddin-i İbn Arabî gibi Ya Kahhar İsm-i Celal'ini yazıp ateş üzerine bırakmasını ve suya atmasını buyurur. Şirvani denilenleri yapar ve rivayete göre bu kötü kişiler uykularından kalkamaz, sabahleyin cesetleri paramparça halde bulunur. Bunun üzerine halk bu hali görünce kimse Seyyid'e kötü söz söyleyemez ve ona gönülden bağlanırlar. (Tatcı ve Akdemir, 2018: 58). Şirvani'nin menkıbeleri arasında bir kerametinin nakledildiğine de rastlıyoruz. Bu menkıbede Şirvani'ye önce hakaret edip saldıran birisinin sonra nasıl tevbeler ederek dervişi olduğunu görüyoruz. Bu menkıbe, bir dervişinin ağzından anlatılır. Derviş, bir gün Şirvani ile birlikte bağlara doğru gezintiye çıktıklarını söyler. Şirvani, bir pınar başına oturmuştur. Her bir derviş bir tarafa dağılır. O esnada oradan geçen av düşkünü bir zalim, Şirvani'ye 'eşek' diye hitap ederek kendisinin matarasına pınardan su doldurmasını söyler. Kendi iç alemine dalmış olan Şirvani adamın hitabını duymaz. Adam bu defa Şirvani'nin yanına gelir ve başına vurur. Kendine gelen Şirvani, adamın kendi matarasını kendisinin doldurmakta olduğunu görünce ona 'kan içici' ifadesiyle seslenir. Adam matarasını iştahla ağzına götürdüğünde suyun tadınının çok kötü geldiğini görür ve matarasının içine baktığında su yerine kan dolduğunu görür, yere döker. Bu hadise üç defa tekrar edince zalim avcı, hatasını anlar. Pişmanlık gözyaşları ile tevbeler eder. Şeyhin elini öperek af dileyip ona biat eder. (Tatcı ve Akdemir, 2018: 62)Seyyid Yahya Şirvani'nin tesirleri hususunda zikredilecek bir bilgi de sahrada halvethane arayarak erbaine girmeyi ilk defa kendisinin usul haline getirdiğidir. Bu da şu menkıbede anlatılır: 'Hazret-i Pîr bir yaz günü Şirvan'dan çıkıp çevredeki kırlarda dolaşırken yolu Gilan taraflarına düştü. O sırada temmuz ayının çok sıcak günlerinden biri idi. Şeyh Hazretleri çok susamış ve acıkmış bir halde çıplak bir deve üzerinde erbain çıkarmak niyetiyle sahrada gezip kendine uygun bir yer araştırmakta idi. Bu şekilde sahrada bir 10 halvethane arayıp erbaine girmeyi ilk defa Seyyid Yahya Hazretleri usûl haline getirmiştir. Kendisi savmaasında olduğunda mutlaka erbain üzere olurdu. Halvet ve itikaf onun sünneti idi.' (Tatcı ve Akdemir, 2018: 63). Şirvani'nin hayatında riyazet ve mücahedeye düşkünlüğü de de son derece dikkat çekicidir. Hulvî'nin Lemezat eserinde, ömrünün son altı ayında Cenab-ı Hakk'a yöneldiği ve hiçbir şey yemediği nakledilir. (Aktaran: Şirvani, 2014: 20). bırakır ve elhamdülillah der. Oğlunun durumu sorması üzerine Şirvani, kendisine o güzel lokmanın kokusuyla gıdalanmayı kafi gördüğünü buyurur. (Tatcı ve Akdemir, 2018: 63-64)