SEVEBİLİRİZ ASLINDA

Bir şans, evet sadece bir şans verebilmek kendi kendimize.

Bir şans verebilmek yekdiğerine.

Kalıplaşmış duruşumuza, ketum tavrımıza, sarsılmaz sandıklarımıza bir gem vurabilmek…

Ne kadar ihtiyacımız olsa da, bellek çekmecemize bir format atabilmek.

Harcıyor ve tüketiyoruz!

Harcadığımız ve tükettiğimiz, yani bir başka deyişle yakıtımız insan!

Bir an durmak / durabilmek pek zor olmasa gerek. Tabu haline getirdiklerimizin değişebileceğini düşünerek..

Anlayışlı ve sabırlı olmanın, sözü söylemeden evvel bir nefes almanın, bir tebessüm, bir anlayış, bir empati zor olmasa gerek..

Kendimizden kurtulmak ve bunu yaparken dinlemenin bir servet olduğunu kanıksayabilmek..

Neredeysek orayı ; dağı taşı, börtü böceği, ayı güneşi ve insanı dinlemek..

Ağzın bir tane ama kulağın iki tane olduğunu, şekilde öteye taşıyabilmek..

Yapamıyoruz işte yapamıyoruz. Nasır tutmuş duygu dünyamız. Ve dünya, her bireyin kendi ekseninde döndüğü ahmaksı bir tavır içinde..

Düşünsel türbülans her geçen gün daha bir harab ediyor bizleri. Kocaman enkazlar altında inim inim inlerken dahi dinlemek gelmiyor aklımıza.

Asıl ve mümessil olan, ne aslının ne mesuliyetinin bilincinde dahi değil. Bütün bu değerleri iğfal ederken, nasır bağlamış vicdan kısır bir ses dahi edemez oldu.

Herkes bir diğeri için boy hedefi konumunda. Nişan alan, hedefi kaçırmamak için canhıraş bir çaba içerisinde.

Vurmak için bu kadar istekli olmak niye !?

Yok mu bizi bir an bile olsa düşünmeye sevk edecek bir amil ?

Vurulması gereken kim ? ve mutlaka vurulması gerektiği inancı kendisini hangi kaynaktan besliyor !?

Oysa sevmek ve oysa bir tutam tebessüm maliyeti olan bir erdem değildi..

Anlamak, anlamaya çalışmak, bağışlamak, hoş görmek ve bütün ihtiraslarımızı dışarıya taşırmadan, kendi içerimizde yokluğa tabi tutmak zor değildi...

Kızıla, kan kırmızısına boyadığımız bütün söylemlerimizi, bütün görüşlerimizi bir an için yutkunabilmek..

Sermayemizin ve aynı zamanda yakıtımızın insan olduğunun künhüne varabilmek…

Sevebiliriz aslında

Bahsettiklerim, Kaf dağının ardında ki Anka kuşunun kanatlarında saklı olan bir ulaşılmaz değildi.

Bir imkansızın provası zaten hiç değil..

Gem vurmak diyorum azizim gem vurmak !

Dünyanın bizim ve düşünce dünyamızın ekseni etrafında dönmediğini bilmek, tek ve mutlak doğruların bizim olmadığı gerçeğini içselleştirmek, yokluğumuzun her şeyin yokluğu gibi bir açmazdan sıyrılmak, bizden sonrasının yalan olduğu ahmaklığını, sırtımızda taşıma hamallığına bir son vermek..

Servet, şöhret, şehvet ihtiraslarımızın boynuna bir kement atıp dizginlemek ve sevmek zor değil aslında…