SESLENİYORUM... DUY BENİ…

Hayat; ne kadar güzel bir şeysin sen...

Seninle nefes almayı da, hıçkıra hıçkıra ağlamayı da, gözlerimden yaşlar gelene kadar gülmeyi de, sınırsız hayaller kurmayı da, nefesim yetene kadar kahkahalar atmayı da çok seviyorum…

Hayat dediğin şey “bugün”dür... Oysaki düşündüğümüz hep yarındır... Ömrümüz sürekli bir şeyleri yarına ertelemekle geçiyor. Hayallerimizi, umutlarımızı, sevdiklerimizi, inançlarımızı, affetmeyi hep yarına erteliyoruz. Ancak bütün bunları yaparken en önemli şeyi unutuyoruz. Neyi mi? Yaşanacak kaç yarınımız olduğunu bilmediğimizi. İşte bunu akıl edemiyoruz. Sürekli alışkanlıklarımızı, vazgeçemediklerimizi sorguluyoruz. Nelere alışmıyor ki insan. Ne alışmam dediklerine... Ne unutulmuş sözlere... Ne asla yapmam, yaptıramazlar denilenlere... Ne görmezsem ölürüm deyip, görmedikçe ölmediklerimize... Nelere alışıyor insan; alıştıkça şaşırdığı ne çok şeye. Ne uykusuz gecelere, kişilere… Bugün yatağına yattığında seni uyutmayan şeyler, dün bir güzel ayakta uyutan şeyler değil miydi? Yazık ediyoruz kendimize, ömrümüze... Mutlu olmaktan, sevmekten, sevilmekten hep kaçıyoruz. Öyle çok korkuyoruz ki kendimiz olmaktan, elalem ne der yargısından, ya kızarsa, küserse, artık beni sevmezse diye ne çok korkuyoruz doğrularımızdan. Peki, hayat dediğin bugün dedik o halde zamanı gelmedi mi SESLENİYORUM demenin... İçinizde biriktirdiğiniz yüklerinizi atmanın, hafiflemenin zamanı gelmedi mi? Gelin birlikte seslenelim.

SESLENİYORUM... DUY BENİ...

Sevgili tepeme çıkardıklarım, hak ettiğinden çok daha fazla değer verdiklerim, yüz verip de astar isteyenlerim, kendini dünyanın merkezi zannedenlerim, yaşına başına hürmet edip sustuklarım, Yaradan’dan ötürü yaptıklarını yuttuklarım, hatır gönül için yanımda tuttuklarım, iyi niyetimi enayilik sananlar, nezaketimi pasiflik sayanlar, zoru görünce yanımdan kaçanlar... Hadi yine iyisiniz hepinizi affediyorum... Bundan sonra kirli kalabalığınızda olmaktansa temiz yalnızlığımı seçiyorum... Bu hayat benim, yarısını başkaları için yaşadım geri kalanını kendim için yaşayacağım ve bu gemiden mutlu ineceğim; demenin zamanı gelmedi mi… Bırakın hayattan çok fazla şey beklemeyi.

Varsın bazı şeyler tam olmasın. Nasılsa emir komuta sizde... Sağlığınız yerindeyse, sevdikleriniz hayattaysa, sabahları uyanacak bir nedeniniz varsa, hele birde başınızı yaslayabileceğiniz bir gönüldaşınız, yürek harmanınız varsa; varsın fazlası olmasın... Unutmayın tekrarı olmayan tek şey zamandır… Kıymetini bilin.

Mevlana der ki;

Her şey üstüne gelip , seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme!.. İşte orası kaderinin değişeceği noktadır. Hayat denen bu kısır döngüde onlarca sıkıntı yaşarız, umutlarımız elimizden alınır. Bazen ne yapacağımızı, nasıl düşüneceğimizi şaşırırız. Öfkemiz kimedir bilemeyiz gönlümüz yorgun gözümüz yaşlıdır. Mutluluğun resmini çizmeye çalışırız ama nafile... Peki nasıl mutlu olacağız var mı fikri olan?

Benim var...

Kalbi yorgun olanın dili keskin olurmuş, ya kalbi yorgunun yanında olmayacaksın ya da yanında olduğun kalbi yormayacaksın. Her daim iyiliğe niyet edeceksin, sıkıntıya sabredeceksin, aza kanaat edip hatalarını kabul edeceksin. Varken tasarruf edip nefsinle inat edeceksin. Ben nasıl mı mutlu olmayı keşfettim? Öncelikle hiç bir duygumu ertelemedim ben. Yaşamak istediğim hiçbir şeyi sonraya bırakmadım. Sonra diye bir şeyin olmadığını biliyorum çünkü. Sürekli yarına dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak hayalleri beklemek bana göre değil. Hedefleriniz olacak ulaşılabilir hedefleriniz. O hedefin hayalini kuracaksın ve ardından ona ulaşmanın yollarını arayacaksın. Kimseden bir şey beklemeyeceksin. İnsanların senin hakkında, hayatın hakkında ne söylediğine çok takılmayacaksın. Sen doğru olduğuna inanıyorsan eğer; bırak kim ne isterse onu desin. Önce kendine inanacaksın, yanında olanı da olmayanı da asla unutmayacaksın. En önemlisi de... Hiç bir zaman büyük konuşmayacaksın; hayat seni öyle bir noktaya getirir ki, kendini sevdiklerinle savaşırken, nefret ettiklerinle selamlaşırken bulursun. İnsanlardaki limitlerini tüketmeyeceksin ne kendin, ne de bir başkası için. Gururu bir kenara bırakacaksın. Unutma bütün büyük yanlışların altında GURUR yatar. Son olarak GÜVEN konusunda ki felsefeniz şu olsun; bir insanın iki yüzünü görmektense, hiç yüzünü görmemeyi tercih edin.

Samimi olun, dili süslü ama yürekleri boş kişilerden olmayın. Sen gönlünü defter yaparsan gelip karalayan çok olur bunu hiç bir zaman unutmayın ve her daim MUTLULUĞA NİYET EDİN.