SERMAYEMİZ YOKSA SAMİMİYETİMİZ VAR

İnsan bazen kendi kendini samimiyet testinden geçirmeli... Kime karşı ne kadar samimiyim diye… Kendisiyle, çevresiyle, deruni hayatıyla, hatasıyla sevabıyla…

İnsanın samimiyetinin alameti, eylem ile söylemin yani hâl ile kâl’in uyumudur. Âleme ayar, cihana çeki düzen vermeden önce kendisine, sonra çevresine çeki düzen verme şuuruna ermesidir.

Samimiyet kıtlığını ya teknolojiye ya iş yoğunluğuna, bozulan sosyal ilişkileri değerlerin aşınmasına bağlayanlar çoğunluktadır.

Saygısız ve nezaketsiz tavırların faturası çoğu zaman da modern çağa kesilir. Ahlakımızı, kişiliğimizi, akraba ilişkilerimizi akamete uğratan televizyondur, sosyal medyadır, iş yoğunluğudur, strestir falan filan…

İçimiz dışımız bir olmazsa, söylem ve eylemimiz birbirini tutmazsa “sular kesikti ödevimi yapamadım” tarzında çocuksu bahanelerde ararız samimiyetsizliğimizin sebebini…

İlk önce Rabbiyle, sonra kendisiyle, ailesiyle, dostlarıyla çalışma arkadaşıyla samimi olabilmeli insan.

İnsanın sevdiği her ne varsa onu çıkarsız, menfaatsiz, yalansız dolansız samimiyetle sevmesi mümkün değil mi?

Nedir bu kirlenmişlik, bozukluk, vurdumduymazlık, riyakârlık, çift yüzlülük?

Ortalık mutlu pozlar veren mutsuz insanlarla, iyi görüntü veren kötü insanlarla dolu. Samimiyetsizliğin resmiyet kazandığı, sahtekârlığın dürüstlüğe galip geldiği kötü bir zamanda yaşıyoruz.

Bunu kabul edelim!

İnanmıyorsanız çevrenize bakın.

Bakın ki “Allah için” sizi kaç kişi seviyor. Kaç kişi menfaat icabı müspet görünüp, sahte gülücükler, tatlı sözler sarf ediyor. Çok olsa samimi olarak üç-beş kişi belki bulabilirsiniz.

Ekonomik refah artarken insani ilişkiler zayıflıyor. Kendi ekonomik imkânlarını zorlayarak farklı görünmeye çalışan insanların sayısı artıyor.

Ortalık kendini beğenmiş, bütün arkadaş ve dostlukları sadece menfaat çerçevesinde şekillenmiş, çıkarları için herhangi bir siyasi görüşün simsarlığını yapan, menfaat elde etmek için dindar veya modern görünen döküntü insanlarla dolu.

Bir insanın inancı, mezhebi, meşrebi, etnik kökeni, eğitim ve maddi durumu ne olursa olsun… Samimi olmak demek “kendin olmak” demektir.

Ünlü bir düşünür ilahi adalet ile beşeri adalet arasındaki farkı beyan ederken… “İnsanın adaleti, herkese ait olanı vermekten, Allah’ın adaleti ise herkese vermiş olduğunun hesabını sormaktan ibarettir” diyor.

Hani bazen deriz ya; “Paramız yoksa itibarımız var” diye. O halde sermayeniz yoksa samimiyetiniz olsun!

Dün, bugün ve yarından ibaret olan şu üç günlük dünyada… “Sevelim sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz.”

Kalın Sağlıcakla…