Şeriatçılar Şeriat devleti kurabilirler mi?

Tam rekabet şartları altında, serbest fiyatların oluşması, liberal iktisat sisteminin nihai hedefidir. Yani her şeyin mükemmel olduğu, herkesin kurallara uyduğu bir sistem hayalidir. Tıpkı Karl Marks’ın komünist toplumu nihai hedef yapması gibi olaya yaklaşılmaktadır. Üretici olarak devletin öncelendiği sosyalist sistemde nihai olarak kurulmak istenen ideal toplum, komünist toplumdur. Sosyalizm komünizme giden yoldur.

Sosyalist ve Liberal ekonomik sistemlerde kurulmak istenen ideal bir toplum var. Peki, İslam’ı devlete yönetim felsefesi yapmak isteyen, şeriatçıların zihinlerinde ideal bir İslam toplumu modeli var mı? bu soruya bütün İslamcılar evet, “asrı saadet dönemi bizim ideal sistemimizdir” diyecekler. Bu cevabı vererek, aslında hiçbir ideal toplum yapısının kafalarında olmadığını söylemek istiyorlar. Geçmişe baktığımızda, Müslümanlar sosyalizme yakın bir ideal toplum oluşturma çabasına girmişler, ya da liberalizme yakın bir ideal toplum oluşturma çabasına girmişler. Mısırda, Hüsnü Mübarek İslam şeraiti uyguluyorum diyordu, Suudi Arabistan’da kral Fahd’da İslam şeriatı uyguluyorum diyordu, Suriye’de Beşar Esad’da İslam şeriatı uyguluyorum diyor, Libya’da Kaddafi de İslam şeraitini uyguluyorum diyordu, İran’da Humeyni de İslam şeraiti uyguluyorum diyordu. Sosyalist sistemi uygulayan devletler ile liberal sistemi uygulayan devletlerin uygulamaları bir birine çok yakın ve bir birleriyle uyumlu ve ortak özellikleri varken, üstelik bir birleri ile dostane ilişkiler içinde iken; neden, şeriat uyguladığını söyleyen İslam ülkeleri bir birleri ile sürekli mücadele içinde ve hasım hane tavırları var. Vahyin kaynağı aynı ise uygulamaları neden çok farklı oluyor? Çünkü aslında onların kafalarında gerçek bir İslam devleti yok. Kurana dayanarak bir yorumlama yapmayıp, çevrelerindeki gördükleri uygulamaları rötuşlayarak, islama uydurmaya çalışan bir zihniyetin ürünleridir

Doğru, tek olmasına rağmen herkesin kendi algısına göre şeriat düzeni kurgulaması, Müslüman coğrafyalarda farkı uygulamaları doğurmakta, herkes kendisini doğru zannetmekte, herkes kendi doğrusunu karşı tarafa zorla uygulatmaya çalışmaktadır. Kendisinin dışındaki bir şeriat algısının ise bidat olduğunu kabul edip, bidat ile mücadele etmenin dini bir vazife olduğunu söyleyerek, bidat diye tanımladığı karşı tarafla yapmış olduğu mücadeleye cihad ismini vermektedirler. Sonra ne oluyor, her iki tarafta Allahu Ekber diyerek, bir birleri ile savaşıyorlar. Ölenlere şehit, kalanlara gazi diyorlar. Hiçbir taraf, karşı taraf olarak tanımladığı kişinin konuşmasına, anlatacaklarının tamamını anlatacak kadar müsaade etmiyor. Bırakın sonuna kadar konuşmasına müsaade etmesine, hiçbir şekilde konuşmasına müsaade etmiyor. Niçin? Bidat olan, yanlış olan kişinin konuşması caiz değildir, diyorlar. İnsanlar konuşmadan savaşıyorlar ve ölüyorlar.

Müslüman ülke coğrafyasına baktığımız zaman, hep bu ülkelerde kan akmaktadır, bu ülkelerin çocukları bir birini öldürmektedirler. Enerjimizi hep bir birimizi öldürmekte kullanmaktayız. Daha kötüsünü söyleyeyim, kazanan da tam galip olmuyor, bir sonraki zamanın mağlubu oluyor. Yani bir yeniyor bir yeniliyor. Tahterevalli gibi bir o kazanıyor, bir bu kazanıyor, ama daima savaşın tarafı olmak istemeyen, gariban halk kaybediyor. Gariban halk sadece karnını doyurmak, yatacak bir yer bulmak peşinde koşuyor. Suriye de kendi inandıkları İslam adına şeriat istiyorlar, ama halk aç karnını doyurma peşinde. Suriye’de halk gerçekten şeriat istemek için ayaklanmış olsa idi, Suriyeli mülteciler, bırakın İslam şeriatını, islamın bireysel ibadetlerini dahi yapmakda zorlanacakları ve şeriata kesin kes karşı olan Almanya’ya gitmek istemezlerdi. Şeriat istiyorsun, ama olmayınca, kafir bir devlet olan Almanya’ya gidiyorsun! Şeriat uygulayan İran, kafir bir devlet olan Rusya’ya ile anlaşabiliyor ve fakat Suriyeli Sünni Müslümanlar ile anlaşamıyor! Bir biri ile savaşmaya bu kadar hırslı olan Müslümanların, birbirleri ile savaşmaktan, hakiki şeriatı anlayıp bulmaya ve uygulamaya zamanları olmaz.

Herkes diyor, benimkisi en iyisi, seni ki bidat. Peki doğru kim? Savaşalım, sonra kazanan kendisinin doğru olduğunu ilan eder zaten, diyor. En iyi savaşan haklıdır, felsefesi olduğu müddetçe Müslümanlar savaşmaya devam edecektir, Müslümanlar bir birleri ile savaştığı müddetçe şeriat kurulamaz, halk da daha rahat yaşayabileceği Avrupa ülkelerine kaçmak için fırsat kollayacaktır. Halka rağmen halk için olabilir mi? Birbirimizi savaşmadan sonuna kadar dinleyebilmeliyiz. Savaşsız konuşmalıyız. Daha özgür düşünebilmek duasıyla…