SEÇİM KANUNU

1961 tarihli ve 3627 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Cumhuriyet ve demokrasi düşmanı, sahte Atatürkçü ve sahte laik darbeciler tarafından değiştirilen anti demokratik ve çağdışı bir yasadır. Bu yasa Türkiye’nin utanç vesikalarından biridir. Çünkü darbeciler tarafından yapılmış veya değiştirilmiştir. Artık Türkiye’nin ihtiyaçlarının karşılamayan ve bu ülkeye dar gelen bir yasadır.

Bu yasanın kaynağı olan 1982 Anayasası da zaten son derece çağdışı ve ülke gerçekliklerinden uzak olan bir darbe anayasasıdır. Bugüne kadar 18 kez değiştirildi, artık bu Ülke 19. kez bir anayasa değişikliğini daha kaldıracak pozisyonu çoktan geçti. Acilen sıfırdan, çağdaş ve demokratik, bütünlüğü ve sistematiği olan, Türk Tipi Üniter Başkanlık Sistemini (Başkanlık Sistemine ilişkin 18. değişikliği koruyarak) önceleyen, sert güçler ayrılığı ilkesini öngören Anayasa yapım ve yazımı bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Anayasa meselesine de bu bağlamda değinmiş olduk. Önce Anayasa tümden değişmesi ve sonrasında da buna uygun seçim kanunun değişmesi gerekmektedir.

1982 Anayasasının 67. Maddesinde “Seçim kanunu temsilde adalet, yönetimde istikrar unsurunu sağlayacak şekilde düzenlenir” amir hükmü gereğince seçim kanunu, darbeciler tarafından temsilde adaleti sağlamak için 1961’den itibaren uygulanan D-Hont nisbi temsil sisteminin uygulanmasının devamı yönünde değiştirildi. Yönetimde istikrarı sağlamak için de % 10 baraj sistemini öngörecek şekilde 10/06/1983 tarih ve 5819 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu çıkarıldı. D-Hont nisbi temsil sistemi barajı geçen partilerin aldıkları oy oranında Milletvekili çıkarmaları demektedir. İstikrarlı bir yönetim oluşturmak için ise baraj sistemi getirildi. Fakat zaman içinde ve gelinen noktada açık bir şekilde görüldü ki ne tam olarak temsilde adalet sağlandı, ne de tam olarak yönetimde istikrar sağlandı. Ülke 70’li ve 90’lı yıllarda koalisyonlara boğuldu, keşmekeş yaşandı. Yani bu seçim sistemi antidemokratik ve istikrarsız bir sistem getirdi, hedeflenenden çok uzak kalındı. Anayasa ile birlikte seçim kanunun da çağdaş, demokratik, çoğulcu ve aynı zamanda ekin ve verimli bir yönetim oluşturmaya yönelik olmalıdır.

Türkiye artık yeni bir sürecin içine girmektedir. Bu süreç etkin ve verimli yönetimin, tam bağımsızlığın, hızlı kararların alındığı ve uygulandığı bir süreç olacaktır. 16 Nisan 2017 tarihinde Başkanlık sistemine ilişkin anayasa referandumunun kabul edilmesi sonucunda yeni sistemin 2019 seçimlerinde hayata geçmesi planlanmışken, 24 Haziran 2018 tarihinde erken seçim kararının alınmasıyla Başkanlık sistemine Türkiye yaklaşık 1 yıl erken geçmiş olacak. Bu durumda Anayasa, seçim kanunu ve bununla birlikte siyasi partiler kanununun da çok ivedi bir şekilde çağa ve zamanın koşullarına göre, etkin ve demokratik içerikli olarak yapılması veya değiştirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Sonuç itibariyle acilen şunların yapılması gerekmektedir:

Türkiye önce sıfır kilometre yeni bir anayasa yapmalıdır. Darbe anayasasının tamamen çöpe atmalıdır. Türk Tipi Üniter Başkanlık Sistemine uygun yeni anayasanın yapılması sonucunda yine darbe ürünü, çağdışı ve antidemokratik, devletin ve sistemin işleyişi ile ilgili seçim kanununu değiştirmelidir. Yapılacak kanun değişikliği ile uzun yıllardır uygulanan D-Hont seçim sistemi kaldırılmalı, onun yerine 1950-1960 arasında uygulanan Mutlak Çoğunluk sistemi getirilmelidir. Çağdaş, demokratik, katılımcı, gerçek anlamda temsilde adaleti ve yönetimde istikrası sağlayacak, sadece kağıt üzerinde kalmamasının yolunu açacak yeni seçim kanunu ile birlikte % 10 seçim barajı tamamen kaldırılmalı, ülke 600 seçim bölgesine bölünerek her seçim bölgesinden en çok oyu alan bir kişinin kazandığı, her seçim bölgesinde her partinin sadece bir aday gösterdiği SIFIR BARAJLI DAR BÖLGELİ MUTLAK ÇOĞUNLUK SİSTEMİNE geçilmelidir. Çünkü Başkanlık sisteminde ve Başkanın seçiminde % 50 + 1 oy gerektiği için % 10 barajının halen daha yürürlükte olması mantığa aykırıdır. Sıfır barajlı dar bölgeli mutlak çoğunluk sistemi kendi içinde, parlamento seçiminde, en çok oyu alan seçildiği için hem yönetimde istikrarı, hem de baraj tamamen ortadan kaldırıldığı için temsilde adaleti sağlayıcı en demokratik bir yapıyı barındırmaktadır. Yürütmeyle ilgili Başkanın seçiminde de beş yılda bir seçimlerin yapılması veya erken olması halinde Meclisle karşılıklı yapılması öngörüldüğünden, güçlü, etkin ve istikrarlı yönetimlerin kendiliğinden oluşması nedeniyle zaten yönetimde istikrar ilkesi kendiliğinden yerine gelmiş olacaktır.

Yani yapılacak yeni anayasa ile birlikte değiştirilecek veya sıfırdan yazılacak yeni seçim kanunu çağdaş, demokratik, katılımcı olmasının yanı sıra; Anayasanın amir hükmü gereği gerçek anlamda “temsilde adalet, yönetimde istikrar” ilkesinin hayata geçirilebilmesi için sıfır barajlı dar bölgeli mutlak çoğunluk seçim sistemini ihtiva etmelidir.

04/06/2018

Zeki ÖZDEMİR/ANKARA

Araştırmacı-Yazar