ŞAŞMAZ VE AMANSIZ TAKİPÇİ

Ey siyasetçi! Yurdun bütün umudu sende. Halk, sessiz adımlarla izler seni. Dikkatle her izi incelemeye yol bulan bu şaşmaz ve amansız takipçi utandırırsa seni yazık! Hiçbir şey senin değil, bugünler emanettir sana. Senden de hesap sorar, yakınır gelecek. Sen nasıl geçmişe ibretle bakıyorsun, gelecek de sana öyle bakacak! İhtiyaç kasırgasıyla sarsıla sarsıla bu günlere gelmiş milletin neslisin. Bunu hep hatırla, barikalar asrında her yıldırımda bir gölge yıkılır unutma!

Tevfik Fikret’in Ferda şiirindeki bu seslenişini siyasetçiye böyle uyarlamak geldi içimden. Niye? Sesleniş, bilim yolunda atılım için çaba öneriyordu gençliğe. Yazık ki yönetim çarkı içinde benimsenmedi bu anlayış yeterince. Doğru iş de doğru yönetim de doğru bilgiyle oluyor. Ne çektiyse bilimi yok sayan yönetim hatalarından çekti bu millet!

Nasıl atılım yapabilirdi ki gençlik? İş içinde eğitimle elinden iş gelen insanları yetiştirebildik mi? Ülkemizde milyonlar, niye iş derdinde? Demokrasiye geçeli beri de halk yönetim devirmekten başka ne yapabildi ki? Kimler geldi, geçti de hâlâ nefsine, egosuna hakim uzlaşmacı, kucaklayıcı, bütünleştirici siyasetçilerin özlemi içinde bu şaşmaz ve amansız takipçi halk. Sürekli değiştirdi, değiştiriyor, değiştirecek! Ta ki sözle değil doğru icraatla hizmet verebileni bulana dek!

17 yıllık süreç, umutla geçmişti ya o da amansız ve şaşmaz takipçinin hançer yarasını aldı son seçimde. İşsizlik ve geçim derdinin ezdiği Ankara-İstanbul sürekli bütünleştirici söylemler geliştiren muhalefet adaylarına geçti. İstanbul başa baş durumda ve tartışmalı. Ancak bu da başarısı göz önünde ve mantıklı konuşmalarıyla saygın Binali Yıldırım sayesinde. YSK seçim yenileme kararı verirse tarih tekerrür eder bence, halk mağdur yanında çoğunlukla yer alır. Bu hançer yarasını 4,5 yıllık süreçte Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e öğüdü, bölmek bize bütünlemek sana anlayışıyla tedavi şart! Manas Destanı’nda da buna kanıt bir ders var: Manas, haksızlığa dayanamayıp kendi hükümdarı Esen Han’a karşı adaletin ve bilgeliğin yanında yer alan Çinli komutan Almambet’le kazandı büyük savaşı. Lakin aldığı hançer yarasını önemsemedi. Hedefe tam ulaşamadan vefat etti. İhmalin çilesini ailesi ve milleti çeke çeke bitiremedi.

Seçim sonuç değerlendirmesini doğru bilgilerle yapmalı. Karar vericiler, yazılarımı dikkate almadı ama iletişim halinde olduğum STK mensuplarının verdiği kanıtlı bilgileri, sonuçlarla karşılaştırdım. Yanılma payı az. Sırasıyla bakalım şimdi: Amasya’da cumhur ittifakı ayrı ayrı aday gösterirse milliyetçilik ve yerli aday öne çıkar denmişti ya aynen çıktı.

Muğla Bodrum’da Mehmet Tosun seviliyordu ya parti değiştirmesi yadırganmıştı, seçilemedi. CHP adayı Mustafa Saruhan’ın yargı sorunu, amansız takipçi vicdanını rahatsız etmişti ki yeni adaya da kazandırdı. Milas’ta Barış Saylak, CHP’den Ak Partiye geçince tv.de bile gündem oldu. Onu bilenleri de samimiyetini benimseyen Ak Partilileri de çok dinledim. Ülke hayrına olacak ciddî mücadele başlatmışlar. Ama tutturmak çok zormuş. Nihat Zeybekçi, Ak Parti İzmirli olacak dedi ya sözmüş bu. Genel icraat algısı önemliymiş. Farklı inanç ve yaşayışlara kem tavır hisseden tek kişi bile bunu yörede yayıyormuş. Bir Ak Parti yöneticisi demişti ki Özgür yaşantıya, dolaylı telkinlerle bile karışmayız mealli açıklamalarımız etkili olmadı hiç ama dinî söylemlere karşı farklı bakış ve mimik tepkileri görüyordum hep (!)

Ordu Çaybaşı’nı % 10 farkla Ak Parti kazandı. Mevcut Başkan kazanır denmişti. Lakin o, uyarılara rağmen BBP adayı oldu ve kaybetti deniyor şimdi. Halkın parti değiştirene tepkisi görüldü yine. Merkeze yakın ilçeler, Gürgentepe belli olmaz falan deniyordu ya Hilmi Güler’in bütünleştirici tevazu gücü bunu engelledi. Gülyalı sürpriz. Kabataş’ta halkla samimiyetle ilgilenen Şenel Bey’e rağmen muhalif oy çokluğu da sürpriz oldu. İdriş Naim Şahin’in oyu % 10’u aşmaz deniyordu. Ancak mitingde konu edilip taklacı ithamına çok tepki dinledim Ünye’de. Hatalı da olsa evladı sahiplenme duygusu nüksetmiş gibiydi. Öyle ya! Ayyaş oğlunu kötüle babasına, gücenir sana. Onunla aynı konumda Hilmi Bey olsa Fakıbaba misali seçimi bile alabilirdi. Siyasetçi nerede, ne konuşulmayacağını iyi bilmeli dersi çıkıyor buradan.

Samsun’da Muharem Usta % 21’i geçti. Bu demektir ki fikrini söyledi diye disiplin gereği dışlanmayı halk doğru bulmuyor. Bu da evladı sahiplenme duygusu. Usta, başka partiye geçseydi bu oyu alamazdı. Kendi boy ölçüsünü gösterdi yalnızca deniyor, yadırganmıyor. Savrulup bölünmeye aracı olmadı. Kendisine İyi Partili diyen ülkücüler de yuvaya dönmeli demek bu. Liderin yanlışı varsa yen içinde giderilmeli. Ay 18 beklenip de daha güçlü bir lideri seçme yoluna gitmediler de ne oldu? Bunun cevabı destanlarımızda yazılıydı ya bakan olmadı hiç. Üstelik lider de tarihçi(!)

Saadet lideri, israf ve şatafat islam dışı diye Çamlıca Külliyesine karşı çıkınca bunu Fatih’e, Kanunî’ye anlat cevabı aldı ama cihan hükümdarıydı onlar. Sonradan durduk, geriledik. I.Dünya Savaşı öncesi ordumuzu yabancı paşaların ıslah etmesi, tarihî onuru zedelemişti. Bugün de ABD, F-35 eğitimi verecek ve derd-i beka gündemde. Şaşmaz ve amansız takipçi halk, bu duruma oylarıyla bilim, sanayi, teknoloji, gıda-tarımda yerli üretim atılımı olsun, imar yatırımları az geri dursun da ayak yorgana uysun mesajı verdi. Bu somut gerçeği görüp birbirine öteki olmak yerine uzlaşmak gerek artık.

Partiler iki ayrı kolda olmalı. Fikirler, o yönetimleri ikna mücadelesi veremez mi yani? Saadet, İyi, BBP, DP, DSP…vb. doğrularını kendi seçtiği ana kolda daha etkili kılamazlar mı? Parça pinçik ayrılıktan ne elde ettiler ki? Atışıp durmaktan başka bir şey yapabildiler mi? Yüzde yüz doğru fikirler bile dikkate alınmaz ki böyle. Küçüldükçe, küçülme sürer gider. Son seçimin mesajı gayet açık: Şaşmaz ve amansız takipçi, ele demokrasi için iki kolda kümelenmeyi işaret etti gören gözlere. Haydi öyleyse el ele demokrasiye!