Dün DAEŞ komedyasını anlatırken de biraz dokundurduk geçtik, bugün başka bir ciheti ile devam edelim Türkiye-ABD ilişkilerine... Amerikan rü’yâsı son iki karar (Soykırım ve Barış Harekâtı yaptırımları) ile biter mi bilmem ama şurası herhâlde bellidir ki, bundan böyle kovboyun sürüsünden olmayacağız...

Dün DAEŞ komedyasını anlatırken de biraz dokundurduk geçtik, bugün başka bir ciheti ile devam edelim Türkiye-ABD ilişkilerine...

Amerikan rü'yası son iki karar (Soykırım ve Barış Harekatı yaptırımları) ile biter mi bilmem ama şurası herhalde bellidir ki, bundan böyle kovboyun sürüsünden olmayacağız...

Ve her halükarda bundan sonrası için ABD-Türkiye ilişkileri eski halka meçhul; derin bağlantılı, istihbaratlar arası berminval olmayacak...

Murat Bardakçı güzel yazmış. 'Zülf-i yare dokundurmuş' diyemeyeceğim, zira o tabir kıymetli faziletli kişilerin biraz hatırını kırmak bahasına ihtarıdır. Oysa Murat Bey, faziletten nasibsizleri hedef alıyor:

'(.........) Daha önce bir-iki defa 'Gavur gavurluğunu yapar!' diye yazdığım zaman hakkımda 'Yobaz, faşist, ırkçı' vesaire diye haykırıp ter ter tepinen, batılı olma yoluna baş koymuş ve kerametleri kendilerinden menkul entellektüellerimiz!Nerelerdesiniz? (.......) Temsilciler Meclisi'nin becerdiği iş nazarınızda 'gavurun gavurluğu' değil de lûtfu falan mı yoksa? Bize açıkça 'katil' demeleri zevkinizi mi okşadı?'

Aynı fikirde olduğum ve benzer cümleler kuracağım için yine Bardakçı beyefendi ile devam edeceğim:

'(.........) Seneler boyunca her 24 Nisan arefesinde endişe krizlerine girmemizi, Amerikan Başkanı'nın o gün yayınlayacağı mesajda 'soykırım' mı yoksa 'metz yegen', yani 'büyük felaket' mi diyeceğinin derdine düşmemizi hatırlayın! Şimdiye kadar hiçbir başkan 'soykırım' ifadesini kullanmamış, bunun yerine 'büyük felaket' demişti de içimiz rahat etmiş, özellikle de diplomatlarımız 24 Nisan'ı 25'e bağlayan gecelerde huzur içerisinde uyuyabilmişlerdi!'

Küçük bir ilave ile min gayr'i haddin tashih edeyim: Huzur içinde Amerikan rü'yasına devam etmişlerdi…

Neredeyse bir asırdır Cumhuriyet'in bidayeti istisna edilirse tam tekmil millî bir siyaset gütmüyoruz.. Uluslararası ilişkilerde mütkabiliyet esası vardır. Ve bu necabet, asalet sahibi millet, sürekli olarak zulme maruz kaldı, üstelik kendi yöneticilerince…

Yalnızca dıştakiler değil iç gavurlar da gavurluğunu yaptı ve herkes gördü ki, milletin arasından nihayet biri çıkmış ve kovboy da bu reisi hedef tahtasına koymuştur.

Hatası sevabı, bir zamanlar o Bakara-makara hainlerini yanına alarak iş yapması... imdi her şeyi bir yana bırakalım... Sadece bir hususa dikkat nazarlarımızı tevcih edelim: Birlik ve beraberlik...

* * *

Ve şu: gavur gavurluğunu yaptı fakat hála abuk sabuk işlerle uğraşan ümmet-mümmet gazetecileri, Bakara-makaracı siyasetçileri, hakkı olmayan mevkilerde, makamlarda, rütbelerde yer bulan tipler bakî...

Vatan denince, kan ısısı artan, canını kurban vermeye lahza miktar mütereddid kalmayacak bizler ise kenara itilmişiz... Adalet midir bu?

Evet yine de kat'iyyen devletimize küsmüyoruz lakin sorumlu olanlar bilsinler ki, kendilerine de hakkımızı helal etmiyoruz!

Rü'ya dedik, geçen gün bendeniz de rü'yamda muhterem MSB Hulusî Akar beyefendiyi gördüm.

Fakire, 'Ercan Bey, vazife almanız gerek, stratejik çok mesele birikti..' falan diyor. Ben de, 'mufhterem efendim yanınızda kıymetli devre arkadaşım E. Tg. Şirin Ünal var, ötede sabık Hava Kuvvetleri komutanı (yine devrem olan) E. Org. Abidin Ünal var' diyorum. Tebessümle bakıyor, bilmediğini ibraz ediyor, memnun oluyor...

Rü'ya-i ahîrede, Akar beyefendiyi teselli etmeye çalışıyorum, (o muhavereyi yazamam), nihayet vedalaşıp kalkıyorum. Hiç böyle kesintisiz bir rü'ya görmemiştim. 'Allah hayreylesin' diyerek bahsi bitireyim...